Ada sahillerinde bekliyorum!

İstanbul’un inanılmaz güzelliğine, kendi eşsizliği ve asaletiyle mesafeli bakan Prens Adaları’nın büyüğü Büyükada, iki buçuk aydır yeni evim.

Haberin Devamı

Sizlere şimdi, adayı ziyarete geldiğiniz alelade bir günde tadabileceğiniz özel lezzetlerden bahsedeceğim.

Prens Philip Türkiye’ye gelip Leyla Umar ile röportaj yaptığında bir hikâye anlattı. Dedi ki: “Şehirler dünya kurulduğunda toplanırlar ve Tanrı’ya itiraz ederler! ‘Tanrım sen nasıl var olabilecek bütün güzelliklerin hepsini bir arada İstanbul’a verirsin?’ Tanrı da şehirlere cevap olarak ‘Merak etmeyin ben dengeyi kurabilmek adına yaşaması için oraya Türkleri koyacağım!’ der.” Yıllarca bu hikâyeye kızdım. “Ne ayıp bir şey konuk olduğun şehre gelip böyle konuşmak, nasıl bir cüret, Leyla Umar neden cevabı yapıştırmadın!” diyerek kendimce içerlerdim.
Ancak insan yaşı büyüdükçe böyle şeylere öfkelenmektense, kötü lafın sahibine ait olduğunu ve onun yüreğini yansıttığını daha net görebiliyor. Lafın darasını aldığımızda ise İstanbul’un güzelliği karşısında nasıl etkilenip, içini haset kapladığını anlamak da mümkün... Bir Prens’in dahi!!!
İstanbul’un inanılmaz güzelliğine, kendi eşsizliği ve asaleti ile mesafeli bakan Prens Adaları’nın büyüğü Büyükada benim son iki buçuk aydır evim. Tası tarağı toplayıp, basit yaşayabilmek ve insanın içindeki sesi dinlemesi adına atladım geldim.
Aylar sonra kabuğumdan çıkma fırsatı bulduğumdaysa bir şeyler denedim. Şimdi adanın yazlık trafiğinin azaldığı ama havaların hâlâ çok güzel olduğu zaman. Kabataş’tan 35 dakikada, Bostancı’dan 30 dakikada ulaşabileceğiniz bir güzellik. Trafikli bir zamanda karşıya geçmekten çok daha keyifli ve kolay.
Adanın şu an tam olarak “Kalabalıktır, şimdi gitmeyelim” diyen insanlara ihtiyacı var. Hâlâ çok kaliteli esnaf var ve yaptıkları işin karşılığını takdirle görmek istiyorlar. Aksi halde adanın tamamı günübirlik ve Arap turistlere hizmet eden köftecilerle dolacak.
Size adayı ziyarete geldiğiniz alelade bir günde tadabileceğiniz özel lezzetlerden bahsetmek isterim.

Büyükada Pastanesi

Söze Büyükada Pastanesi ile başlamalı. Adada her gün işine gidenlerin şöyle bir rutini var. Pastaneden al kremalını veya şeker böreğini, vapur iskelesi karşısında otur, vapuru beklerken çayınla birlikte ye. Bir yandan da sohbet et.
Ancak bu pastane bu geleneğinden çok daha da fazlasına sahip. Bir kere içeride satılan her şey çok lezzetli. İnanılmaz bir kurabiye çeşitliliği var. Tadı çok yerinde kavaladan içi damla çikolatalı, üzümlü tarçınlı kurabiyeye kadar her biri denenmesi gereken güzelikler. Güne böyle başlayınca bitişi de çok daha efsane olabiliyor.
Adanın şarküterisi: Yalovalı Kardeşler
Akşamüstü vapur çıkışında kadınbuduköfte ve kroket. Gerçek güzel peynirle yapılan kroket ve benim için tam damak tadıma uygun, baharatı yerinde kadınbuduköfte. Bu şarküteriyi 1954 yılında kurulan bu aile işletmesinin oğulları devam ettirmekte.
Buraya gelmişken bir de kaşarının tadına bakmalı, Vasıf Gürel’den Değirmenciköyü, Kırklareli kaşarını denemelisiniz. Azim’in konserve balığı ve reçelleri de aklınızda bulunmalı. Ucuz değil ancak tadılmalı. Şehirde büyük marketlerin şarküteri reyonlarından bir şeyler yemekle, bu iş için üzerine titreyen insanların ellerinden bir şey yemenin farkını ve ayrıcalığını yaşayabilirsiniz.
Refika’nın sevdiği gibi, ince kesim kurutulmuş et ve közlenmiş patlıcanı alıp yemek yapmaya mecaliniz olmadığında mütevazı bir akşam yemeği kutlaması yapabilirsiniz.

