İtibar yaşı önemli

Nüfus cüzdanında yazan kronolojik yaş da insanın kendini hissettiği biyolojik yaş da ‘hikâye’...

Haberin Devamı

İnsanın kendisinden sonrakilere ‘iz bırakabildiği’ anlamına gelen, ‘itibar yaşı’, en önemlisidir..

 

Hayata nasıl baktığınız, ondan ne anladığınız, onu nasıl planladığınız ve yaşarken öteki hayattaki sorumluluklarınızın yeterince farkında olup olmadığınız mühim konulardır.
Bunları yerine getirebilmenin ilk şartlarından biri muhakkak ki “KENDİNE İYİ BAKMAK”, yani sağlıklı, huzurlu ve keyifli bir hayata odaklanmaktır. Ama sadece bunlar yetmez. İyi hayatı ne yaşarken, ne de sizden sonrası için sadece kendinize iyi bakarak kurgulayamazsınız. Hayatın her türlüsü ama her türlüsü bizim içindir.
Sık sık kullandığım Tibet atasözünün de belirttiği gibi, hayat, “Bizim ondan yaptığımız şeydir”.

 

 

Haberin Devamı

İŞTE BİRKAÇ ÖRNEK

 

 

Sadece yaşadığımız değil, bizden sonraki hayat için de yapabileceğimiz bazı şeyler var ve sadece böyle yapabilenler “iz süren değil, iz bırakanlar” oluyor. Onlar bıraktıkları izlerle sonsuza dek yaşamaya devam ediyor. Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli, Itri, Yesari Asım Ersoy, Avni Anıl, Münir Nurettin Selçuk, Zeki Müren de, Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, Atatürk de, Vehbi Koç ve Sakıp Sabancı da işte bu nedenle hâlâ bizimleler, aramızdalar, yaşamaya devam ediyorlar. Çok genç yaşta kaybettiğimiz rahmetli Mustafa Koç da belki yüzlerce yıl yaşamaya devam edecek.
Ben ne sadece nüfus cüzdanlarımızda yazan “KRONOLOJİK YAŞ” kavramına, ne de kendimizi hissettiğimiz “BİYOLOJİK YAŞ” anlayışına inanırım. Bu ikiliye mutlaka ama mutlaka bir üçüncü yaşın daha eklenmesi gerektiğini bilirim: “REPÜTASYON/İTİBAR YAŞI!”

 

 

Sizin bir hayat felsefeniz var mı

 


TEMA Vakfı’nda yaptığı mükemmel çalışmaları takdirle izlediğimiz Sayın Ali Nihat Gökyiğit, doksanlı yaşlara merhaba derken geriye güzel bir eser daha bırakma düşüncesiyle “Doğa ve İnsan Sevdam” isimli bir kitap hazırlayıp hayat tecrübelerini bizimle paylaşmış. Benim en çok ilgimi çeken kitabın son kısmına eklediği “hayat felsefem” bölümü oldu. Bölümdeki bazı başlıkları sizinle paylaşmamak olmaz diye düşündüm. Buyurun…

 

 

Haberin Devamı

1. Olumlu yaklaş, özgüvenli ve umutlu ol.
2. Üşenme, erteleme, sabırlı ol.
3. Dayanışma içinde ol ve paylaş.
4. Planla, verim arttır ve daha iyisini yap.
5. Alçakgönüllü ol, hoş gör, bağışla ve dost kazan.
6. Etik (ahlaki) değerleri unutma, suçlama, kendini sorgula.
7. Sosyal sorumluluk üstlen,
 uzlaşmacı ol.
8. Doğa ile dost kal.
9. Manevi duyguların ve inancın olsun.
10. Merhamet ve sevgi
duygularından mahrum olma.
11. Yoksul ve cahil kalmamaya, önemli sağlık sorunu çekmemeye çalış.
12. Aile mutluluğu ve
sevdiğiniz işe sahip olmayı öncele.
13. Çok çalış, daha iyisini yap.

