Kaygı çağına hoş geldiniz

İstatistiklere göre, her dört kişiden biri hayatının belli bir döneminde anksiyete/kaygı/endişe rahatsızlığına yakalanma riskiyle karşı karşıya... Ve anksiyete bozukluğunun ruhsal ve fiziksel zararları, şeker hastalığından daha az değil.

Haberin Devamı

Adına ister kaygı, endişe, ister tıp dilindeki adıyla anksiyete deyiniz, yaşadığımız çağda da, soluduğumuz havada da dozu giderek artan bir kaygı durumu var.
Ben de yeni öğrendim, istatistiklere göre anksiyete bozukluklarının “ömür boyu görülme sıklığı” yüzde 25’ten fazlaymış. Bu “her dört kişiden biri hayatının belli bir döneminde anksiyete/kaygı/endişe rahatsızlığına yakalanabilir” demektir. Ve yine bilimsel verilere bakılırsa anksiyete bozukluğunun ruhsal ve fiziksel zararları şeker hastalığından daha az değil. Yaşattığı sıkıntılar, çektirdiği acılar, ızdıraplar bir yana kaybettirdiği iş günü sayısı ve iş gücü ile ekonomiye verdiği zarar da çok büyük.
Globalleşmenin dünyayı adeta kocaman bir köye dönüştürmesi, “mobil teknolojilerin ve sosyal medyanın gün be gün hayatımıza sirayeti, bilgisayarların gitgide insan gücünün yerini alması, rekabetin hızla artması, stresli yaşam koşulları ve tarihte hiç olmadığı kadar çok sayıda seçenek arasından karar verme mecburiyeti” anksiyeteyi en yaygın zihinsel rahatsızlık konumuna getirdi.
Yukarıdaki satırları Boyner Yayınları’nda çıkan mükemmel bir kitaptan, “Anksiyete Çağım” isimli eserden aktardım.
İster “iç çatışmaların”, ister “öğrenilmiş davranışların” sonucu olsun, anksiyete (kaygı-endişe sorunu) beden ve ruhu yoran, ikisini de için için oyan çok ama çok önemli onlarca sorunun başlangıç noktasıdır.

Haberin Devamı

BİR SORU

NEYİM VAR?

“Sıradan günlerde sıradan şeyler yaparken; kitap okurken, yatakta uzanırken, telefonda konuşurken, bir toplantıda otururken, tenis oynarken, varlığımı saran bir yılgınlık hissine kapılıyor, bulantı, baş dönmesi ve başka fiziksel belirtilerden oluşan bir ordu tarafından saldırıya uğruyorum. Bu olaylarda bazen ölümün çok yakın olduğuna inanıyorum. Şiddetli nöbetler geçirmediğim anlarda bile endişeyle boğuşuyorum: Sağlığımdan, ailemin sağlığından, para durumundan, işten, arabamdaki tıkırtıdan, bodrumdaki sızıntıdan, yaşlılığın zorluğundan ve ölümün kaçınılmazlığından, her şeyden endişe duyuyorum. Bu endişe fiziksel sıkıntılara dönüşüyor; karın ve baş ağrılarından, baş dönmelerinden, kol ve bacak ağrılarından veya grip olmuşum gibi genel bir kırgınlıktan muzdarip oluyorum. Farklı zamanlarda nefes alırken, yutkunurken, hatta yürürken kaygının tetiklediği sıkıntılar yaşıyorum. Bunlar zamanla zihnimi kaplayan saplantılar haline geliyor.”
Bunları KAYGI BOZUKLUĞU sorunu ile ömrünü geçiren bir entelektüel, Scott Stossel yazmış. Sorun bizim ülkemizde de yaygın sağlık problemlerinden biri ve çoğumuz farkında bile değiliz.
İster “iç çatışmaların”, ister “öğrenilmiş davranışların” neticesinde gelişsin, ister kısa, ister uzun sürsün, “kaygı/endişe” hali ve neticede oluşan “KRONİK ANKSİYETE BOZUKLUĞU” günümüzün en önemli ruhsal bozukluklarından biri, belki de birincisidir. Bu konuda bilgilenmek isteyenlere Stossel’in kitabını hararetle tavsiye ederim.

Haberin Devamı

BİR BİLGİ

MENOPOZUN ATEŞİ NASIL SÖNER?

Belki de menopozun ve perimenopozal dönemin en konfor bozan, en keyif kaçıran yakınması ateş basmalarıdır. Aniden gelen sıcaklık hissi, yanaklardan fışkıran sıcaklık, incecik bir terleme ve “açın pencereyi” ya da “klimanın kumandası nerede” çağrısı...
Ateş basmaları, gece uyku sırasında da ani ve şiddetli bir terlemeyle birlikte gelebilir. Kalkıp defalarca duş alan hanımlar, bu sefer de uykusuzluktan ve sabah yorgunluğundan yakınmaya başlar.
Ateş basmalarının tam olarak neden kaynaklandığı bilinmemekle birlikte hormonal dengelerin bozulmasına bağlayan görüşler yaygındır. Süresi ve sıklığı ise kişiye göre çeşitlilik gösterebilir.
Bazı kadınlar kısa süreli ateş basmaları yaşayıp kurtulurken, bazıları hayat boyu bu sıkıntıyı çeker. Ama kesin olan bir nokta varsa o da zaman geçtikçe şiddetinin azaldığıdır.
Ateş basmalarının tamamen önüne geçmek mümkün olmasa da bazı önlemler sayesinde şiddeti ve sıklığı azaltılabilir, yıllarca devam etmesi engellenebilir.
* Stresi yönetmek...
* Kafein ve alkol içeren besinlerden uzak durmak ya da en azından miktarını azaltmak...
* Baharatlı gıdaları dikkatli tüketmek...
* Dar ve vücudu saran giysileri tercih etmemek...
* Yaşanılan ve çalışılan ortamların ısısını ayarlamak...
* Geceleri yatak odasını serin tutmak...
* Nefes egzersizleri uygulamak...
* Düzenli fiziksel aktivite yapmak...
* Yürüyüş, yüzme, dans, bisiklete binme ve diğer sportif etkinliklerden yararlanmak...
DR. EVREN ALTINEL

Yazarın Tüm Yazıları