Diyetin kopyası ve modası olmaz!

Her diyet herkese uymaz, her diyet herkeste çalışmaz, bazıları için işe yarayan bir diyet, diğerleri için zararlı olabilir.

Haberin Devamı

Yaz yaklaştı ya diyet konusu yine ve yeniden hem de bütün ağırlığı ile gündemin ilk maddesi oluverdi. Herkeste tatlı bir telaş, kış kilolarından kurtulma hevesi var. Zaten bu heves de gazetelerde birbiri ardına diyet dizilerinin boy göstermesine yol açtı.
Önce şunu net ve açık olarak belirtelim: Her diyet herkese uymaz, her diyet herkeste çalışmaz, bazıları için işe yarayan bir diyet, diğerleri için zararlı olabilir.
Gazete ve dergilerde gördüğünüz diyetleri kesip uygulayarak ya da arkadaşlarınızın tavsiye ettiği rejimleri kopyalayarak iki-üç kiloluk fazlalıklarınızı verebilirsiniz ama kilo sorunu olan biriyseniz ve vermeniz gereken kiloların miktarı, kurtulmanız gereken yağların toplamı 4-5 kilodan fazlaysa eğer bu sistem çalışmaz.
Bu köşenin devamlı okurlarının hafızası güçlü olanlarından bazılarının “Hocam, siz de bu köşede birkaç defa diyet mönüleri yayınladınız, madem çalışmıyor siz neden böyle yaptınız?” diyebileceğini biliyorum. Anlatayım...
Düşük glisemik indeksli diyetler dengeli bir protein, yağ ve karbonhidrat yapılanması içerdiklerinden hemen herkeste işe yarar. Bu diyetlerin herhangi bir şekilde sağlığı olumsuz etkilemesi de mümkün değildir ve sorununuz yukarıda da belirttiğim gibi iki-üç kiloluk fazlalıksa tercih edebileceğiniz en problemsiz diyet modeli, düşük glisemik indeksli diyet modelidir.
Bu köşede okuduğunuz, kesip sakladığınız ve uyguladığınız örnek mönülerde yönetici diyetisyenimiz Nilüfer Bayram tarafından hazırlanmış bir, iki, üç haftalık örnek glisemik indeks diyetleridir. Ve amacı size iki-üç haftalık bir süreçte iki-üç kiloluk bir yağ kaybı sağlamaktır.
Ama siz siz olun, hiçbir zaman bu tip bilimsel normlara uygun mönüler dışında fotokopi diyetlere güvenip de kilo sorununuzu çözmeye kalkmayın.
Hele hele ünlülerin -mankenlerin, sinema oyuncularının, ses sanatçılarının ya da dizi şöhretlerinin- diyetlerini yaparak derdimi çözeceğim diye düşünmeye filan kalkmayın. Nedeni şu...

ÜNLÜLERİN DİYETİ SİZE UYMAZ!
Zannediyorsunuz ki ünlüler kilo vermek konusunda sizden daha becerikli, daha akıllı ve daha yetenekli. Hayır değiller. Onlara çok özel diyetler uygulandığını zannediyorsunuz. O da değil. Araştırmalara göre diyet yaparken isteyerek kusmak, laksatif kullanmak (bağırsakları boşaltan ishal yapıcı maddeler) en çok ünlüler arasında yaygın.
Zaten hiçbir ünlünün diyeti size uymaz, çünkü hiçbiriniz onun boyunda, kilosunda, genetik yapısında ya da sağlık durumunda değilsinizdir. Siz sadece kendi bedeninize, vücut şartlarınıza, beslenme kültürünüze, kesenize ve ağız tadınıza uyan bir beslenme sistemiyle başarıya ulaşabilirsiniz.
Olaya “Diyet yapacağım” diyerek paldır küldür ve bilgisizce girdiğinizde zaten daha en baştan sınıfta kalırsınız. “Ben, kendime yeni bir yol çizmek, başka bir beslenme, başka bir aktivite sistemine geçmek istiyorum” demelisiniz.
Vücudun ihtiyacından daha çok yağ, şeker, un ve tuz tüketirseniz kilo alırsınız. Eğer vücudunuzun ihtiyaç duyduğu aktiviteyi yapmazsanız yine kilo alırsınız.