 

 

YETMİŞ ORTA YAŞ OLDU

 

 

İyİ haber önce Sağlık Bakanlığından geldi: Ortalama ömrümüz yine uzamış.
Sağlık Bakanımız da “Bence artık 65 yaş yaşlanma sınırı kabul edilmemeli” şeklinde güzel bir açıklama yaptı. Aynı fikirdeyim. Bana göre de yaşlanma sınırını seksene çekip 50-80 yaş arasını orta yaş kabul etmek lazım. 30-50 yaş arasına “yetişkinlik çağı” diyebiliriz. Kendimize ne kadar iyi bakarsak bakalım, çevre şartları ne kadar iyileşirse iyileşsin kimin kaç yıl yaşayacağı meçhul ama biz yine de süreyi biraz daha uzatıp kronolojik yaşımızı büyütebilir miyiz, beden ve ruhumuza biraz daha iyi bakıp biyolojik yaşımızı düşürebilir miyiz diye gayret etmeye devam edelim. Bunu yaparken de şu üç soruya yanıt aramayı unutmayalım:
- Acaba yeniden dünyaya gelsem yaşamımda nelerin geri alınmasını isterdim?
- Neleri eksik yaptım?
-Geride ne bırakıyorum?

 

 

Haberin Devamı

Kas erimesi ihmale gelmez

 


Hareket bağımsızlığımızı ölene kadar sürdürmemiz lazım. Sadece işimizi, gücümüzü yapmak için değil, hayatın her yanı ile ilişki kurabilmek için hareket özgürlüğümüz olmalı.
Hareket bağımsızlığı denince de sadece kemik ve eklemler akla gelmemeli. En az bunlar kadar önemli bir güç daha var: Kas dokusu! Kaslarımızın miktarı ve gücü. Kaslarımız güçsüz ve yetersizse hareket kabiliyetimiz azalıyor. Vücut kütlemizin en az yarısını kas dokusu oluşturuyor. Yüzde sekseninden fazlası göbek çizgimizin altında yer alır. Kas kütlesi otuzlu yaşlarda zirveye ulaşıp kırklı yaşlardan sonra her yıl % 1-2 azalmaya başlıyor. Bu da fiziksel performansımızın düşmesine, gücümüzün kuvvetimizin azalmasına, yorgunluğa, daha da önemlisi düşme ve yaralanmalara, kemik kırıklarına yol açıyor.

 

Haberin Devamı


İLLE DE AKTİF HAYAT

 


Özetle “yaşlılık ve kas erimesi/sarkopeni” ayrılmaz bir ikili. Yaş ilerledikçe ölçülü bir kas kaybı beklenen bir süreç ama bu süreci de hızlandırmak veya yavaşlatmak da yine bizim elimizde: Bıkıp usanmadan aktif bir hayat sürmek, egzersizden asla ve asla kopmamak! Şunu hiç unutmayalım: Kaslarımıza yaşlılıkta çok ama çok ihtiyacımız olacak. Bizi onlar ayakta tutacak, onlar bir yerden bir yere taşıyacak. Kas erimesi sorunundan korunmak zorundayız.

 


KASLAR NEDEN ERİR?

 

- Hareketsİzlİk en önemli sebeptir. Ne kadar hareketli olursak ve ne kadar sık, düzenli, etkili egzersizler yaparsak kas kaybımız o oranda azalıyor.
- Beslenme hataları da mühim. Tekrarlanan yanlış diyetler, az beslenmek,protein eksikliği en önemli neden.
- Hormonal kayıplar, özellikle testosteron azlığı da kas kaybıyla sonuçlanıyor.
- Büyük organ yetersizlikleri. En önemli örnekleri karaciğer ve kalp yetmezliğidir.

