Seçimin bir diğer kaybedeni: Araştırma şirketleri

KAMUOYU yoklaması yapan araştırma şirketlerinin tahminleri Türkiye’de her seçimin değişmeyen tartışma konularından biridir. Ancak araştırma kuruluşlarının seçimdeki rolü, yakın zamanlardaki hiçbir seçimde geçen pazar günü yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde olduğu kadar büyük bir tartışmayı tetiklememiştir.

Haberin Devamı

Üstelik bu kez tartışma konusu olan, yalnızca şirketlerin tahminlerinin tutup tutmadığı yolundaki klasik soru değil, buna ek olarak şirketlerin seçim sonuçlarını etkilemek amacıyla manipülasyona aracı oldukları yolundaki iddialardır. Pek çok seçmenin anketlerden etkilenerek, sonucun belli olduğu varsayımıyla sandığa gitmediği yaygın bir şekilde ileri sürülüyor. En azından ana muhalefet partisinin resmi tezi bu yöndedir.
Bu tartışmanın önümüzdeki günlerde daha da dallanıp budaklanacağını söylemek hata olmaz.

* * *

Öncelikle şu gerçeğin altını çizmemiz gerekiyor. Araştırmaların önemli bir bölümünde tahmin olarak verilen rakamlarla sandıkta çıkan sonuçlar arasındaki makas bir hayli açıktır. Şirketler arasında Recep Tayyip Erdoğan’ın alacağı oyu yüzde 57-58 aralığına kadar çıkaranlar olmuştur. Sonuca bir hayli yaklaşan, bu yönüyle isabetli tahminde bulunan kuruluşlar yok değildir, ancak sayıları azdır.
Tahmini hatalı çıkan şirketlerden biri, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun dün Milliyet’ten Aslı Aydıntaşbaş’a mülakatında açıkça “algı operasyonu” yapmakla suçladığı KONDA’dır. Şirketin yöneticisi Tarhan Erdem, seçimden tam üç gün önce perşembe günü kamuoyuna bir açıklama yaparak, Erdoğan için yüzde 57, Ekmeleddin İhsanoğlu için yüzde 34 ve Selahattin Demirtaş için yüzde 9 tahminini bulunmuştur.
Buna karşılık geçen pazar günü sandıkta Erdoğan yüzde 51.79, İhsanoğlu yüzde 38.44 ve Demirtaş yüzde 9.76 oranında oy almıştır.
Tarhan Erdem, önceki gün Birgün gazetesine yaptığı açıklamada, bulgularıyla sonuç arasında “çok ciddi fark” bulunduğunu, bunu “üzüntü ve hayretle” karşıladığını açıklamıştır. Erdem’e göre, teknik olarak bulgu ve sonuç arasındaki fark hata payından çok olmamalıdır. Araştırmalarında hata payını artı ya da eksi yüzde 2.6 olarak verdiklerini belirten Erdem, “Ama karşılaştığımız fark eksi 9.1’dir. Bunun bilimsel karşılığı yoktur” diye konuşuyor.

* * *

Haberin Devamı

Seçim sonucunu en yakın tahmin eden kuruluşlar arasında Metropoll şirketi dikkat çekiyor. Bu kuruluş Erdoğan için yüzde 50.5, İhsanoğlu için yüzde 40.2 ve Demirtaş için yüzde 9.2 öngörüsünde bulunmuştu.
Metropoll’ün yöneticisi Prof. Özer Sencar, önceki gün Taraf’a yaptığı açıklamada, geçen dönemde üç ayrı seçim anketi yaptıklarını ve Erdoğan’ın hiçbirinde kararsız seçmenler dağıtılmadan yüzde 47’yi geçmediğini belirterek, “Yüzde 10 kararsız olmadığı için Erdoğan’ın yüzde 57 çıkması imkânsızdı” diye konuşuyor. Sencar, yüzde 2’lik kabul edilebilir hata payının üzerine ya da altına inen sonuçların “kasıtlı olduğunu” ileri sürüyor ve “Bu bir algı operasyonudur” diye konuşuyor.
Görüleceği gibi, sonuçların araştırma şirketleri arasında da ciddi bir tartışmaya dönüşmekte olduğu gözleniyor.

* * *

Haberin Devamı

Bu arada, AK Parti’nin bütün kampanya boyunca anketlere dayanarak Erdoğan’ın önde gittiği tezini kuvvetli bir şekilde işlemesi de kamuoyunda bu yöndeki algının yerleşmesinde önemli rol oynamıştır. Örneğin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, seçimden önceki çarşamba akşamı NTV’de yaptığı açıklamada “Bu hafta yapılan anketlerde Recep Tayyip Erdoğan yüzde 56.7 çıkıyor. Ekmeleddin İhsanoğlu 34.9 çıkıyor. Bir düşüş var. Selahattin Demirtaş yüzde 9.4 çıkıyor” diye konuşmuştu.
Erdoğan, kendisini yüksek, baş rakibi İhsanoğlu’nu ise düşük göstermiş, yalnızca Demirtaş’ta makul bir hata payı içinde kalmıştır.
Sonuçta cumhurbaşkanı seçimi baskın bir algının şekillendirdiği bir psikolojik ortamda gerçekleşmiş, seçmen davranışları da kaçınılmaz olarak bu algıdan etkilenmiştir. Araştırmalar önümüzdeki günlerde buradaki etkinin derecesini ortaya koyacaktır. İlginçtir ki, sözkonusu algının AK Parti seçmeninin bir bölümünü de rehavete ittiği anlaşılıyor. Sonuçta demokrasinin en doğrudan katılım aracı olan seçim sürecine bu algının gölgesi düşmüştür.

* * *

Haberin Devamı

Meselenin bir de hukuki yönü var. Çünkü 298 sayılı Seçimler Hakkındaki Kanun, anketlerin yayımlanmasını kesin bir dille yasaklıyor. Yüksek Seçim Kurulu, her seçimden önce bu yasağı bir genelgeyle hatırlatıyor. Ancak ne araştırma şirketleri, ne siyasetçiler ne de medya bu yasağa uyuyor.
Ayrıca, konunun etik yönü daha az önemli değildir. Ortaya çıkan düşündürücü tablo karşısında araştırma şirketlerinin yaptıkları anketlerde gözetmeleri gereken objektif bilimsel kriterlerin yanı sıra, bağlı kalmaları gereken etik ilkelerin de ciddi bir şekilde masaya yatırılması gerekiyor. Basında hata yapıldığında tekzip ya da özür beklendiğine göre, toplumu yanıltan araştırma şirketlerinden de benzer davranışlar beklemek hakkımız değil mi?

Yazarın Tüm Yazıları