Afganistan’la komşu olmanın bedeli

ABD’nin 2003 yılında Irak’ı işgalinden önce “Irak ve Şam İslam Devleti” (IŞİD) adında bir örgüt henüz dünyaya gelmemişti.

Haberin Devamı

ABD’nin Irak’a askeri müdahalesinin bu ülkede yarattığı büyük kaos ve iktidar boşluğunun en önemli sonuçlardan biri, Afganistan merkezli El Kaide’ye bağlı IŞİD adında köktendinci karakterde bir terör oluşumunun sahneye çıkması oldu.
ABD, daha sonra ülkede istikrarın sağlandığına kanaat getirip Irak’taki askeri gücünü çektiğinde geride bıraktığı mirasın önemli bir unsuru, daha sonra El Kaide karşısında bağımsızlığını ilan eden, ancak başvurduğu terör yöntemlerinde ondan hiç de geride kalmayan IŞİD örgütüydü.
Ardından 2011 sonrasında Suriye’de patlak veren iç savaş IŞİD açısından kolaylıkla yayılabileceği mümbit bir yaşam alanı yarattı. Burada hazin olan, Türk hükümetinin bir dönem “Yeter ki Beşar Esad düşsün” anlayışıyla her türlü cihatçı örgütün sınırdan Suriye’ye geçişine izin veren bir “Bırakınız geçsinler” politikası izleyip bu tür oluşumların bölgede kök salmasına dolaylı yoldan katkı sağlamasıydı. Bu politika 2013’ün ikinci yarısından itibaren terk edilmeye başlandıysa da geride bıraktığı hasar bugün ne yazık ki katlanarak büyümektedir.
Sonuçta geldiğimiz noktada IŞİD, bugün Suriye’den Irak’ın kuzeyi ve orta bölgelerine kadar yayılan çok geniş bir alanda at oynatabilen, kritik stratejik mevkileri ve kentleri kontrol edebilen bir bölge gücü haline gelmiştir. Bugün Türkiye’nin güneyinde Suriye sınırı boyunca toplam dört sınır kapısını IŞİD kontrol etmektedir. Bir başka deyişle, IŞİD Türkiye’nin yeni komşusudur.

* * *

Haberin Devamı

Bu örgütün Irak’ın en büyük ikinci kenti Musul’u tümüyle kontrolü altına alması bölgenin jeopolitik denklemini altüst eden şiddetli bir depremdir. Bu sarsıntının artçı dalgaları muhtemelen artarak devam edecektir. IŞİD’in buradan güneye, petrol havzası Kerkük’ün çevresindeki yerleşim merkezlerine doğru hamleler yapmaya başladığı anlaşılıyor. Türkmenlerin yoğun yaşadığı Tuzhurmatu kentinden toplu kaçışlar başlamıştır. Bu durum Türkiye’nin sınırlarına dayanabilecek yeni bir göç dalgasını tetikleyebilir.
Sonuçta karmaşık Ortadoğu dinamiklerinin ortasında hesapta olmayan belalı bir aktör belirmektedir. Bu aktörün dünya görüşü olarak El Kaide ideolojisini paylaşıyor olması ve terörün diliyle konuşması bölgede barış ve huzur hedefinin başına gelebilecek en büyük felaketlerden biridir.
Meydana gelen olay, dünya haritasında Doğu Akdeniz’den alt kıtaya kadar uzanan çok geniş bir coğrafyada haritanın defakto olarak yeniden çizilmesidir. Bir anlamda, Afganistan atlaslardaki sınırlarından çıkıp gelip Ortadoğu’nun kalbine yerleşmiştir.
Irak ve Suriye’nin toprakları üzerinde vücut bulan, Türkiye ile komşu haline gelen, dünyanın en büyük petrol rezervlerinin yanı başında bir tehdit unsuru olarak bütün dünyaya meydan okuyan ikinci bir Afganistan var artık.
IŞİD’in bu hamlesiyle birlikte ABD’nin 2003’teki işgaliyle birlikte başlayan Irak’ın parçalanma sürecinin yeni bir ivme kazandığını kabullenmek durumundayız. Yakın gelecekte Irak’ın yeniden siyasal birliğe ve toprak bütünlüğüne sahip yekpare bir devlet olarak bir arada tutulabilmesi umutları iyice zayıflamıştır. Bu hadiseler Suriye gibi Irak’ın da uzun yıllar, muhtemelen on yıllar sürecek bir çözülme sürecinde hızla yol almakta olduğunu gösteriyor.

* * *

Haberin Devamı

Bütün bu gelişmelerin Türkiye açısından devasa güvenlik sorunları yaratmakta olduğunu tahmin etmek için stratejist olmak gerekmiyor. Türkiye önümüzdeki yıllarda Suriye’den sonra, Irak’ın çözülme sürecinin bütün olumsuz serpintilerine açık olacaktır.
Bu güvenlik sorunlarından biri dün Musul’da yaşanmıştır. IŞİD’in Türkiye’nin Musul’daki başkonsolosluğunu basarak buradaki diplomat ve güvenlik görevlilerinin hepsini rehin alması bu sorunların ulaşabileceği boyutları göstermesi bakımından ürküntü verici bir gelişmedir.
Başkonsolosluk baskını, IŞİD’in kuruluşundan bugüne kadar yaptığı en cüretkâr hamlelerinden biridir. Örgüt, belli ki bu hareketiyle uluslararası camianın dikkatini üstüne çekmeyi, tanınırlık kazanmayı hedefliyor. Böylelikle, kendisini bölgenin geleceğinde söz sahibi olan yeni bir güç merkezi olarak tescil etmek istiyor. Bunu yapabilmek için Türkiye’yi hedef seçerek, Türk hükümetini kendisiyle diyaloğa girmeye, müzakere masasına oturtmaya çalışıyor. Yaptığı hesaba göre bu hamleyle kendisini bölgenin en güçlü ülkesi ile eşit düzlemdeki bir statüde konumlandırmış olacaktır. İkinci bir stratejik hedef olarak Türkiye’nin bölgedeki etkisine, ağırlığına da darbe indirmiş olmaktadır.
Bu yönüyle 1979’daki İran devriminden sonra Tahran’daki ABD Büyükelçiliği’nin İranlı öğrenciler tarafından basılmasına benzer bir olayla karşı karşıyayız. Rehin alınan vatandaşlarımızın kurtarılıp sağ salim Türkiye’ye getirilmesi şu an için en temel önceliktir. Türkiye’nin bu son derece zor durumdan Irak’taki bataklığın içine düşmeden selametle çıkması için gereken her şey yapılmalıdır.

Yazarın Tüm Yazıları