Avrupa’ya gidenin sinirini bozarlar!

HAZIR yasaklanmamışken kendi kendime düşünüyordum.

Haberin Devamı

“Uzun Boylu Sevgi İnsanı”nın ne kadar bilge bir şahıs olduğunu bu sırada fark ettim.
Ak Saray’ın önüne on altı farklı kıyafette asker dikmeyi akıl eden ilk cumhurbaşkanı olan “Uzun Boylu Sevgi İnsanı”, adına “Batı” denilen çirkinlikler âlemini defterinden çoktan silmişti.
Durduk yerde sinirlerini bozdurmamak için Batı ülkelerine gitmiyordu.
Davos’a son gittiğinde bunu açıkça deklare etmiş “Daha da gelmem” demiş, topu konuşmasını çeviren tercümana atmıştı. Onlar düşünsünlerdi.
O gerilim anının tanıkları düşünüyorlar mı bilmem ama oradaki tercüman “Daha da” çıkışmasının İngilizce karşılığını bulmak için hâlâ kafa patlatıyor.

***

Benim gözümün nuru, gönlümün süruru, Ak Saray’ımın tacı, otuz beş kere hacı “Uzun Boylu Sevgi İnsanım” o tarihi çıkışmadan itibaren Afrika’nın henüz fitne fesat bilmeyen masum ülkelerine yelken açtı.
İhtiyacı olan iç huzuru, Tarzan gibi Afrika’da buldu.
“İyi taraflarını” almak için gittiğimizde bize “kötü taraflarını” dayatan Batı ile uğraşma işi de Ahmet Davutoğlu ile Bülent Arınç’a kaldı. Artık sinirleri bozulanlar onlar.


AHMET BEY KIZMIŞTI

Başbakanımız, Plaket Kolu Başkanımız Sayın Davutoğlu, geçtiğimiz ay Davos’a gittiğinde kendisini dostça bir ortamın beklediğini sanıyordu.
Mevsim kıştı, her taraf kardı.
Davos’taki gazeteciler Başbakanımız’a kayak kıyafeti giydirip, başına kar başlığı takarak fotoğrafını çekeceklerine başladılar “ileri demokrasimizi” didiklemeye.
“Efendim, hükümete aykırı giden gazeteciler niye hapistelermiş?”
Şimdi böyle bir soruyu meraktan sorsalar cevabı da sakin sakin verilir. Ama niyetin bozuk olduğu besbelli.
Ne cevap verseydi orada? “Tutuklu gazetecileri hapse atmayalım da Swissotel’de mi yatıralım?” mı deseydi. İçi kan ağlasa da mecburen kameralara gülümsedi.
Oranın medyasına, bakın ne kadar hoşgörülüyüm sorularınıza sinirlenmiyorum, mesajı verdi vermesine de acep anlayan çıktı mı?
Sayın Davutoğlu önündeki mikrofonlara bir tekme çakıp “Daha da gelmiyorum” diye Davos’takilere atarlanabilirdi.
O zaman da içerideki istemezler medyası “Uzun Boylu Sevgi İnsanı”nı taklit ediyor, der “İşte taklitçi zihniyet” diye laf çıkarırdı.

***

Sayın Davutoğlu, memlekete geldiği zaman sinir bozukluğu içindeydi. Ayağının tozuyla gittiği Aydın İl Kongresi’nde “baş efe” seçilmişti.
Partililerin kendisini “Memleketin baş efesi, derinden alır nefesi” diye alkışlaması dahi keyfini yerine getiremedi.
Afrika’ya gitseydi, dönüşte böyle mutsuz olmayacaktı.


BÜLENT BEY HİSLENDİ

Davos
’a gitme sırası bu kez derin hislerin adamı Bülent Arınç büyüğümüze gelmişti.
Bizden aldıkları dersler yüzünden bağımlı hale gelen Batı’ya bir doz daha “ileri demokrasi dersi” tatbik edilecek, ayar verilecekti. Hislenip, ağlanmadığı takdirde başarı mutlaktı.
Nitekim oradaki konuşmasına çok da güzel başlamıştı. Tam da Gezi olayları sırasında hayatlarını kaybedenlerin kendilerini nasıl öldürttüklerini anlatıyordu ki Sisi’den talimatlı Mısırlı bir gazeteci çıkıntılık yaptı.
Bizim hapisteki gazetecileri sordu.
Hissiyat insanı olduğundan bütün Batı’ya yetecek kadar gözyaşı rezervine sahip olan Sayın Arınç, o gazeteciyi “Ben senin memleketin için patlamış mısır mı kaynamış mısır mı diye soruyor muyum düdük makarnası” deyip tersleyebilirdi.
Devlet adamlığı buna engel oldu.
Onun yerine Davos’takilere inat, bizdeki demokrasinin ne kadar mükemmel olduğunu anlatı. Ülkemizde memnuniyetten “çıt çıkmamasını” da delil diye gösterdi.
On numara beş yıldızlık bir performanstı. Ancak yine de Avrupa’dan sinirleri laçka halde döndü.

***

Bu risalenin verdiği mesajın altını çizmek için başladığım yere dönüyorum.
Huzur Batı’da değil Afrika’da. Hele Somali gibisi yok.
Bunları bilelim, zırf pırt Avrupa’ya gidip sinirimizi bozdurmayalım.


Yazarın Tüm Yazıları