Benim küçük şımarık sorunlarım

“Herkesin derdi kendisine büyük” diyerek bu sezon beni illet eden meseleleri mercek altına yatırdım.

Haberin Devamı

“Dertler derya olmuş” parçasını mırıldanırken katıldığım bir eğitimle işin rengi değişti

Instagram’ı artık foto-günlük olarak kullanmaya karar verdim. Karar verdim vermesine ama selfie daha doğrusu ‘özçekim’ fotoğrafları çekerken acayip zorlanıyorum. Mesela ne bileyim, bir kafede arkadaşımı bekliyorum, işte gazetelerden gündemi takip ettim, Twitter’dan ona buna laf yetiştirdim, Facebook’ta dedikodumu ettim. Eee geriye ne kaldı, telefonun ön kamerasıyla kendimi çekme! Etraftaki insanların cins cins bakışları yüzünden rahat rahat yapamıyorum. Hayır, onca makyaj yapmışım hep mundar oluyor. Yapabildiğim yerlerdeyse, kafamı sağa mı yatırsam, öpücüğün modası geçti, amuda kalkınca yanaklarım daha az mı görünüyor diye kafayı yemece var bir de. Alternatif pozlarla özçekimi halledeyim diyorum, yok o da olmuyor. Balık etliysen bir kere ne yaparsan yap, üstünde Yıldız Türkü Evi yazılmış gibi duruyor. (Bu arada meraklısına, Instagram günlüğüm için bir tık; instagram.com/puccito)
Ortalama banyo yapma sürem 25 dakika. Bunun 15 dakikası musluğun kenarında suyun sıcaklığını ayarlamakla geçiyor. Bir milim sağa çevirdiğim an su anında sıcak akıyor. Aynı şekilde sola çeviriyorum, 5 dakika sonra soğuyor. Aylarca bu işkenceyi çektikten sonra muslukların zamazingosunu yaptırmak için tesisatçıyı çağırmak aklıma geldi.
Bu arada artık kimden duyduysam, mayonez saça çok iyi geliyormuş. Ucuz yollu bakım önerisi en sevdiğim! Hemen buzdolabını açtım, sarmısaklı mayonez varmış. Ee olsun, sarmısak neticede onun da yararı vardır elbet, bir taşla iki kuş diyerek kafama sürdüm mayonezi. Sonra banyoya geçtim, Allah’ım! İki taraftan da kaynar su akıyor. Tesisatçı giderken bir bak di mi adam yapmış mı yapmamış mı diye. Kendime küfrede küfrede lavabonun içinde kafamı sıkıştırarak yıkadım saçlarımı. Sanırım hâlâ ekşimiş sarmısak kokuyorum.
Hayır, işin kötüsü bir de yeni fobim oluştu. Ya ben tam banyo yaparken, kaynar su bir anda dökülse, beynim erirse, bitkisel hayata girersem. Kardeşim, “İnternetten okudum, şu an hiçbir şey hissetmiyor, tokat at, at at bişi olmaz ya. Bak ben tekmeliyorum” diyerek millete beni dövdürürse. Sonra bana bakmaktan sıkılıp “zaten yaşamıyor” diyerek, hastaneye bile götürmeye üşenip evin bahçesine beni diri diri gömerse! Allah’ım lütfen beni koru...
Köpeğim kızgınlığa girdi, o masum, o pamuk, o dünya şekeri gitti, yerine içine şeytan kaçmış bir canlı geldi. İlk günler, kendini bir sağa bir sola atıp, oflayıp pufluyordu. Hayattan zevk almayan, dertli bir köpecikti. Şimdi ise odaya girdiğim zaman 7-8 ceset bulacağım diye korkuyorum. Bir de işin garibi köpeğim dişi olmasına rağmen sürekli dişi köpeklere halleniyor. Sadece dişilere değil, yastığa yorgana yeri geliyor bacağıma..
Ben bu sorunlarımla uğraşırken, Peugeot’nun ‘Engelliler ile Doğru İletişim’ eğitimine katıldık. Dışarda yemeğe gitmenin sizin için imkânsız olduğunu düşünün. Canınız istediği zaman arkadaşınızın evine gidemeyeceğinizi ya da. Aşağı sokağınızda olan bakkala gitmenin zulüm olduğunu... Eğitiminize devam edemeyeceğinizi, etseniz bile iş bulmanın çok zor olduğunu. Hadi işi buldunuz diyelim, her sabah işe gelip gitmenin imkânsız olduğunu... Bozuk kaldırımlar, sadece yapılmış olmak için yapılan engelli parkurları. Size başka dünyadanmış gibi bakan insanlar...
Kendimden, sorunlarımdan utandım. Ne yapabilirim diye düşündüm, en kolay olarak, kaldırıma park edenleri Beyaz Masa’ya şikâyet etmekle başladım. Aslında tek tek arabaları çizecektim ama cezası varmış. Görme engelliler için yapılan yolların üzerini kapatan kuruluşları fişledim. Çalışmayan engelli asansörlerini kurumlara ilettim. İki merdiven çıkmamak için o asansörü kullanan insanları uyardım, iki kez dayak yeme tehlikesi atlattım. Şikâyet bir işe yaradı mı, ilgilendiler mi derseniz. Tabii ki hayır. Ama inatla, benden sıkılana kadar aramaya devam edeceğim. Eninde sonunda işlerinin bu olduğunun farkına varacaklardır...

Yazarın Tüm Yazıları