Cumhurbaşkanı maden kazalarına karşı reform istemiş ama...

RAPORU DİSK’e üye bir sendika ya da TMMOB’a bağlı Maden Mühendisleri Odası hazırlamamış.

Haberin Devamı

Üstünde “Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu” (DDK) diye yazıyor bu “Araştırma ve İnceleme Raporu”nun.
Toplam 581 sayfa tutan bu raporun en sondaki 9 sayfalık “Sonuç” bölümü Cumhurbaşkanlığı’nın web sitesinde kamuoyunun bilgisine açık duruyor, “DDK Kararları” başlığı altında.
Metne göre, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, DDK’ya madencilik sektöründeki kazaları incelemesi için talimatını 18 Mayıs 2010 tarihinde vermiş. DDK’nın bu amaçla oluşturduğu dört kişilik bir heyet yaklaşık dokuz ay süren bir incelemeden sonra derece kapsamlı bir rapor kaleme almış. Rapor 8 Haziran 2011 tarihini taşıyor.

***

Raporun “Sonuç” bölümündeki en çarpıcı noktalardan biri maden kazalarıyla ilgili “Kader midir değil midir” tartışmasına da ışık tutacak nitelikte. DDK’ya göre, madencilikte “kaçınılmazlık oranı” sektörün yüksek riskli özelliği nedeniyle diğer işkollarındaki kaçınılmazlık oranından “daha yüksek”. “Ancak” dedikten sonra şöyle devam ediyor DDK:
“Bütün tedbirler alınsa da meydana gelebilen, işin mahiyetinden kaynaklanan kaçınılmaz kazalar dışında; havalandırma ve tahkimat noksanlıkları gibi çeşitli konulardaki işletme uygulamalarından kaynaklanan kazalar çoğunluktadır.”
Yani tersinden okunduğunda, kazaların çoğunluğunun işin fıtratından değil, doğrudan uygulama hatalarından, yani insan faktöründen kaynaklandığı mesajı veriliyor DDK raporunda.
Raporda bu şekilde meydana gelen kazaların nedenleri ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmiş. Bu fasıldaki bazı başlıkları aktaralım: “Risk değerlendirmesi yapılmaması, taşeronluk/alt işverenlik uygulaması, üretim zorlaması, geçmiş kazalardan ders alınmaması, gaz izleme ve ikaz sistemlerinin yetersizliği, havalandırma yetersizliği, nefeslik-kaçamak yoluyla ilgili yetersizlikler, tahkimat ile ilgili eksiklikler, tahlisiye (kurtarma) ile ilgili eksiklikler, maden işletmelerinde gözetim hizmetlerinin yetersizliği, işletme içi denetim uygulamaları ile ilgili sorunlar, kamu birimleri denetimlerinin etkinsizliği, mesleki eğitim ve iş güvenliği kültürü noksanları...”

***

Özellikle önerilere yer verilen altıncı bölümde, Soma’daki maden faciasından sonra Türk kamuoyunun da gündemine gelen tartışma başlıklarının pek çoğuyla karşılaşmak mümkün.
Öncelikle “ilk tespit” olarak şu gözlem yapılıyor: “Ülkemizdeki maden işletmelerinde karşılaşılabilecek muhtemel bütün riskleri değerlendirerek sistematik tedbirler alınmasını sağlamaya yönelik iş sağlığı ve güvenliği yönetim sistemi kurulmasında ve dolayısıyla risklerin önceden değerlendirilerek önlenmesinde ciddi eksiklikler bulunmaktadır... İlgili tüm tarafların referans olarak kullanabileceği bir uygulama rehberine ihtiyaç duyulmaktadır. Mevcut düzenlemelerin bu ihtiyacı karşılamaktan uzak olduğu anlaşılmaktadır.”
Ardından DDK’nın bir diğer dikkat çekici önerisi geliyor. DDK, madencilik sektöründe iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı ile ilgili olarak Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmeleri ve uygulama kılavuzlarının Türkiye’deki iç düzenlemelere ve madencilik faaliyetlerine kazandırılmasını öneriyor.
Bu noktada çok açık ifadelerle ILO’nun 176 sayılı “Madenlerde Sağlık ve Güvenlik Sözleşmesi”nin onaylanmasının maden sektöründe iş sağlığı ve güvenliği bakımından gerekli olduğu vurgulanıyor. Bilindiği gibi, AK Parti hükümeti, kendisinden önceki hükümetler gibi 1995 tarihli bu sözleşmeyi onaylamaya yanaşmıyor. Onaylanması, maden ocaklarının güvenliği açısından çok sıkı bir sıkı bir denetim rejiminin kurulması ve uluslararası denetime açılması sonucu doğuracak.
DDK’nın bu alanda “AB mevzuatı ile uyum sağlanmasını” önermesi de, hükümetin “sosyal politika” faslını müzakerelere açmaktan kaçındığı dikkate alındığında,oldukça reformist bir çıkış olarak dikkat çekiyor.

***

Ayrıca, raporda maden kazaları konusunda yer alan “Kamu denetim sisteminin etkinlikten uzak olduğu ve ciddi bir zafiyet alanı oluşturduğu” tespitinin de altını çizelim.
DDK, bu tespit ve önerilerin “gereğinin” Enerji, Çalışma ve İçişleri bakanlıkları tarafından yapılmasını sağlamak amacıyla Başbakanlığa gönderilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varmış. Rapor, ardından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onayı alındıktan sonra 2011 Haziran ayında Başbakanlığa gönderilmiş.
Önerilerin geçen üç yıl içinde hayata geçirilmesinde bir ilerleme sağlanmadığı anlaşılıyor.

Haberin Devamı

Not: Perşembe günü yayımlanan “Tarihi gerçekler eğilip bükülebilir mi” başlıklı yazımda Cumhuriyet döneminde bütün cumhurbaşkanlarının Meclis tarafından seçildiğini belirterek vahim bir maddi hata yaptığımı sonradan fark ettim. Bu ifademin tek istisnası, Kenan Evren’in 1982 yılında yeni Anayasa referandumuyla birlikte halkoyuyla seçilmiş olmasıdır. Bu referandumda “Hayır” oyu kullanmış bir vatandaş olarak bunu hatırlamam gerekirdi. Düzeltir, okurlardan özür dilerim. Kısa bir izin için yazılarıma bir süre ara vereceğim. SE

Yazarın Tüm Yazıları