Lokmaları mı, adımları mı sayalım?

Bu yazıyı geçen akşam bir televizyon programında anlatılanları dinleyince yazmaya karar verdim. Nedeni şu... Televizyondaki uzman ısrarla “kilo kazanımının yiyip içtiklerimizin miktarı değil, içeriği” ile ilgili olduğunu söylüyor, etin, yumurtanın, yağın ne kadar yenirse yensin kilo kazanımına yol açmayacağını iddia ediyordu.

Haberin Devamı

Biraz üzülerek, azıcık da dehşete kapılarak dinledim anlattıklarını. Üzüldüm çünkü bu ünlü uzmanın da bir gram yağda 9, bir gram proteinde –hayvansal üründe- 4 kalori ve bol bol da doymuş yağ bulunduğundan mutlaka haberi vardı ama muhtemelen o anda “farklı” ve “halkın hoşlanacağı” şeyler söylemesi gerekiyordu.
Farklı şeyler söylemek, bilinenlerin tersini savunmak, bilimsel verileri bir yana bırakıp binlerce yayını, çalışmayı, alın terini yok saymak, birkaç çalışmaya sırt dayayıp farklı şeyler konuşarak mevcutları ters köşeye yatırmak her ülkede olduğu gibi bizde de prim yapıyor.
Kilo sorunu olanlar çoğaldığından beri “yeni diyet” önerilerinin ardı arkası kesilmiyor. Mevcutlara yenileri eklense de temel prensipler hep aynı, istisnalar dışında değişen ciddi bir şey yok: Yiyip içtiklerimizi gözden geçirecek, bedenimizi daha çok hareket ettirip kaslarımızı daha çok kullanmanın bir yolunu bulacağız.
Kısacası bir yandan “enerji/kalori kazanımımızı azaltacak”, diğer taraftan da “tüketimi/harcamayı arttıracağız”. Birincinin yolu “lokmaları”, ikincininse “adımları” saymaktan geçiyor.
Bana sorarsanız her lokmayı uzun uzun ve iyice çiğneyin ama lokmalarınızı ne kendiniz sayın, ne de başkalarının saymasına izin verin. Adımlarınızı saymayı ise sakın ihmal etmeyin, daha da iyisi kendinizi kolunuza takacağınız yeni nesil “adım ölçer”e veya belinize, cep telefonunuza ekleyeceğiniz “adım sayıcı”ya emanet edin.

Haberin Devamı

ÖNEMLİ

KİLO VERMENİN ÜÇ ETKİLİ YOLU
Amacınız kilo sorununa kalıcı çözümler aramaksa önce yiyip içtiklerinizi (miktar ve içerik, yani yapısı bakımından) samimi olarak gözden geçirin.
Biraz önce kalktığınız sofradan ne kadar protein, yağ, karbonhidrat kazandınız? Yiyip içtiklerinizin içinde ne oranda vitamin, mineral, antioksidan vardı? Posa içerikleri ne miktardaydı? Özellikle rafine karbonhidratlar yani şeker ve nişasta miktarları ne durumdaydı? Kaç tabak yediniz?
Bu gibi sorulara yanıt arayın ama lütfen göstereceğiniz dikkat bununla sınırlı kalmasın. Ne kadar hareket ettiğiniz, günü nasıl geçirdiğiniz, zamanınızın ne kadarını oturarak, ayakta, yürüyerek ve merdiven çıkarak harcadığınızı da hesaplamanız lazım.
Araştırmalar kilo kontrolünde en etkili ve kalıcı değişimin yemeyi değil aktiviteyi kontrol etmek olduğunu, bu işin en kolay yolunun da “adımları saymak”tan geçtiğini gösteriyor. “Lokmaları saymak!” biraz ayıp, biraz da zor bir iş ama adımları saymanın hiçbir zorluğu yok, üstelik motive edici tarafları bile var.
Hareketli bir yaşam fazla kiloları vermenin de, sağlıklı bir kilo aralığında kalabilmenin de en güvenilir iki yolundan biri, belki de birincisi...
Tembel kaplumbağa ve fillerin uzun yaşadığı hikayelerine inanmayın. Attığınız her adım sadece kilonuzu azaltmıyor, ömrünüze de sağlık, kalite ve süre ekliyor. Kilo vermenin etkili ve kolay üç yolu var: Aktivite, aktivite ve aktivite...

