Kilo vermek neden zor?

Fazla kilolarından kurtulmaya karar verenlere ezberletmeye çalıştığımız bir ilke var: “Kilo kaybını değil, yaşam tarzını hedefleyin!” Eğer sadece kilo kaybına odaklanırsanız, hele bir de fazla yağlarınızdan kurtulmanın kolay ve hızlı olacağını, hep aynı hızda devam edeceğini düşünürseniz çok geçmeden hayal kırıklığına uğrarsınız. Nedeni şu...

Haberin Devamı

Bedenimiz, biriktirdiği yağları kaybetmeyi pek sevmez! Kilo almaya karşı hiçbir direnç göstermeyen, fazla yağları keyifle depolayan bedenimizin sıra o fazla kilolardan kurtulmaya geldiğinde inatçı bir tutum sergilemesi trajikomiktir. Bedenin bu davranışı “tutumlu gen”lerden zengin olması, yani “ileride belki lazım olur, enerjiye ihtiyaç duyarım” diye düşünerek genetik yapının zorlamasıyla “yağlarına sahip çıkması”dır. Çünkü binlerce yıldır tekrarlayan kıtlıklar tutumlu genlerin, yani yağ olarak depoladığı yedek enerjinin kaybını engelleyen genlerin gücü ve sayısını artırmıştır.
Kısacası hiçbir beden yağ kaybetmeyi sevmez. Özellikle yaşı ilerledikçe -yani yaşlandıkça- beden tutumluluğunu daha da artırır, “pintilik” derecesine çıkarır. “Ben daha önce kolayca kilo verebiliyordum, yaşım 50’yi geçince kolay kilo almaya ama çok zor kilo vermeye başladım” şeklindeki yakınmalar bundandır. Peki, bu nasıl oluyor?

TİROİD DEVREYE GİRİYOR

Kilo kaybına bedeninizin verdiği ilk genetik/hormonal yanıt, tiroid hormonlarının üretiminde değişiklikler yapmaktır. Siz kilo vermeye başlayınca tiroid bezinizde üretilen T4 hormonunun T3 hormonuna dönüşmesi bozulmakta, azalmakta, neticede bir tür “tiroid yetersizliği/ hipotiroidi” benzeri durum ortaya çıkmaktadır. Neticede metabolizmanız yavaşlamakta, enerji kullanımı süratiniz düşmekte, kalorileri harcama yeteneğiniz azalmaktadır.
Durumu sadece tiroid hormonu azalmasıyla idare etmek de yetmez. Daha pek çok hormonal değişiklik oluşur ve beden bir şekilde yağ kaybını önlemeye çalışır. Eğer kilo kaybınızı sürekli kılmak istiyorsanız, vücudunuzu bu tür metabolik ve hormonal kavgalara hazırlıklı kılmanız ve sizin de bir şeyler yapmanız gerekir.

NE YAPMALI?

Yavaşlayan kilo kaybını yeniden hızlandırmanın yolu daha az kalori kazanımı değildir. Eğer böyle yaparsanız kısa bir süre sonra yağ değil, kas yakmaya, metabolizmanızı daha da bozmaya başlarsınız. Çoğu beslenme uzmanının ya da kronik diyetçinin sık tekrarladığı bu yanlışa sakın düşmeyin. “Kilo vermeniz yavaşladı, size şok diyetler, açlık diyetleri, ölüm oruçları, sebze kürleri, detoks sıvıları” gibi şaklabanlıkları önerenlere sakın itibar etmeyin.
Yapmanız gereken son derece basit: Önce bu yavaşlamayı kabulleneceksiniz. Sonra da metabolizmanızı hızlandırmak için aktiviteye daha fazla ağırlık vereceksiniz. Yani daha hızlı ve daha tempolu egzersiz yapmanın bir yolunu bulacaksınız.
Eğer bunu yapmaz da yanlış yola girerseniz, şok diyetlerden, iştah kesici haplardan, saçma sapan bitkisel ilaçlardan çare bulmayı beklerseniz sizin de bir süre sonra kronik diyetçilerden biri olacağınızı garanti ederim.

