Barış pamuk ipliğine bağlı

GÜNEYDOĞU’da birdenbire patlak veren ve başka bölgelere de sıçrama eğilimine giren olaylar Kürt sorununun çözümüne dönük açılım sürecinin aslında pamuk ipliğine bağlı olduğunu ve buna paralel bir şekilde ülkede toplumsal barışın her an ciddi kırılganlıklara açık durduğunu hepimize göstermiş olmalıdır.

Haberin Devamı

Abdullah Öcalan’ın 1 Haziran tarihinde İmralı’ya gelen HDP heyetine çözüm sürecine ilişkin yol haritasının yakında açıklanacağını belirtip, “ilk defa bir siyasi irade belirdiğini” duyurmasından kısa bir süre sonra oraya çıkan kriz bütün bu iyimser beklentileri altüst etmiştir.
Ne göstericilere ateş açılması sonucu iki Kürt vatandaşımızın ölümü ne de Diyarbakır’da Türk bayrağının indirilerek yere atılması kabul edilebilecek durumlar değildir. Her iki hareketin de karşısında durmalıyız.

***

Ortalığı kaplayan kriz ortamı karşısında şu gözlemleri yapmak mümkündür:
Türkiye’de siyaset, 2014 yılında yeniden 1990’larda olduğu gibi bayrak tartışmaları üzerinden yürütülmeye başlanmıştır. Bunun kaçınılmaz sonucu milliyetçi hislerin rekabete açılmasıdır.
Bu noktada Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın önceki gün “halka bir çağrıda bulunmak istediğini” belirtip “Tokat’taki vatandaşın ortaya koyduğu tavrı aynı şekilde herkesin ortaya koymasını söylüyorum” demesi ateşe benzin dökmekle eşanlamlıdır. Çünkü örnek gösterdiği bu olayda, pazar günü Tokat’ta Lice’deki ölümleri protesto eden göstericiler halkın linç girişimine maruz kalmıştı. Bütün aktörlerin konuşurken bir değil iki kez düşünmeleri gereken bir dönemden geçiyoruz.
Hadiselerin düşündürücü bir tarafı, bu olayların Öcalan ile Kandil’in aynı dalga boyunda düşünmediklerini daha da belirgin hale getirmiş olmasıdır. Öcalan, önceki gün İmralı’ya giden BDP heyeti aracılığıyla gerilimin düşürülmesi yönünde sakinleştirici mesajlar verirken, Kandil’den yapılan açıklamalarda bunun tam aksi istikametinde “direnişin yükseltilmesi”, “direnişin Kürdistan değil tüm Türkiye’de geliştirilmesi” çağrısı yapılıyor.

***

Gelişmeler Başbakan Erdoğan’ın tek adres olarak Öcalan ile diyaloğa dayanarak sonuç alma stratejisinin sınırları olduğunu, bir noktadan sonra bu stratejinin tek başına sonuç getirmeyeceğine işaret ediyor. Öcalan’ın Kürt siyasi hareketi üzerindeki tartışılmaz manevi otoritesine güvenerek, bütün hesaplarını İmralı’nın bu kitleyi kontrol altında tutabileceği varsayımı üzerine kurma çabası son olaylarla birlikte boşlukta kalmıştır. “Diyalog için diyalog” anlayışı ile ancak bir yere kadar gidilebilirdi. Varılan noktada Öcalan’ın da eli zayıflatılmıştır.
2013 başında yola koyulan ve Öcalan’ın 21 Mart 2013 tarihindeki Nevruz mesajıyla tarihi bir dönemeci geride bırakan barış sürecinin içinin somut adımlarla doldurulabildiğini söyleyebilmek güçtür.
Sürecin yol haritasına dayanan sağlam bir çerçeveye oturtulmaması, dolayısıyla belirsizlik içinde bırakılması işin her an raydan çıkması tehlikesini de taşıyordu. Evet, yine de çatışmasızlık halinin devamının değeri kuşkusuz yadsınamaz. Ayrıca, hükümetin çıkardığı demokratikleşme paketinde attığı adımların anlamı da küçümsenemez. Ama yine de bu adımlar Kürt siyasi hareketinin beklentilerinin çok altında kalmıştır. Bu hareketi destekleyen kitlelerin beklentileri ile Erdoğan’ın verebileceklerini ağır bir şekilde zamana yayarak hareket etmesi arasındaki makas daha da açılmıştır.

***

Buradaki kırılma noktalarından biri çatışmasızlık sürerken kalekol inşaatlarının devam etmesinin Kürtlerin önemli bir kesiminde barış sürecinin anlamını da sorguladıkları bir güvensizliğe yol açması olmuştur. Kalekol yapımının engellenmesi amacıyla yolları tahrip etme, yol kesme gibi eylemlerin başlaması krize açık bir davetiye çıkarmıştır. Sinirlerin zaten gerilmekte olduğu bir dönemde hükümetin dağa çıkan çocuklar meselesini siyasi platformunun önceliği yapıp HDP-BDP-PKK hattına karşı buradan yeni bir cephe açması, gerilimi daha da yukarı taşımıştır. Erdoğan, son olarak BDP’yi “faşistlik”le de suçlamıştır.
Erdoğan’ın yöneldiği çatışmacı siyasetini gerisinde Cumhurbaşkanlığı seçiminde milliyetçi oyları da alabilmek için Kürt siyaseti ile arasına mesafe koyduğunu gösterme çabası da var. Erdoğan, aynı zamanda Kürt oylarını yanına çekebileceğini de hesaplıyor ve Öcalan ile girilen diyalog üzerinden bu kesime esneklik işaretleri vermekten geri kalmıyor. Başbakan, galiba bütün oyun planını Kürtlerin -son tahlilde- seçimin ikinci turunda kendisini desteklemekten başka bir seçeneklerinin olmadığı hesabı üzerine yapıyor.
Tabii aynı anda hem çatışma hem de yumuşama gibi birbirine zıt iki ayrı doğrultuda aynı anda yürümeye çalışmak bir noktadan sonra sürdürülebilir bir egzersiz olmaktan çıkıyor.
Başbakan’ın bu stratejisinde, deyim yerindeyse dikişler sonunda atıverdi.

Yazarın Tüm Yazıları