Haftanın tortusu

Ölümler, aşklar, ayrılıklar, komplo teorileri; yine yoğun bir haftaydı. Bir sürü şey oldu bitti. Kafalar karıştı. Kafalar gitti geldi. Şimdi geriye ne kaldıysa, şöyle bir dönüp bakma vakti...

Haberin Devamı

KONUŞULAN...

Hafta içi babamın işitme cihazındaki bir problemi halletmek üzere doktordayız.
Cihaz yeniden takılınca kulağına, babam bir an seslerin yüksekliğinden rahatsız oldu tabii.
Çünkü kulak (ya da sesleri ayrıştırıp anlamamızı sağlayan beynin o dip köşesi) böyle hain işte:
Az duyma haline çoktan alışmış, anında tembelleşmiş, tekrar ‘normal’ seviyeye ulaşınca sesler, haliyle garip karşılıyor kulak.
Hafta içinde o kadar peş peşe ölüm oldu ki; herkes kendi cephesinden duyarak ama genelde aynı klişe cümlelerle yorumladı kalanı/biteni.
En tepedeki sorumlusundan kahvehanedeki ahalisine kadar...
Herkes tuttuğu taraf ya da olmasını istediği şeye göre ayrı bir komplo teorisi sıraladı.
Yani işin özünde, ölenler kimsenin pek umurunda değildi.
Kulağın ‘normal’ seviyede duymaması gibi bir şey işte: Böyle olmasına alışıldı.
İnsanlar çat çat ölüyor, 10 saniye sonra hemen ‘büyük resme’ bakılıyor.
“Sence bundan sonra ne olur?” sorusunun bu denli popüler olması bundan.
Keza hafta içi gittiğim tüm mekânlardaki sohbetlerde bu soruyu o kadar çok duydum ki...
Genelde bu soruların yanıtını vermeye gönüllü, çok bilmiş birkaç kişi vardır, onlar hemen atılır.
Dolardan girer, euro’dan çıkarlar. Sonra da dikkatler dağılır ve acı gerçek: Konu hemen değiştirilir.


POPÜLER OLAN...

Haberin Devamı

Neyse ki duyma seviyemiz aşk konusunda hâlâ normal seviyelerde.
Geçen haftadan en popüler örnek: Serenay Sarıkaya ve Kerem Bürsin’in bir mekânda birbirlerine içtenlikle gülümseyerek baktıkları o fotoğraf.
Ya da: Kenan İmirzalıoğlu ve Sinem Kobal çiftinin botta çekilmiş fotoğrafı.
Gerçek aşkı hissettiren, dalga dalga beynimize sokan fotoğraflar...
O yüzden paparazzilere kızmayınız, iyi ki varlar.
Ünlülere de kızmayınız, aşıkken görüntülenmeyi pek kimse istemez.
Hem en salak halindir hem de bin türlü lafa maruz kalırsın çevrenden, gerek yoktur.

“NE VARSA YABANCIDA VAR” DEDİRTEN...

Cuma günü Kelebek’in manşetindeydi.
Burcu Esmersoy’un çok taze bir sevgilisi varmış, Amerikalı. Miami’de tanışmışlar.
Bu aşkı duyan kadın arkadaşlarımın çoğu, “Al işte!” dedi; “Ne varsa yabancılarda var! Bıktık Türk erkeklerinden.”
Allah’tan aksini söyleyen de vardı: “Ben Sezen Aksu şarkısı dinlediğimde aynı hissi duyamayacaksa ne yapayım yabancı adamı. Ne varsa Türk erkeklerinde var.”
Sadece kadınlar değil, erkeklerin de can simidi yabancı biriyle ilişki yaşamak.
Kadınlar ne kadar Türk erkeğinin maçoluğundan, şusundan busundan sıkılıp yabancıya yöneliyorsa...
Erkekler de Türk kadınının dırdırından, kıskançlığından bunalıp yabancı ellere koşuyor.
Peki ‘yabancı can simidi’ ne kadar sürüyor?
Söyleyeyim:
Önce çok hoş geliyor.
“Ne güzel” deniliyor; “Ne kadar anlayışlı, ne kadar tatlı, oh rahat ettim, gerçek ilişki buymuş.”
Ama sonra, sonrası kopuk işte.
Rahat mı batıyor, yoksa ne varsa bizim toprakların arızalarında mı var deniliyor artık bilemem, tez elden yerli malına dönüş yapılıyor.
Aman üzerine alınma Burcu’cum, genel yorum yaptım. Patrick’le mutluluklar...


İDDİALI OLAN...

Haberin Devamı

“Kendimi başka tür sanatçılarla karşılaştırıyorum. Picasso gibi... Mesela o, ölene kadar resim yapmaya devam etmişti. Neden? Çünkü bana olduğu gibi hayat ona da ilham veriyordu, o da kendini böyle ifade ediyordu. Bence yaratıcı olmanın yaşı yok. Söyleyecek bir şeyin kalmayana kadar, sonuna kadar gidebilirsin.”
Günümüzde bu kadar iddialı kim konuşabilir?
Tabii ki Madonna!
Zerre yadırgamadım söylediklerini. Hatta beni ikna etti. Ki kendisine eskisi kadar bayılmadığım halde...
Yaratıcı olmanın yaşı yok, doğru.
Sadece sistem bunu dayatıyor, “Hadi çekil bir kenara, hoplayıp zıplama artık” diye. 56’lık Madonna’ya yapılan da bu.
O da inadına, “Hadi len” diyor; “Daha yapacağım çok şey var.”
Bakalım bu yaş meselesine yeni turnesinde değinip sistemi iğneleyecek mi MDNA?
Turne demişken, hatunun turnesi 9 Eylül’de Montreal’den başlıyor. Ve hayır, İstanbul turne programında yok.

“NE GÜZEL” DEDİRTEN...

Haberin Devamı

İkisini de tanımam etmem ama uzaktan uzağa, babaanneler gibi “Ne hoş çift” filan olurdum.
Ece Erken ve Serkan Uçar’dan bahsediyorum.
Onların boşanma süreci de bol tehditli, şiddetliydi.
Ama sonra ne olduysa oldu, sular/kalpler duruldu, hani iyi de oldu.
İkisi de birbirine çok şık veda etti.
Biri, “Dünyanın en güzel, en iyi eşi oldun bana” dediyse diğeri “Ölümlü dünya her şey boş, hayat çok kısa” diye yazdı.
Mesajlarını da Instagram’ları üzerinden yayınladılar.
Şu açıdan hoşuma gitti:
Her aşk ya da ilişki iyi bir vedayı hak ettiği için.
Çünkü böylesi yaşanmışı anlamlı kıldığı için...

Yazarın Tüm Yazıları