Organik düşünün

Haberin Devamı

Sağlıksız yiyecek içeceklerin artması imkânı olan herkesi organik veya doğal beslenmeye yöneltti. Peki, sadece “organik beslenme” yeterli mi? Sağlığımızı yalnızca organik beslenme seçimleri ile koruyabilir miyiz? Maalesef hayır!


SAĞLIĞI koruyup kollama ve hastalıklardan uzak durmanın yolu sadece beslenmeyi organikleştirmekten geçmiyor, “doğal yaşam”ı ve “geleneksel hayat tarzını” da hayatın her alanına yansıtmak gerekiyor. “Organik hayat”tan bahsediyorsanız “fiziksel aktivite” seçimlerinizi de organik kılmalı, hayatın doğal olarak içinde bulunan aktivitelere öncelik vermelisiniz.

GENE GÖRE EGZERSİZ


Örneğin koşmak yerine yürümeli, aktivitelerinizi olabildiğince açık havada yapmalısınız. Bu önerim planlanmış, profesyonel egzersiz aktivitelerden uzak durmanız anlamına gelmiyor.

Haberin Devamı

ZİHNİMİZ TOKSİNLEMİŞ

Onları da yapın ama “genlerinize, imalat şartnamenize, kullanım kılavuzunuza” uygun egzersizlere öncelik, ağırlık verin. Bana göre sadece beslenme ve aktivitenize organik anlamlar yüklemekle de yetinmeyin. Aynı şeyi “düşünce sisteminiz” ve “algılarınız” için de deneyin, düşünürken de “organik olmaya” gayret edin. Bizi zehirleyen toksinlerin çoğu bedensel değil, ruhsal.
Kirliliğimizin önemli bir bölümü zihinsel toksinlerden, hoşgörüsüzlükten, kıskançlıktan, hırstan, öfkeden, kaygıdan, anlamsız yarışlardan kaynaklanıyor. Unutmayın! “Organik yaşam” hayatınıza daha çok sağlık, mutluluk ve huzur verecektir. Genlerinizi yeniden düzenlemeniz imkânsız değilse genlerin değişmesi binlerce yıl gerektiriyor. Hayatınızı “imalat şartnameniz”e ve onu yöneten “genleriniz”e uydurup her alanda organik seçimler yapın.

TELEVİZYON ŞİŞMANLATIYOR

Hareketsizlik günümüzün en önemli sağlık tehditlerinden biri. Hareket etmek üzere tasarlanmış bedenimizi hareketten uzaklaştırmaksa yapabileceğimiz en büyük yanlış, işleyebileceğimiz en önemli günah. Bir uzmanın çok güzel tanımlamasıyla “bedenin kullanılmaması” ile “bedenin kötüye kullanılması” aynı şeyler. On yıl kadar önce yapılan bir araştırma ortalama bir yetişkinin günde neredeyse üç saate yakın bir zaman dilimini televizyon izleyerek geçirdiğini gösterdi. Televizyon benzersiz bir tembellik makinesi, bulunmaz bir anti egzersiz örneği. Harvard da yapılan bir çalışma uzun süre televizyon seyretmenin diyabet riskini yüzde iki yüz elli arttırdığını göstermiş. Hareket etmek istiyorsanız televizyondan uzak durun. Hiç olmazsa televizyon karşısında geçirdiğiniz saatleri dikkate alın, çünkü miskinliğin faturası zannedildiğinden çok daha yüksek. Miskinlik/tembellik yani yetersiz egzersiz sorunu büyüdükçe obezite, diyabet, hipertansiyon, felç, kanser sorunları da büyümeye devam edecek.

Haberin Devamı


Unutmaktan korkma


BELLEK kaybı herkesi en çok da yaşlanma sürecine girenleri korkutur. Oysa makul ölçülerde kaldığında “unutmak” da tıpkı “hatırlamak” gibi beynin vazgeçilmezlerinden biri. Uzmanlara göre “insan beyni hatırlamak kadar unutmak gibi bir mükemmel yeteneğe de sahip!” Haklılar. Eğer öyle olmasaydı kaydettiklerimiz ve kaybettiklerimizin anıları içinde boğulurduk. Uzmanlar “Beynimiz gereksiz gördüğü şeyleri kayıt altına almıyor, unutulanlar çöplüğüne yolluyor” diyor. Bu yetenekten mahrum kalsaydık acılarımızın hepsi ilk günkü gibi taze kalır, bu da hayatı çekilmez kılardı. Unutmaktan korkma. İyi hayat unutmadan olmaz!


Panik, stres belleği yorar

Haberin Devamı


YAŞLANMA süreci ile yakından ilgilenen bir hekim olarak bellek şikâyeti olanlarla sık karşılaşıyorum. Kişisel 5 gözlemim var: Bellek kaybı ile basit unutkanlıkları, sıradan dalgınlıkları karıştırıyoruz. Neticede boşuna üzülüyor, korkuyor, paniğe kapılıyoruz. Oysa panik, endişe, korku belleğin en önemli düşmanı. Bunlar arttıkça bellek bozukluğunun süratlenme ihtimali belirginleşiyor. Unutkanlık sorunu ileri yaşlılardan ziyade orta yaşlıları, hatta gençleri ilgilendiren bir probleme dönüşme eğiliminde. Bunun en önemli nedenlerinin stresin yaygınlaşması, depresyon dalgası, uykusuzluk sorunu, beslenme yanlışları olduğunu düşünüyorum. Nedenini bilmiyorum ama bizim yaşlılarımız bellek kaybına oldukça dirençliler. 80’ini geçen çok sayıda yaşlı ile tanışıyorum, hala pırıl pırıl bellekleri var.

Haberin Devamı


Bellek nasıl korunur


UYKUSUNA özen gösteren, aktif hayat süren, streslerini iyi yöneten ve doğru beslenen biri yolun yarısını zaten alıyor. Azıcık “ince ayar” verir, “kan basıncının ayarlanması, şeker/insüln dengesinin sağlanması, kan yağlarının dengelenmesi, sağlıklı bir kiloda kalınması, sigara-alkolden uzak durulması, depresyona karşı uyanık kalınması” gibi bazı detayları da listeye eklerseniz en az yüzde 25’lik bir avantaj daha yakalanıyor. Geriye kalan yüzde 25 içinse şunları unutmayın: Okuyun, yazın, çizin. Görün, gezin, izleyin. Yeni şeyler öğrenin. Bedeninize ve beyninize sürekli cimnastik yaptırın. Beslenmenizi detaylandırıp içine daha çok renk ve antioksidan (çaydaki kateşinler, kırmızılardaki antosiyanidinler, likopenler, sarılardaki karetenoidler), daha bol omega-3 (özellikle DHA), daha fazla beyin vitamini (B1, B6, folik asit, B12, D vitamini, kolin, fosfolipid) ekleyin. Sağlıksız yağlardan (özellikle trans yağlar), kötü karbonhidratlardan (özellikle şeker-un-nişasta) uzak durun.

Yazarın Tüm Yazıları