Diyet mi aktivite mi?

Ne “diyet” ne de “egzersiz” tek başına problemi çözmeye yeter. Diyet yaparken egzersizi, egzersize yüklenirken de diyeti ciddiye almamak en azından uzun vadeli ve kalıcı kilo kontrolünü imkânsız hale getirir.

Haberin Devamı

Kilo problemi olanların ortak bir hataları var. Çoğu sorunu sadece diyet yaparak çözebileceklerini, bazıları da işi yalnızca egzersiz ile halledebileceklerini zanneder.
Oysa ne “diyet” ne de “egzersiz” tek başına problemi çözmeye yeter.
Diyet yaparken egzersizi, egzersize yüklenirken de diyeti ciddiye almamak en azından uzun vadeli ve kalıcı kilo kontrolünü imkânsız hale getirir.
Konuyu biraz daha açalım: Sadece diyet yaparak başlangıçta biraz kilo verebilirsiniz. Ne var ki bir süre sonra kilo veremez hale gelir; üstelik verdiğiniz kiloları da geri alırsınız. Çünkü diyetler doktor reçetelerindeki “haplar” gibidir. Hapların etkisi nasıl ki sadece “yutuldukları sürece” geçerliyse diyetlerin faydası da yalnızca “yapıldıkları zaman diliminde” geçerlidir, diyet bırakılınca verilen kilolar yeniden kazanılacaktır.
Diğer taraftan yalnızca egzersiz yaptığınızda da başlangıçta birkaç kilo verebilirsiniz.
Ama burada da süreci kalıcı kılmanız, sorunu kökünden halledip verdiğiniz kiloları yeniden kazanmamanız mümkün olmaz.
Netice şudur: Diyetler egzersiz yapmadan, egzersiz çabaları ne yiyip içtiğinize odaklanmadan sonuç vermez.
Fazla kilolardan kurtulmak ve verdiği kiloları geri almak istemeyen herkesin şu iki noktaya çok ama çok dikkat etmeleri gerekiyor: Bir; adımlar da lokmalar da sayılacak, adım sayısı artırılıp lokma sayısı azaltılacak.
İki; ne yapıldığına da ne yenildiğine de eşit ölçüde dikkat edilecek, zira ne yediğiniz de ne yaptığınız da önemlidir.

Haberin Devamı

İnsülin yükünüzü biliyor musunuz 

İnsülin pankreasın üretip kana verdiği bir hormon. Kandaki şekerin hücrelere girmesi için olmazsa olmaz bir madde. Azlığı ya da yokluğu şeker kullanımını bozuyor. Azalınca kan şekeri yükselmeye ve “şeker hastalığı” devreye girmeye başlıyor.
Ne var ki insülinin azlığı kadar çokluğu da bir dert! Aşırı insülin yüküne hücreler “insülin direnci” yani “insüline cevapsızlık” ile yanıt veriyor.
Dolayısıyla kanınız neredeyse insülin kaynıyor ama hücreleriniz ne bu insülinden ne de kandaki şekerden faydalanıyor.
Sonuç burada da aynı: İnsülin direncini önce “gizli şeker”, sonra da “şeker hastalığı” izliyor.
İşte bu nedenle sağlığımızı izlerken kan şekerimiz kadar insülin yükümüz hakkında fikir sahibi olmamız da şart. Bunun için de küçücük bir kan numunesi verip insülin tahlili yaptırmanız yetiyor.
Açlık insülininin 5’ten, hele hele 8-10’dan, tokluk insülininin 25-30’dan, özellikle de 40’tan 50’den yüksek olmaması lazım.
Eğer daha yüksekse bu sizde “insülin fazlalığı”, yani “hiperinsülinemi”nin varlığına, yani sizin önce “insülin direnci” sonra da “şeker hastası” adayı olduğunuza işaret ediyor.
Fazla insülinin yarattığı sorunlar yalnızca şeker hastalığıyla da sınırlı değil.
Obezite, kalp damar hastalığı, kanserler ve daha pek çok kronik sağlık sorunu (muhtemelen bellek kaybı da dahil) da sizi bekliyor. İnsülin yükünüzü mutlaka öğrenin.