Haberin Devamı

UNUTMAYIN

NE YAPMALISINIZ?
Eğer ihtiyacınız kadar yer ve yeteri kadar hareketli olabilirseniz kilo almaz, yağ depolamazsınız. Tabii ki başka bir sağlık sorununuzun olmaması, kilo almanıza yol açabilecek metabolik/hormonal bir sorununuzun bulunmaması koşuluyla...
Eğer kilo fazlalığı sorununuz var ve vermeniz gereken miktar 4-5 kilodan fazlaysa, hem sorunun nedenini araştırmak –gizli bir sağlık probleminin işareti olup olmadığını öğrenmek- hem de kilo verme sürecinde herhangi bir problemle karşılaşmamak amacıyla profesyonel yardım almayı da düşünebilirsiniz.
Ama sorununuz 3-4 kiloluk bir fazlalıksa alkolü kesin, ekmeği, şekeri, tuzu minimuma indirin, yiyip içtiklerinizin miktarını azaltın. Diğer taraftan da her gün en az 5000, mümkünse 7500, en iyisi de 10000 adım atmanın bir yolunu bulun.

Haberin Devamı

BİR BİLGİ

ENERJİ ÜRETİMİNİZİ ARTIRABİLİRSİNİZ
Hayatımızın kalitesi, gücümüz, kuvvetimiz, kısacası “kendimizi iyi hissetme” halimiz her şeyden evvel hücrelerimizin enerji üretimi yeteneğine bağlı. Bunun için öncelikle oksijen ve suya ihtiyaç var. Bu ikiliyi ne yapıp edip hücrelerimize kazandırmak, “yeteri kadar su içmek” ve “doğru nefes almayı öğrenmek” durumundayız.
Hücrelerde enerjinin üretildiği küçük organcıklara ise mitokondri diyoruz. Hücrelerin mitokondri yani enerji üretim santrallerinin sayısı aynı değil. Kiminin daha az kiminin de daha çok enerji üretim merkezi var. Mesela kas hücreleri yağ hücrelerine oranla çok daha fazla sayıda mitokondri bulunduruyor.
Diğer bir önemli nokta da şu: Bir kas hücresine ne kadar çok aktivite yaptırır, ne kadar çok yük yüklerseniz –aktivitenin aerobik egzersizler ya da direnç egzersizleri olması çok önemli değil- mitokondrilerinizin gücü de, sayısı da artıyor. Diyelim ki bir kas hücrelerinizde ortalama 20-30 mitokondriniz var ve siz bilinçli bir egzersiz programı ile bunların sayılarını 50’ye hatta 100’lü rakamların üzerine çıkarabiliyorsunuz. Kısacası düzenli egzersiz yapmak sadece enerji tüketiminizi arttıran bir iş değil, aynı zamanda “motor hacminizi” de yükselten çok olumlu bir değişim ve kilo dengesini kurmanın gizli bir şifresi de bu zaten.

400 KALORİLİK KAHVALTI ÖRNEĞİ
* Şekersiz, bol limonlu yeşil çay
* Köz biberli çökelek salatası
(2 adet közlenmiş biber, yarım demet maydanoz, yarım demet dereotu, 1-2 dal küçük küçük doğranmış taze nane, 5 çorba kaşığı çökelek peyniri karıştırılır. Üzerine 1 tatlı kaşığı zeytinyağı, 1 tatlı kaşığı çörek otu ve öğütülmüş keten tohumu serpilir. Pul biber ve karabiberle lezzetlendirilir.)
* 2 dilim tam buğday ekmek
* 5 adet zeytin
DYT. MÜGE BAŞER

Yazarın Tüm Yazıları