Ben dünyanın en büyük öküzü olabilirim

Taşınıyoruz dostlar. Nedenini anlatacağım, tabii bu sürede Osi’yle aramızda geçenleri de...

Haberin Devamı

Bundan 3 sene önce, evdeki köpek sayısı fazlalaşınca şehir hayatından kopup, banliyo denilen dağ başında bahçeli evlerden birine taşınmıştım. Taşındığım yerde, neredeyse bütün evler kedi, köpek hatta tavuk beslerken, bana denk gele gele iki günde bir, “Toplattırcam bu köpekleri’’, “Bu köpeklerin yeri orman; bahçede bakılmaz”, “Köpeğiniz havlıyor, attırcam onu” diyen komşu geldi. Biz de dayanamadık, taşınmaya karar verdik. Bu arada ev arama serüvenimiz çok garipti. “Bekâra, öğrenciye ev vermem” olayından sonra bir ev sahibi, “Yazar ve oyuncuya ev vermem” diye resmen bizi istemedi. Her şeyde bir hayır varmış, zamanında göz koyduğum, “Ayy bu ev ne güzelmiş” diye iç geçirdiğim bi ev, şans bu ya karşımıza çıktı. Ve o iş oldu! Ev sahibim üstelik Tuba Ünsal. Çok havalı ya. 

 

Haberin Devamı

VAY BE, NE HIZLI OLDU HER ŞEY!

 

Neyse, evi tuttuk. Boşken bakalım diye geçtik içeri. Ardından kutlama için Osi ile bir şarap aldık. Bahçede oturuyoruz, üst katlarda bir dairede Ayla Çelik’in şarkısı çalıyor. Elimde kadeh, şöyle derin bir iç geçiriyorum. Teknik olarak bu ilk evimiz sayılır. Beraber baktığımız, beğendiğimiz, heyecanlandığımız... Keşke birkaç yere mum falan yaksaydım diye düşünüyorum. Bir yandan şarkıyı mırıldanıyorum. Bir yandan da sanki ilk günlerdeymişiz gibi karşılıklı bakışıyoruz. Vay be diyorum, ne hızlı oldu her şey. ‘Ben dünyanın en büyük âşığı olabilirim/ Ben koynunda yüz sene bin sene durabilirim...’

 

TRİP ATTIĞIMI BİLE ANLAMIYOR!

 

Şöyle derin bir iç çekiyor, sonra etrafa bakıyor. Sanki bir daha diz çökecek, “İyi ki benimle evlisin” falan diyecek zannederken, alnını kaşıyarak, “Bak şimdi, bu eski kiracılar alarmı götürecek ya. Hemen yaptıralım yenisini. Hırsız, oradan hooop iner, buradan hooop, şuradan da sallandı mı, cup diye içerde...”“Sen olsan olsan dünyanın en büyük ayısı olabilirsin” diyerek içeri gidiyorum. Hayır, ortamı bozmanın ne âlemi var. İki dakika tut işte çeneni. Şarkıyı dinle falan. Oturup bana keman çal demiyorum ama olanı da bozma. Osi trip attığımı bile anlamıyor tabii.Mutfağın oraya geçiyoruz, arkamdan sarılıyor.  “Ay sonunda anladı” derken, “Oyy sen buralarda yemekler mi yapacaksın? Sucuklu yumurtalar mı pişireceksin” diye şirinlik yapıyor.

 

Haberin Devamı

Aklımdan tek geçen şey: “Tencereler bu dolaplara sığmazsa yandığımızın resmidir.” En azından sesli düşünmüyorum tabii. Hoş, onunki de romantiklikten değil, karnı acıktığı içindi. 20 dakika boyunca, hangi yemekleri yapacağımı sıraladı. Ardından gitti, dürüm söyledi. Şarap, mum ışığı, boş ev romantizmimiz bir anda soğanlı dürüm ve ayrana döndü. Artık kendi evimize gitme vakti gelmişken, salona son kez neyi nereye yerleştiririm diye bakıyordum. Osi geldi yanıma, attı elini omzuma. Saçımdan öptü. “Hah” dedim. Sonunda giderayak aklına geldi: “Pucca ya, bizim gri koltuk buraya büyük gelecek. Sonra bana carlama!” 

 

ROMANTİZM NE ALLAH AŞKINA?

 

Ya neyse dedim sonra, romantizm ne Allah aşkına! Karnımızı doyurmuşuz, evimizi tutmuşuz. Varsın, iki şiir okumasın. Hem zaten okursa gülerim. İlişkinin başlarında bi okumaya kalkmıştı da, hayatımın en büyük travmasını yaşamıştım. “Al dürümün en etli yeri, sen seversin” diye bana uzatması yeter artar bile. 

Yazarın Tüm Yazıları