Haberin Devamı

En iyi yemek hangi havayolunda 

Gazetemiz Hürriyet’in güzel bir geleneği var: Hemen her hafta Pazar ekinde; “En iyi kebap nerede yenir, en iyi işkembe çorbası nerede içilir” gibi faydalı ve eğlendirici değerlendirmeler yayınlar. Bu konuda benim de bir önerim var: En kısa zamanda “en iyi yemek servisi hangi havayolunda veriliyor?” ya da “en iyi yemek hangi uçakta yenir?” diye bir değerlendirmenin de zamanı gelmiştir.
Nedeni şu: Havayolları müthiş bir yarış içinde. Birbirlerine fark atmak için farklı şeyler deniyorlar. En çok da yiyecek içecek işine yoğunlaşmış durumdalar. Çoğu havayolu uçakta usta aşçılar ve garsonlar bile bulunduruyor. Bu konuda öncü Türk Hava Yolları.
Özellikle uzun süreli uçuşlarda “yemek-içmek” konusunda iddialı ve mükemmeller. Lezzetli, besleyici ve sağlıklı yiyecek ve içecekleri, müthiş bir dikkat ve ustalıkla servis ediyorlar. Geçen hafta “İstanbul-Toronto-İstanbul” uçuşu yaptım. Menü de servis de olağanüstüydü. Tebrikler. Aynı uygulamaları başka havayolları da yapıyor ama THY fark atıyor.
Daha detaylı bir mukayese için Hürriyet Pazar’da bir seçici kurul oluşturup başarıları notlarla onaylamak daha doğru olmaz mı?

Haberin Devamı

Sağlığımız uçakta da güvende mi

Uçak yolculuğu en güvenli seyahat araçlarından biri. Ancak yolculuk süresince, yani uçağın içindeyken sağlığımız ne kadar güvenli? İşte o konu biraz karışık.
Karışıklığa geçen hafta yaptığım İstanbul-Toronto yolculuğunda ben de şahit oldum. Yolculuğun ortasında şöyle bir anons yapıldı: “Yolcularımız arasında bir doktor varsa yardımına ihtiyacımız var!”. Yardım edebileceğimi söyleyince hastalanan kişinin yanına götürüldüm. Önemsiz bir “baş dönmesi” sorunu vardı. Basit müdahalelerle toparlandı. Ama bu arada gördüm ki uçaklarda bulundurulan “ilkyardım kitleri” yeterli değil.
Her şeyden önce ilkyardım malzemelerinin içinde bırakın bir kalp durmasına karşın müdahale edilebilecek otomatik defibrilatörü, basit bir tansiyon aleti ve stetoskop bile yok. Yani uçakta doktor olsa bile hastanın kalbini, akciğerini dinleyip değerlendirme yapmaktan yoksunsunuz. Başınıza gelebilecek ciddi bir ritim bozukluğu, damar problemi veya başka bir acil sorunda başınız ciddi şekilde belaya girebilir.
Uçakların içindeki sağlık organizasyonunun ve ilkyardım yapılanmasının yeniden gözden geçirilmesi lazım. Bu önemli eksikliği THY yöneticilerinin dikkatine sunarım.

Haberin Devamı

Yaş mı, enerji mi önemli 

Ayşe Arman “yaşa değil, enerjiye bakalım” derken haklı. Peki, bu işin anahtarı ne? Yaşlanırken de enerjik olabilmenin yolu var mı?
Onu da ben söyleyeyim: Enerjimizin en az yüzde 50’si ruhsal kaynaklı. Beynimizle alakalı. Düşündüklerimizle, beklentilerimizle, endişe, korku ya da umut ve sevinçlerimizle ilgili.
Kalan yarısını ise hücrelerimize yerleşen “mitokondri” isimli minicik cihazlar belirliyor. Bu organcıklar hem metabolizmamızı hızlandırarak kilo ayarımıza yardımcı oluyor, hem de enerji üretme güçleri sayesinde ömrümüze ömür katıyor.
Kısacası sadece enerjinin değil, uzun ömrün sırrı da bu minicik organcıklar. Sağlıklı yaşamak, her güne “taş gibi” başlayıp her gece yatağa “zımba gibi” girmek istiyorsanız “mitokondri sağlığı” konusuna biraz kafa patlatmamız lazım. Zira mitokondrimiz ne kadar fazlaysa enerji üretimimiz o kadar yüksek, metabolizmamız o kadar hızlı oluyor.
Mitokondrilerimiz ne kadar genç ve sağlamsa sağlığımız daha iyi, yaşam kalitemiz daha yüksek kalıyor. Mitokondrileri çoğaltmanın, genç ve formda tutmanın yoluysa her gün mutlaka ve en az 30-60 dakika egzersiz yapmaktan geçiyor.

 

Yazarın Tüm Yazıları