Adaylar benden tam not aldılar

EŞYANIN nasıl kendi tabiatı varsa, sosyal demokratlığın da kendi tabiatı vardır. O da siyaseten var olunduğu sürece liderliğe oynamaktır.

Haberin Devamı

Diyeceklerimiz Altı Kazık Partisi üzerinedir. 

Bu partiden milletvekili seçilip Meclis’e girebilenler bir kişi eğer iyi kötü bir yüksekokul veya fakülte diploması edinebilmişse, tercihen kravat da takıyorsa, o potansiyel genel başkan adayıdır.
Dolayısı ile “Başbakan olmanın kaderinde olduğuna” inanır.


* * *


Çok partili hayata geçip de işin içine sosyal demokratlığı kattığımızdan beri bu böyledir.
Merkez veya merkezin sağında kalan partilerin böyle derdi yoktur. Onların tayfası her daim liderin gözünün içine bakar. Çünkü bilir ki lidere yakın durduğu sürece Meclis’ten ayağı kesilmez.
Yakın siyasi tarihimizde Ecevit hep “taşradan seçilip gelmiş potansiyel lider adayları” ile uğraşmak zorunda kaldı.
En büyük rakibi Demirel’in ise böyle bir derdi hiç olmadı.

Haberin Devamı



MERKEZ SAĞIN İŞİ KOLAYDI



Tayfası Demirel’e hiç mi kızmazdı? Elbet onların içinde bozuk çalanlar da olurdu. Genellikle bir bakana işlerini yaptıramayanlar, beklentileri yerine gelmeyenler surat asardı.
Partinin grup toplantılarında gidip arka sıralarda otururlardı. Toplantıdan toplantıya sayıları değişen bu arka sıra tayfasına “yaylacılar” denirdi. Bu da “geçici muhalif” mânâsına gelirdi.
Demirel, grup toplantısına girdiğinde ilk iş olarak “ayın elemanlarını” görmek için arka sıralara bakardı. Sonra ya Nahit Menteşe’yi ya da İsmet Sezgin’i onlara gönderip dertlerini öğrenmeye çalışırdı.
Sağ cenahta “liderlik rekabeti” olmadığından talepler günlük hayata dair olurdu. Ya bir tayin meselesi, ya bir benzin istasyonu ruhsatı veya bir yönetim kurulu üyeliği sorunu çözerdi.
Vekillerinden “Ya olduğun gibi görün ya gözüme gözükme” sadakati bekleyen Süleyman Bey de kendi işine bakardı.


* * *


Taşradan seçilip gelen “potansiyel lider adaylarını” kollamaktan anası ağlayan Bülent Bey ise her daim kuşku içindeydi.
Partisinin ağır toplarını, bir yönetim kurulu üyeliğine veya bayiliğe tav edemiyordu. Bu yüzden sadakatlerini hep sorguluyordu.
12 Eylül’den sonra gözaltında tutulduğu Hamzaköy’den salındığı zaman yaptığı ilk iş Oran’daki evinin kapılarını partisinin ağır toplarına kapatmak olmuştu.
Yıllar sonra o günleri anlatırken “Ben yalnız bıraktılar” deyip, gerçekleri tersyüz etmesine kulak asmayın. Eski dostları evine sokmayan oydu.



AYNI AKIBET BAŞINA GELDİ



Altı Kazık Partisi kendi başına kalınca bir baktı ki her iki kişiden biri genel başkan adayı olmuş, Ecevit’in terk ettiği koltuğa oturmaya çalışıyor.
Başlarına şimdilik İsmet Paşa’nın oğlunu geçirmişlerdi ama onun koltuğuna hazırlananlardan her biri içten içe “Hele yarışta bir öne geçeyim, Paşa’nın oğlunu nasıl olsa yerim” hesabı yapıyordu.
Ecevit ise kendisine yüzde yüz sadakatle hizmet edeceklerden yeni bir parti kurmayı planlıyordu.
Sosyal demokrat cenahta böyle planların işe yaramayacağını “İsmail Cem, Kemal Derviş, Hüsamettin Özkan” bölünmesi ona öğretecekti.


* * *

Haberin Devamı


Kaybedilen her seçim sosyal demokrat cenahta bir deprem yaratır. Siyaseten dışarıya karşı bir “Fetret Devri” başlıyormuş hissi verir.
Birileri kendi zamanlarının geldiğini düşünüp, kendilerini “halaskâr” yani kurtarıcı ilan eder. Nitekim şimdiden üç isim, kendilerini tutamayıp, genel başkanlığa aday olduklarını açık ettiler.
Muharrem İnce, Umut Oran ve Mustafa Balbay.
Rakiplerine bakan Kılıçdaroğlu’nun zevkten dört köşe olduğunu tahmin ediyorum. Gürsel Tekin’i sıkı sıkı tembihleyip “Aman aday olacak arkadaşları incitmeyelim” demesi bunun alametidir.
Teşkilata dönüp “Hatalıysam 3131’i arayın. Orhan Gencebay’ın ‘Hatasız Kul Olmaz’ şarkısı sizin için gelsin” diyecek hali yoktu ya!
Yeni lider adaylarına gelince, ileride onları bolca konuşacağız. Şimdilik hepsinin kravat taktıkları için benden tam not aldıklarını söyleyeyim.

Yazarın Tüm Yazıları