Ağır silahımız tarla domatesi

GÜNDEM hem yüklü hem de karmakarışık.

Haberin Devamı

Bir Rus uçağını düşürmüşüz. Hem kendimizin hem NATO’nun başına iş açmışız. İşin içinden nasıl çıkacağımızı bilemiyoruz. 

Hükümet adamlarının ağzından çıkan birbirini tutmuyor. “Rus uçağı olduğunu bilsek başka türlü olurdu” diyen de “Bugün o ihlal tekrarlansa yine vururuz” diyen de aynı ağız.
“Kriz” bahane oldu da Rusya’da iki yüz bin yurttaşımızın yaşadığını öğrendik. Hepsi gergin, hepsi endişe içinde bekliyor. Rusların elinde “petrol, doğalgaz, milyonlarca turist, ortak yatırımlar” gibi ekonomik silahlar var.
Bizim elimizde de “domates” var.


* * *


“Size bir domates ambargosu uygularsak görürsünüz salatayı” diyeceğiz. “Domates olmadan çoban salatayı nasıl yapacaksın” diye babalanacağız ama şimdi değil, zamanı var.
“Domates” silahını hemen harcamak istemiyoruz.
Bu arada Rus uçakları radarlarını bizim Suriye’ye açılan sınır kapılarına dikmiş, kuş uçurtmuyor. Sınırdan TR plakalı iki TIR geçti mi öte yakadan iki Rus savaş uçağı havalanıyor.
TIR’lar cayır cayır. Şoförleri “Allahû Ekber” diye bağıra bağıra kaçışıyor. Medya kararsız. Haberi yapsa mı yapmasa mı bilemiyor? Hangisi muktedirleri daha çok kızdırır acaba?

 

Haberin Devamı


GAZETECİLİK ÇOKTAN ÖLDÜ

 


Medya leşkerleri Rusya meselesinin neresinden tutacağını düşünürken Diyarbakır’dan acı bir haber geldi. Baro Başkanı Tahir Elçi güpegündüz, onlarca kişinin ortasında öldürüldü.
Cinayetin sebebi, faili şöyle dursun, medyamız Tahir Elçi hakkında doğru dürüst bilgi dahi veremedi. Kimdir, neyin nesidir?
Cizre doğumlu, hukuk fakültesi mezunu, baro başkanı... Anladık bunları Google da biliyor. Hangi başlığını tıklarsanız aynı bilgiyi sıralıyor. Peki, gerisi nerede?
“Elçi” soyadı Diyarbakır’da önemlidir?
Tahir Elçi bu soyadının neresinde duruyor. Şerafettin Elçi ile bir yakınlığı var mı? 1970’li yıllarda Irak’ta öldürülen “49’lardan Sait Elçi” ile akrabalığı var mı? Cevap yok.
Yeni kuşak gazeteci “49’lar harekâtını” veya davasını bilecek de o kadronun efsane ismi Sait Elçi’den haberdar olacak da Tahir Elçi ile genetik bağlantısını araştıracak. Geç babam geç.
Haber gazetecinin namusudur, demesi kolay.


* * *

Haberin Devamı


“Gazetecilik” ve “namus” sözcüklerini yan yana getirince Can Dündar ile Erdem Gül’ün tutuklanması üzerinde durmamak olmaz.
Yayın yoluyla bir suç işlenmişse mevcut yasa “Dört ay içinde dava açabilirsin” diyor. Bu hüküm mahkemeye işlemiyor.
Muhterem hâkim “Bunlar dünyevi işler, takvim detaydır” fikrinden hareketle ahiretini garantiye almak için harekete geçiyor. Sonuç? Olay “ilahi adalete” havale edildiğinden dünyevi adalet arkadaşlarımızı içeri tıkıyor.

 

AĞIT YAKMA ZAMANI DEĞİL

 

Can Dündar ve Erdem Gül işlerini yapmış olmanın huzuruyla, cezaevine başları dik gittiler. Ernest Hemingway’ın “Cesaret tehlike anındaki zarafettir” sözünü haklı çıkarırcasına.
Yazının burasında “Belki de haklarında hayırlısı buydu” şeklinde bir cümle kuracağım, herkese ters gelecek.
Diyarbakır’da öldürülen Tahir Elçi hakkında televizyonda ettiği bir laftan soruşturma başlatıp dava açtılar. O mahkeme “tutuksuz yargılanma” talebini kabul etmeyip Tahir Elçi’yi cezaevine gönderse belki de bu akıbetten kurtulacaktı.
Ne günlere kaldığımızı bu benzetmenin garabetinden anlayın artık. İstanbul Barosu yekten “Pes artık!” diye bağırırken Yargıtay Başkanı İsmail Hakkı Cirit lafını dolandırıyor.
Yargının paşalarından biri olarak “Bu nasıl bir karardır” diyemiyor da “Anormal süreçlerden geçiyoruz, bunun bir an önce normalleşmesi lazım” deyip topu medyaya atıyor.
Yargıtay Başkanı’nın bu mühim demecine “altyazı düzme işi” artık medyanın gözü karalarına emanettir. Ya onlar da tutuklanırsa? Gam değil, önümüzdeki demeçlere bakarız.


* * *

Haberin Devamı


Şair “Ne günlere kaldık ey gazi hünkâr!” demiş. Devamını yazıp başımı belaya sokmayayım.

Yazarın Tüm Yazıları