Haberin Devamı

DİKKAT

Yüksek proteinli diyetler zarar veriyor
Protein ağırlıklı diyetlere en önemli eleştirim şu: Bu diyetin başlangıç döneminde -diyetin yaratıcısı bu döneme atak veya saldırı dönemi adını veriyor- sadece protein tüketimine izin veriliyor. Yani yalnızca et, balık, yumurta ve yağsız süt ürünlerini sınırsız miktarda yiyip içiyorsunuz.
Böyle protein bombası bir diyet, metabolizmayı hızlandırdığı, karbonhidrat alımını sıfırladığı, yağ kazanımını minimuma indirdiği için depolanmış yağları harekete geçirecektir. Fakat böyle bir beslenmenin sizi son derece tehlikeli bir ketoz hali ile baş başa bırakacağını da bilmeniz lazım.
Ketoz, bedenin metabolik olarak iflasa sürüklendiği bir süreçtir. Aşırı proteinli besinlerin ciddi bir kas kaybına neden olabileceğini de unutmamanız lazım. Artık tamamen gündemden düşen ünlü Atkins diyeti ile bu diyet arasında ciddi bir fark yok. Belki azıcık hafifletilmiş, kıyafet değiştirmiş bir şekli ama özü, hemen hemen aynı.
Bu diyeti uzun süre yapmak ya da sık sık tekrarlamak sağlığınızı riske atar. Bu tür diyetlerin koroner kalp hastalığına yakalanma riskini artıracağı kesin. Gut hastalığını tetikleyeceği, hatta akut gut krizlerine yol açacağı yüksek ihtimal. Kısacası, bu diyeti hiç kimsenin -özellikle de böbrek, kalp, karaciğer problemi bulunanların, elli yaşını geçmiş olanların, şeker hastalarının, hamilelerin– uygulamasını asla tavsiye etmiyorum.
Tekrar söylüyorum; artık bu tür reçete diyetlerden vazgeçmenin zamanı çoktan geldi, geçiyor. Formül veya reçete diyetler zayıflatsa bile ya hasta ediyor ya da metabolizmayı bozarak daha sonra yeniden ve fazlasıyla kilo aldırıyor.

Haberin Devamı

ÖNEMLİ

Aç beyin kendini yer!

Çok ağır diyetler ya da açlık oruçları ile yapılan hızlandırılmış kilo verme çabalarından hiçbir zaman hoşlanmadım. Bu tarz şok diyetlere hep kuşkuyla baktım. Bunun nedeni çok basit; şok diyetler başlangıçta hızlı bir kilo kaybı sağlasalar da bedeni ve ruhu çok yorar, metabolizmayı altüst ederler.
Bu diyetleri yapanların elini kolunu kıpırdatacak enerjileri kalmaz. Ciddi bir kas kaybı, metabolik ve psikolojik sorunlar nedeniyle diyetlerini tamamlayıp normal yaşamlarına döndüklerinde yiyeceklere aç kurtlar gibi saldırırlar. Kısa bir sürede verdiklerinin üç-beş katını geri alır ve hasta, yorgun, keyifsiz, morali bozuk birer diyet gazisi haline gelirler.
Yapılan bir araştırmanın sonuçları, bu konuda ne kadar haklı olduğumu kanıtlıyor. Besin bulamayan beyin hücreleri, açlık adını verdiğimiz bir içgüdüyü harekete geçiriyor. Önlenmesi neredeyse olanaksız olan bu içgüdü, kişiyi besin bulmaya ve bulduğu besine saldırarak yiyebildiği kadar çok yemeye sevk ediyor.
Bu ve bunun gibi biyolojik mekanizmalar olmasaydı, herkes birer diyet uzmanı olabilirdi. Mesela, sabah bir elma ve bir bardak şekersiz çay, öğlen bir soda, bir dilim soğuk et, akşam bir kâse yağ eklenmemiş haşlanmış lahana çorbasından oluşan bir diyet mönüsü düşünün.
Bunun gibi çok düşük enerjili bir rejimle, şişman birine bir ayda 7-8 kg verdirebileceğinizi düşünebilirsiniz. İlk bir hafta kilo verir. Ancak ay sonuna doğru yemeğe karşı inanılmaz bir istek ve saldırı başlar. Sonuçta, eski kilosunun üstüne yeni kilolar eklenir.
İnsan biyolojisinin bize söylediklerine kulak verin. Bireyin aç kaldığını saptayan nöronlar (sinir hücreleri) beynin hipotalamus adı verilen bölgesindedir. Bu nöronların görevi bizi hayatta tutmaktır. Böyle bir sistem olmasaydı, besin eksikliğine duyarsız kalır, “Param yok, yemek masrafı yapmayayım, bu paraya kitap alırım, vaktim yok!” der ve bu tür nedenlerle geçen günler sonucunda açlıktan hayata gözlerimizi yumardık.


Yazarın Tüm Yazıları