Erdoğan’ın olgularla desteklenmeyen açıklamaları

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmalarının tam metinlerini okurken birbiri ardına maddi hata olarak nitelendirebileceğim bazı beyanlarıyla karşılaşıyorum.

Haberin Devamı

Bununla yoruma, münazaraya açık ifadelerden değil, bariz bir şekilde olgularla desteklenmeyen, gerçeklere ters düşen somut açıklamalardan söz ediyorum.
Bugünkü yazımda bazı örnekler vererek bu durumu değerlendirmek istiyorum. Bunu yaparken devletin resmi haber ajansı Anadolu Ajansı metinlerini esas aldığımı vurgulamalıyım.

* * *

Başbakan’ın bu kategorideki ifadelerinden biri, gelişmiş ülkelerin çoğunlukla başkanlık sistemiyle yönetildiği iddiasıdır. Erdoğan, 23 Nisan bayramında Başbakanlık makamında ilkokul öğrencilerini kabul ettikten sonra gazetecilerin başkanlık sistemine ilişkin bir sorusunu yanıtlarken bakın ne demiş:
“Bu konudaki düşüncem, geçmişten bu yana bir başkanlık sisteminin ülkemde olmasıdır. Başkanlık sisteminin olmadığı ülkede nelerin olduğunu görüyoruz. Gelişmiş ülkelere baktığınız zaman hemen hemen tamamına yakını artık ya başkanlık sistemine geçmiştir, ya yarı başkanlık sistemine geçmiştir. Hepsi buralara artık geçiş yaptılar. Çünkü çok başlılık, ne yazık ki netice vermiyor...”
Önce başkanlık sisteminin olmadığı ülkelere, yani parlamenter sistemle yönetilen ülkelere ima yoluyla olumsuzluk, istikrarsızlık atfedilerek söylenen “nelerin olduğu” önermesinin üzerinde duralım. Parlamento içinden çıkan hükümet modeli zaman zaman istikrarsızlıklara sahne olabiliyor, özellikle koalisyon hükümetlerinin yol açtığı sıkıntılar yaşanabiliyor. Ama pekâlâ parlamenter sistemde ortaya çıkan çok sayıda başarı öyküsü de söz konusu.

* * *

Haberin Devamı

Erdoğan’ın “gelişmiş ülkelerin hemen hemen tamamına yakınının başkanlık ya da yarı başkanlık sistemine geçiş yaptığı” şeklindeki sözlerine gelirsek...
Bu önermenin dayanaksızlığını göstermek için Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın belli aralıklarla açıkladığı ve ekonomik gelişme ile eğitim ve sağlık gibi alanlardaki gelişkinliği birlikte değerlendirdiği “İnsani Gelişme Endeksi”nin 2013 yılına ait olan sonuncu raporunu ele alalım. Bu endekste en iyi durumdaki ülkelerin 1’den 10’a sıralaması şöyledir:
1. Norveç, 2. Avustralya, 3. ABD, 4. Hollanda, 5. Almanya, 6. Yeni Zelanda, 7. İrlanda, 8. İsveç, 9. İsviçre, 10. Japonya.
Bu on ülke içinde başkanlık modeliyle yönetilen bir tek ABD vardır. Diğer dokuz ülkede parlamenter hükümet modeli geçerlidir.
Aslında Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’ne (OECD) baktığımızda da 34 ülke arasında parlamenter demokrasiyle yönetilen ülkelerin belirgin bir farkla çoğunlukta olduğunu görüyoruz. Keza dünyanın en zengin ülkelerinin bir araya geldiği G-8 Grubu’nda da 5 ülke parlamenter hükümetlerce yönetilmektedir (Almanya, İtalya, Kanada, İngiltere, Japonya). Diğer üçünden ABD başkanlık, Fransa ise yarı başkanlıktır. Rusya’da ise Putin yönetimi geçerlidir. Keza, Türkiye’nin de içinde bulunduğu G-20 Grubu’na baktığımızda, tam 10 ülkede karar alma mekanizmasında parlamentodan çıkan hükümetlerin söz sahibi olduğunu görüyoruz.
Sonuçta Başbakan “Gelişmiş ülkelerin tamamına yakını” yerine “bir bölümü”nün başkanlık modeline geçtiğini söyleseydi bu hatayı önlemiş olurdu.

* * *

Haberin Devamı

Başka bir örneğe geçelim. Erdoğan, 29 Nisan tarihinde ABD’nin PBS televizyonuna verdiği mülakatta toplumsal hadiselerden söz ederken şöyle konuşmuş:
“Siz kalkar da polise taşla, molotofla saldırdığınız zaman bunun neticesinde bu tür olaylar meydana gelecektir. Ve dikkat edin, bu insanların büyük çoğunluğu silahla falan ölen insanlar değil. Silahla falan ölmediler. Bizim polisimiz silaha asla sarılmaz. Son ana kadar da burada sabreder, işte su kullanabilir. Çeşitli, yani bu noktada gaz bombaları atabilir. Bunun dışında polisimizin silah kullanarak insan öldürmesi söz konusu değildir.”
Başbakan’ın bu sözleri de gerçeklerle örtüşmüyor. Öncelikle, Gezi olayları sırasında 1 Haziran tarihinde Ankara’da hayatını kaybeden Ethem Sarısülük, polisin tabancasıyla sıktığı kurşunun başına isabet etmesi sonucu ölmüştür.
Geçen yaz bu olaylar sırasında meydana gelen toplam altı ölüm vakasından diğer ikisi de biber gazı fişeklerinin tüfekle hedef alınarak ateşlenmesinin sonucudur. Son tahlilde öldürücü şiddetteki vurma etkisi nedeniyle bu silahlar ateşli silahlardan farklı değildir. Zaten AİHM’nin içtihadı da bu yöndedir.
Bu grupta bulunan Abdullah Cömert, 3 Haziran’da Hatay’da tüfekle ateşlenen biber gazı fişeğinin yüzüne çarpması sonucu ölmüştür. Berkin Elvan ise 15 Haziran’da İstanbul’da yine tüfekle atılan biber gazı fişeğinin kafasına isabet etmesi sonucu yaralanıp komaya girmiş ve 11 Mart tarihinde hayatını kaybetmiştir.
Eskişehir’deki olayda ise Ali İsmail Korkmaz silahla değil, polisin de dahil olduğu bir grubun dayağı sonucu ölmüştür. Biber gazı fişekleriyle yaralanan, sakat kalan, gözünü kaybeden diğer vatandaşların durumu ayrı bir yazı konusudur.
Bu tartışmaya yarın başka örneklerle devam edeceğiz.

Yazarın Tüm Yazıları