 

 

Haberin Devamı

HEPİMİZ TEFLONUZ

 


Negatİf düşüncelerin her biri, bir virüs gibidir. En kötüleri, en çabuk bulaşıp en hızlı yayılanları ise korku ve endişe virüsleridir. Zor günlerden geçiyoruz. Başta korku ve endişe virüslerinin oluşturduğu bir yığın “negatif düşünce enfeksiyonu” salgın bir hastalık hızıyla yayılıyor. Bedenimizin de, aklımız fikrimizin de canına okuyor. Bu salgından korunmanın yoluysa birbirimizi biraz daha dinleyip anlamaktan, doğru ve kalbi iletişimler kurup hoşgörülü, nazik, yardımsever tavırlar geliştirmekten, kendimize ve birbirimize güvenmekten geçiyor.

HAYATA OLUMLU BAKIN



Bunların kolay şeyler olmadığını ben de biliyorum. Ama yine de ve mutlaka başarmak zorundayız diyorum. Başarmanın en kolay yolu –bana göre- geçmişi geçmişte bırakıp zihinlerimizi yeniden programlamaktır.
Bunun için de önce hayata eskisinden daha olumlu bakmak, olumsuz beklenti ve düşüncelerden uzak durmak, olumsuz haberlere kulak tıkamak olmalı. Pek sevdiğimiz, dayanışma/direnç yapılanmaları oluşturduğumuz “sosyal medya” bugünlerde sanki biraz tehlikeli bir sürece girmiş gibi görünüyor.


SOSYAL MEDYAYA DİKKAT



Kelebek’te Melike Karakartal’ın da yazdığı gibi sosyal medyanın “manipülasyon, yalan haber, teyit edilmemiş haberlerin hızla yayılması ve dezenformasyona sebep olması” gibi tehlikeli yönleri de var. Özellikle bu dönemlerde sık ve uzun süre kullanıldığında depresyonu veya kaygı durum bozukluğunu da davet edebiliyor. Bu nedenle sosyal medya konusunda da azıcık dikkatli olmak gerekiyor. Ayrıca sadece sosyal medyada değil, ortalıkta dolaşan her türlü fiskosa karşı da adeta bir “TEFLON TAVRI” geliştirmemiz faydalı olabilir.


‘NEGATİF ENFEKSİYON’



Bu tür güçlü “RUHSAL BLOKLAR” bizi son derece tehlikeli olabilen “negatif düşünce enfeksiyonları”ndan koruyabilir.
Kendimizi nasıl hissedeceğimiz bir ölçüde bize, düşüncelerimize ve duygularımıza, kendimizle kurduğumuz ilişkilere; sonra da yakın çevremizle geliştirdiğimiz ilişkilere bağlıdır. Ve hepsi de öncelikle bizim kararımız ve sorumluluğumuzda olan şeylerdir.
Gelin bir süre şu “teflon tavrı stratejisi”ni bir deneyelim ve sadece bir süreliğine “HEPİMİZ TEFLONUZ” diyebilelim.



‘İYİ BİR HAYAT’



Bundan sonrasını ise “İYİ HAYAT” kitabının yazarı Alex Rovira’ya bırakalım: “Açtıysan kapat./Yaktıysan söndür./Kirlettiysen temizle./Dağıttıysan topla./Borçluysan öde./ Vaat ettiysen yerine getir./Bilmiyorsan yorum yapma./Yorum yaptıysan sorumluluğunu al./Bozduysan onar./ Daha iyisini yapamayacaksan eleştirme./Üzdüysen özür dile./Şükredebiliyorsan et./Nazik biri olabiliyorsan ol./Sorumlu olabiliyorsan ol./İyilik yapabiliyorsan –ki daima yapılabilir- yap.”

 


Yediğin kadar içtiğin de kilo sebebi

 


Eğer giderek artan kilolarınız, genişleyen bel çevreniz ve ısrarla büyüyen göbeğinizden şikâyetçiyseniz yedikleriniz kadar içtiklerinize de dikkat edin. Şekerli içeceklerle alınan kalorilerin kilo sorununun ilk ve en önemli nedeni olduğunu gösteren kanıtların sayısı artıyor. İster çaya, kahveye 2-3 şeker ekleyin, ister gazoza, kolalı meşrubatlara, sodalara, soğuk çaylara yüklenin, fark etmiyor. Hepsi tıka basa kötü kalori dolu.

Yazarın Tüm Yazıları