Ey Mozart’ın ruhu, geldiysen bir ‘la’ ver!

Starbucks’ın da bile klasik müzik çaldığı bir şehir Salzburg.

Haberin Devamı

Klasik müzik dinlemek için illa bir konser salonuna gitmeye gerek yok yani. Şehrin bizzat kendisi konser salonu gibi.
Her yerden bir yaylı, bir piyano sesi duymak mümkün.
İstanbul’daki korna seslerinden sonra terapi gibi... Bugünlerde Salzburg’ta olmak ise başka.
Çünkü Mozart Haftası geçen perşembe başladı ve 1 Şubat’a kadar sürüyor.
Ve tüm bu süre boyunca şehirde sayısız konser ve etkinlik var.
Her yıl Mozart’ın doğum günü 27 Ocak dönemine denk getirilen ve ona adanmış bu özel festivalin içindeyim şu anda.
Dün gece üç saatlik bir opera izledim.
O hayattayken hiçbir orkestra çalmadığı için Franz Schubert’in dinleyemeden öldüğü Alfonso ve Estrella’yı...
İlk yarıda öksürüklerimi zor tuttum, itiraf ediyorum.
Gribal sendromdan yadigar öksürük opera boyunca öyle kuru kuru yokladı ki boğazımı, kibar kibar öksürmekten bir ara ter döktüğümü anımsıyorum.
Düşünün, etrafınızda gayet şık giyinip gelmiş yüzlerce insan.
Odaklanmışlar sahneye, müziğe...
Ve tam o anda birinin kahredici öksürük inlemesi duyuluyor.
Ben olsam, “Git evine yat be adam!” diye düşünürdüm.
Neyse ki bu sabah Bartabas’ın gösterisinde o lirik öksürük hallerimden eser yoktu.
Salzburg’un temiz dağ havasına mı okaliptüs dozu yüksek o meşhur kreme mi borçluyum bu hallenmeyi, henüz bilmiyorum.
Şu an tek bildiğim bu: Atların müzikle olan ilişkisini nefis özetleyen bir şovdu Bartabas’ınki.
Çellist çaldıkça Bartabas’ın atı kendine göre bir ritim tutturdu ve gözümüzün önünde resmen dansetti.

O BİR MOZART AŞIĞI

Salzburg’ta yalnız değilim.
Düzenli olarak yağan ve sanki şehrin dekorunun tamamlayıcısı gibi duran lapa lapa kar bir yanımda.
Haftalar öncesinden “Bu festivali görmen lazım” diyerek beni motive eden Alev Pala öteki yanımda.
Alev Pala, Mozart aşığı bir piyano öğretmeni.
Aynı zamanda arkadaşım ve bir yıldır da piyano öğretmenim.
Mozart aşığı derken abartmıyorum.
Mozart’ın doğduğu evi gezerken, hele onun ilk piyanosu ve kemanını gördüğünde gözleri dolu dolu oldu Alev’in.
Ben ise evin her odasına kurulmuş o yüz küsur yıllık sobalara bakıp duruyordum, “Eskiden ne kadar da tarz sobalar yapıyorlarmış, baksana” diye diye...

BU PUB DA NEREDEN ÇIKTI?!


Mozart’ın ruhu iki gündür peşimde/içimde yani.
Yaşadığı 35 yıla 626 eser sığdırmış bu büyük bestecinin ruhundan uzaklaştığım tek bir an oldu.
O da nehrin kenarındaki o salaş Irish Pub sayesinde!
İçeridekiler konser salonunda gördüklerimizden çok farklıydı elbette!
Bir kere çok gençtiler. 18-25 yaş arası filan.
Malum, klasik müzik konserlerine genelde 60 yaş üstü takılıyor.
Onları göre göre Salzburg’ta sadece 60 yaş üstü yaşıyor sanıyorsun.
Böyle aniden bir Irish Pub’a düşünce, “Bu gençler de nereden çıktı?” oluyorsun haliyle. İki yaş ortalamasının arasındakiler (yani 30’luklar filan) neredeydi bu şehirde, inanın onu bilmiyorum.
Kar yağışı nedeniyle eve kapanmış, Mozart’ın Küçük Bir Gece Müziği adlı eseri eşliğinde sevişiyor olabilirler miydi?
Bu da benim küçük fantezim olarak kayıtlara geçsin lütfen...

SIRADA SAY VAR

Ve bugün Salzburg’ta son günüm.
Az sonra Fazıl Say’ı dinlemeye gideceğim.
Say, Mozart’ın ünlü piyano sonatlarından örnekler çalacak.
Dolayısıyla yazıyı erken kesmek zorundayım.
Konser beklemez.
Mozart hiç beklemez.
Ve Say, öksüreni hiç affetmez...

UNUTMADAN, TATLI BİR TAVSİYE:
Eğer yolunuz düşerse meşhur Sacher-Torte kekinden yemeyi unutmayın.
Hâlâ elde yapılan ve
Avusturya genelinde yılda 360 bin satılan Sacher-Torte’nin en iyisi Hotel Sacher’de
servis ediliyor.

Yazarın Tüm Yazıları