KORTİZOL “STRES OBURU” YAPIYOR

Anlaşılan, obezite sadece bedenimiz için değil, beynimiz için de ciddi bir problem haline geliyor. Oldukça uzun süreli bir araştırmaya göre beden yağı artıp, vücut kitle indeksi yükseldikçe beyin küçülüyor.
Gözlemler, obezite-beyin ilişkisinde sorumlu faktörün öncelikle “kortizol” olduğunu gösteriyor. Öyle görülüyor ki, küçük miktarı ve kısa dokunuşları ile beyni gelişmeye, öğrenmeye zorlayan kortizolün miktarı artınca işler tersine dönüyor. Fazla kortizol yarattığı kronik stresle bir taraftan “stres oburluğu” yaratarak kilo aldırırken diğer yandan yorgunluğa, depresyona ve beyin hasarına neden oluyor. Beyin ve vücutta yaşlanma süreçlerini hızlandırıyor.
“Kronik stres”, günümüzün en önemli sağlık sorunları arasında yer alıyor. Stres kortizol üretiminde uzun süreli yükselişlere neden oluyor. Bu yükselişler kilo almayı, karın bölgesindeki yağları çoğaltmayı kolaylaştırıyor. Gövdesel yağlanma ise sadece kalbi, damarları, eklemleri, karaciğer ya da pankreası değil beyni de yoruyor, üzüyor. Fazla kiloluluk beyne de iyi gelmiyor!
Kilo sorununu çözme ve kilonuzu yönetme kılavuzunuzun içinde “stresle mücadele etme”ye de yer açmak zorundasınız.

Haberin Devamı

BİR SORU

Takılma kilosu
SORU: Kilo verirken dönem dönem belli bir kiloya takılıp kalıyorum. Kilo verirken bu dönem kolayca atlatılabilir mi?

CEVAP: Kilo verme sırasında yaşanan duraklama, bedeninizin geçici olarak kilo vermeye direnç gösterdiği bir durumdur. Bazen bu durum vücutta dönem dönem meydana gelen su kaybı sonucu oluşabilir. Bazı zamanlarda ise bu durum farklı bir ağırlığa uyum sağlamaya çalışan bedeninizin sahip olduğu bir çözüm yoludur. Endişeye kapılıp kalori alımınızı azaltmak, vücudunuzun da endişeye kapılmasına ve size daha fazla direnç göstermesine neden olabilir. Ya da tam aksine motivasyonunuzdaki azalma nedeni ile kendinizi mutlu etmek için tatlılar gözünüze daha hoş görünmeye başlar, kalori alımınız artar. Aman dikkat! Azalan motivasyonunuzu egzersiz yaparak ya da yaptığınızın egzersizin zamanını, şiddetini artırarak geri kazanabilirsiniz. Aynı zamanda uyguladığınız diyetin çeşitliliğini de gözden geçirin. Tek tip besinlerin listelendiği diyetler de vücudunuza direnç kazandırabilir. Az yağlı peynir ve kepekli ekmekle hazırladığınız kahvaltınızı meyveli yulaf taneleri ve az yağlı sütle değiştirebilirsiniz.

Haberin Devamı

BİR ÖNERİ

Susamlı, cevizli ıspanak salatası

Sebze severlere, “ET DEĞİL SEBZE” diyenlere iyi bir haberim var. Ispanağın, lahananın, kırmızı pancar ve karaturpun yeni marifetleri olduğu anlaşılıyor. “Yeşillik” deyip geçiştirdiğimiz yeşil yapraklı çiğ ve taze tüketilen yapraklı sebzelerle, karaturp, kırmızıturp, kırmızı pancar gibi köklü sebzelerin “nitrat” yüklü oldukları anlaşıldı.
Nitrat, bu sebzelerin gelişimi için “olması gereken” doğal bir bileşen. Hemen her sebzede az-çok var olsa da özellikle yukarıda yazdıklarım (ıspanak, lahana, marul, dereotu, karnabahar ve kırmızı pancar) nitrat kaynıyor.
Nitrattan zengin beslenenlerse şanslı kişiler. Nitrat zengini besinlerin, nitrat vücutta nitrik okside (NO) dönüştüğünde kan basıncını düşürücü, kalp sağlığını koruyucu ve dolaşımı destekleyici faydaları var. Bunlar düzenli sebze tüketildiğinde (yani bedenin nitrat kazanımı sürekli hale getirildiğinde) daha da belirginleşiyor.
İsterseniz biraz daha detaya girelim. Argininden zengin beslenmenin faydalarını daha önce de yazmıştım. Arginin nitrik oksidin etkisini artırdığı için çok önemli sayılan bir besin unsuru, mühim bir protein parçacığı. Yiyeceklerimizde o da bol miktarda bulunuyor. Özellikle yer fıstığı, kabak çekirdeği, susam, fındık, ceviz, badem adeta arginin kaynıyor.
Taze ıspanakla yapılmış mükemmel bir salataya azıcık susam, kabak çekirdeği, bir miktar da öğütülmüş ceviz eklemeye ne dersiniz?

Yazarın Tüm Yazıları