Fıstık Ahmet Mezeleri

Adaya iş çıkışı gidip İstanbul’a karşı yemek yemek isteyenler sahil şeridi lokantalarını tercih edebilir. Eski Barba’yı sevenlere, çocukları için adayı bir süre bırakan Fıstık Ahmet’in geri döndüğünü hatırlatırken, yerleşip kurduğu dünyanın tadına bakmasını tavsiye ederim.
Tariflerin çoğu kendi elinden çıkma. Bir gün evde tek başına kaldığında dolapta bulduğu elma ve tavuktan yola çıkarak kendine yaptığı yemek orada nefis bir meze olmuş. “Elma mı? Ne diyorsun Refika?” demeyin... Muhakkak tadına bakın. Kızarmış havuç, kabak sadeliği ile havasını atıyor. Vişneli dolması ve favası da cabası. Ben kaç kez gittiysem mezelere gömülüp balık yeme noktasına gelemedim. Gelmek zorunluluğu hissetmedim.
Bir cuma akşamı büyük bir zevkle istikametinizi, işinin devamlı başında olan Fıstık Ahmet’e çevirebilirsiniz.

Lavie Cafe

Anadolu Kulübü’nün içinde olan ancak rezervasyon yapan herkesin gidebileceği, güneş batırmak için nefis bir yer. Adanın turistik telaşından kurtarılmış, sahibi Yaman Bey’in titizliği ile güzel yemekleri ve iyi müzik seçimi ile tadına bakmanız gereken bir mekân.
Çeşnili tulum peyniri, kroket, sardalye, çıtır kabak, güzel zeytinyağı ve zeytinle yapılan bilumum mezeler tatmanız gerekenler arasında.

Yunus Dondurmacısı

Adanın sokaklarında gezerken, üç kuşaktır dondurmacılık yapan Yunus Dondurmacısı’yla karşılaşırsanız, gerçek meyve ve iyi sütten yapılan özel dondurmasını pas geçmemelisiniz. Burada sizi sağlı sollu dondurmacılar karşılayacak ama minik tezgâh arabasıyla Yunus Dondurmacısı’nın peşine düşmek, adada define avı yapmak gibi.

Adadaki el arabaları

Sokakta minik buzdolabı ile soyulmuş enginar satan yakışıklıyı, nefis tekerlekli arabasındaki turşucuyu, hatta helvacıyı görmek mümkün. ‘Galetacılar’, iki sepeti dengeli tutan mükemmel tahtası ile insanın içine huzur veriyor.

Esnaf lokantası Konak

Adada bir süre kalınca güzel ada esnafının gittiği lokantada yemek de önemli oluyor. Karpuz pilavla bir öğlen yemeği keyfi mümkün.

Mavi Kulüp

Burası kendinizi evinizde hissedebileceğiniz huzur dolu bir yer. Bir anne-kızın işlettiği, yemeklerin güzel anne İnci Hanım, disiplinin de Sibel Hanım tarafından sağlandığı, nefis manzarası ile büyük tur yolunun hemen başında.
“Yemekler nasıl” derseniz tam anneanne yemekleri gibi diyebilirim. Mezeler ve köfte tabii ki adadaki diğer her yer gibi en ön plandaki yiyecek. Oturduğunuzda karşılaşacağınız manzara şöyle: Önce bir tarlada keçiler, ardında Yassı ve Sivri Ada manzarası. Güneşin batışı mükemmel.

Herman’ın Yeri

Keşfetmekte geç kaldığım ve henüz bir kez yemek yiyebildiğim Herman’ın Yeri ise Uğur Yücel’in kolumdan tutup beni götürdüğü bir cennet. Adanın ucunda, doğanın ortasında Herman’ın elinden pişen ahtapot ve kalamar için bile adaya gitmeye değer. Herman doğma büyüme Büyükadalı. Sonra Yunanistan’a gidiyor, kriz vs derken memlekete geri dönüyor. Ona sahip çıkması bizden, lezzetli ellerinden yemekler ondan. Bazı insanın eli lezzetlidir. Ne yaparsa güzel olur. Yan masaya gelmiş köfte bile kokusuyla dengesi ve lezzetini anlatıyordu. Herman arada enteresan şeyler deniyor. Deneyip getirdiği karpuzlu kek’e Uğur Yücel’in taktığı isme halen gülüyorum: “Sıkılmış anneanne keki”. Büyükada keyfine sevdiklerinizle, bol muhabbetli, yemeklere isimler taktığınız sofralarda varmanız dileğiyle...

Haberin Devamı

Ada’da hâlâ çok kaliteli esnaf var ve yaptıkları işin karşılığını takdirle görmek istiyorlar. Aksi halde adanın tamamı günü birlik ve Arap turistlere hizmet eden köftecilerle dolacak...



Yazarın Tüm Yazıları