Ankara’nın sır bekçileri

Haberin Devamı

ANKARA gazeteciliği ile İstanbul gazeteciliğin farkı nedir diye sorarsanız size Melih Gökçek ile Bülent Arınç’ın nizasından sonra yazılanlara bakın derim.
İstanbul yazarı, yaşanan bir hikâyeyi tekrar ederken cümlelerin arasına “Vah Vah! Hay aksi! Cık Cık!” gibi sayhaları yerleştirir, köşesinde servise sunar.
Ankara gazeteciliği bu noktada İstanbul’dan ayrılır.
Ankara önce, ortada kabak gibi duran gerçeğin üzerine bir esrar perdesi çeker. Sonra “Perde arkasını yazıyorum” diye okura zarf atar. Ve hiçbir şey yazmayıp konuyu daha da karışık hale getirir.


* * *


İstanbullu köşe yazarları da “Bunlar bir şeyler biliyordur” deyip kendi yazılarına Ankara ekseninden ayar verdikleri için düğüm çatallaşır.
Son krizde de böyle olmuştur. Özellikle de iki Ankara kökenli gazeteci; Fatih Çekirge ile Akif Beki’nin yazılarından sonra başkentte bir akıl tutulması yaşanmıştır..
Şu anda hem hükümet adamları hem de sarayın danışmanları bu köşe yazıları üzerinden giderek, Arınç ile Gökçek’in “aslında ne dediklerini” çözmeye çalışıyorlar.

Haberin Devamı

GİZEMLİ ÇEKİRGE

Oysa yaşanan vukuat gayet netti. Twitter adamı Gökçek önce ağlayan adam Bülent Arınç’ı fitneci ilan etti, ardından “İstifa et” tweet’ini patlattı.
Arınç da buna “Sen benim istifamı isteyecek kadar haysiyetli değilsin, dua et yengeye” cevabını patlattı.
Bu ifadelerde anlaşılmayan bir şey var mıydı? Kime sorsanız “Yok!” derdi. Lakin Ankaralı gazeteci Fatih Çekirge ne yaptı?
Oturdu makinesinin başına ve “Gökçek ile Arınç ne demek istediler?” risalesini yazdı. O yazıya şöyle bir bakalım.
Fatih Çekirge makalesine “Eğer Melih Gökçek’i tanıyorsam o mesajın anlamı şudur” başlığını atmış. Kafası karışan herkese “Bravo valla! Düğümü çözmüş” dedirtecek iddiada bir başlık.
Peki, okuyunca işin aslını öğreniyor musun? Elbette hayır. Fatih Çekirge’nin kusursuz “kafa öpme” tekniğine de bakalım.
Yazar, önce Gökçek’i çok eskiden beri tanıdığını söyleyip iddiasını pekiştiriyor. Sonra Ankara gazeteciliğinin geleneğine uygun olarak “Bunlar bir şeyler çeviriyor ama” deyip lafı yuvarlıyor.
Gerisi okurun ferasetine kalmış.


* * *


Sanki Gökçek ona “Eğer yazarsan ölümü gör” diye yemin verdirmiş.
Yazı ilerliyor. “Ne demek istedi?” ara başlıklı yere gelindiğinde yeniden ümitleniyorsun. Ne var ki Fatih Çekirge tedbirli.
“Ankara’da bir şeyler oluyor ama yazmak için henüz erken” deyip, gizemine gizem katıyor. Tövbe diyeyim bu yazıdaki gizem, Ahit Sandığı’nın peşine düşen Ertuğrul Özkök’ün dizisinde bile yoktu.

Haberin Devamı

O DA SIR BEKÇİSİ

Son bir umutla sayfayı çeviriyorum. Haftalık izin kullandığında önünde tezgâh açtığım köşeye, yani Akif Beki’nin yazısına dönüyorum.
Fatih Çekirge sır bekçisi ise Akif Beki de onu korumakla görevli tapınak şövalyesi. “İşin aslını ne yazarım ne yazdırırım” demiş, o cenahta şarap haram sayıldığından “kutsal mango suyunu” kafasına dikip ant içmiş.
Hem yazmıyor hem de okuru alıp “Eğer güreşselerdi kim kazanırdı?” muammasının peşine takıyor. Lafı dolandırdıktan sonra “Güreşmedikleri için cevabı bilemeyeceğiz” deyip geri getiriyor.
Ankaralı gazetecilerin sadece yazı dili değil konuşma dili de böyledir.
Daha önce çalıştığım gazetenin Ankara Temsilcisi Bilal Çetin’di. Yüzüne bakarak konuşsa, ne dediğini anlayamazdın. Çetin’in telefonla verdiği haberleri önce dinler, sonra ne dediğini çözmek için Ankara’ya adam gönderirdik.
Bilal Çetin, o telefonların birinde emekli olmak istediğini söylemiş. Şifreli konuştuğundan, niyeti anlaşılamamış. İstanbul’dakiler Bilal Çetin’in işi bıraktığını iki yıl sonra ancak fark ettiler.


* * *

Haberin Devamı


Okurlarıma, Ankaralı gazetecilerle akıl oyunlarına girmeyin derim. Yazılarını okumakta ısrarlıysanız takviye olarak B12 vitamini alın.
Antidepresan ilaçlar da iyi gidiyor. Kafa tatlılaşıyor. Yazıyı bitirip boş bakarken, içerikle de uyum sağlamış oluyorsunuz.

Yazarın Tüm Yazıları