Tosun yaza hazırlanıyor

Yaklaşık iki senedir kendi yemeklerimi kendim yapıyorum.

Haberin Devamı

Dışarıda sadece çay, çorba içiyorum. Bunu da durmadan yazıyorum ama kendimle gurur duyuyorum, ondan. Toplam 15 kilo verdim. Şimdi yaz yaklaşınca, biraz toparlanayım kafasına girdim. Ay girmez olaydım, ters tepti. Yedikçe yiyorum. Sanki bana “Bir daha sana yemek vermeyeceğiz” demişler gibi. O pis, o yağlı, o leş ama lezzetli şeyleri nasıl özlemişim

Kendimi önce, şu meşhur etçi var ya oraya attım. Böyle kendimi kaybetmişim, masanın üzerine düşen ekmek kırıntılarını bile parmağımla toplayıp yiyorum, o derece bir açlık. Ay yan tarafıma bir baktım, şef ve yanında bir sürü garson. Ama gerçekten de abartmıyorum bir sürü garson bi masanın tepesine toplanmış. Hesaplarını mı ödemiyorlarmış, ay kavga mı çıkacak? “Cidden ödemezsen, bulaşık mı yıkatırlar” diye kendi kendime düşünürken meğer fotoğraf çektiriyorlarmış. Hayatımda gördüğüm en ilginç şeylerden biri sanırım. “Şu an fotoğrafta olmayan, yediğim şeyi pişiren adam işte bu çocuklar.” Sonra diğer tarafıma bir baktım, Allaaaaah! Yandık birtakım ünlüler oturuyor. O masadan, diğer masaya ulaşabilmek için bizim masanın önünden geçmek zorunda. Ben bir panik oldum, bir korktum. Geçerken bize de “Nasıl beğendiniz mi” diye bir grup adam mafya gibi soracak. Ne cevap versem acaba?

Haberin Devamı


Gelmesin, lütfen gelmesin!


Aynı paniği bir kere Alaçatı’da yaşamıştım. İki masa önümüze, cansız manken Vahe ve kamerası geldi. Bütün masayı ayağa kaldırttı, deli deli “Yuppiiiii!” falan dedirtiyor. “Ya bizim masaya da gelirse, tabii ki ‘hayır, istemiyorum, teşekkürler’ diyeceğim. Ya ‘hayır’ dedim diye beni döverse? Manyak mıyım ya niye dövsün adam beni. Ne bileyim, şuna baksana hepsi zıplıyor, bu normal mi?” O yemek bitemedi bir türlü. Ha geliyor, geldi; göz göze gelme, bakma o tarafa. “Allahım gelmesin lütfen gelmesin” diye diye yediğim lokmadan bişi anlamadım. Geleceksen gel be adam, “Yuppi mi?” diyeceğim, ne diyeceksem diyeyim artık!
Şeyde de çok rahatsız oluyorum. Hani şu iskenderi getirdikten sonra üzerine tereyağı döküyorlar ya. Allahım, adamın eli kayacak ve o yağ tepemden aşağıya dökülecek, cayır cayır yanacağım. Her seferinde bütün hayat hikâyem gözlerimin önünden geçiyor. Garsonun gözlerinin içine bakıyorum, ellerini inceliyorum. Onun beynine sinyaller yolluyorum. “Lütfen beni yakma!” diyerek. Her iskender yiyişim en az beş seneme mal oluyor. Yine de tereyağsız yiyemiyorum tabii, o ne be öyle, salçalı sunta gibi.
Vermek bir ömür, almak bir hafta!
Bu haftanın bilançosu bana üç kilo olarak döndü. Bunu da anlamıyorum ya, o üç kiloyu vermek bir ömür, almak bir hafta! Güya kilo vermeye karar verdim, bi de vermesem ne olacakmış. Aaa bu arada muhtemelen siz bunu okurken ben iskender yiyor olacağım. Bugün saat 14.00’te Bursa Kitap Fuarı’nda imza günüm var. ‘O Adam Buraya Gelecek!’ kitabımı hâlâ almadıysan, ne diyeyim yani inşallah beş kilo alırsın.

Yazarın Tüm Yazıları