Dört arkadaş bir odada kapalı kaldık!

İki kadın iki erkek, dört yakın arkadaşız.

Haberin Devamı

Önceki gün bizi küçük ve karanlık bir odaya kapatıp gittiler!
“Nasıl yani?” demeyin. Az sabredin, döküleceğim.
Dahası, aklınıza seksi şeyler gelmesin.
Hem arkadaşız sonuçta, aşk olsun...
Üstelik bahsettiğim oda hiç de seksi değil!
Yakın zamanlarda ölen, ama ruhunun hâlâ içeride dolaştığına inanılan Fatma Teyze’nin evinin bir odasındayız.
İçerideki tek aydınlık eski bir televizyona ait.
Neredeyse unuttuğumuz, hiçbir kanal çıkmayınca karlı görüntü veren eski mi eski bir televizyona...
Ah bir de soba var. Yanı başında odunlar.
Sonra eski bir divan. Yanında beşik!
Bitmedi: Bir de kapalı ve arada bir hareket eden gıcık bir ahşap dolap!

BİR SES DEDİ Kİ: OTURMAAA!


Anladınız, son zamanlarda çok moda olan gerçek zamanlı bir kaçış oyununun içindeyiz.
Ve Fatma Teyze’nin cinler perilerle dolu bu odasından çıkmak için bir saatimiz var. Şifreleri bularak kapıyı açmaya çalışacağız. Üstelik telefonları girişte verdik, instagrama girmek de imkansız.
Derken bana geldi mi bir rehavet!
Arkadaşlarıma yol gösteriyorum sadece, “Şu sobaya da baksanıza, belki şurada da bir şifre vardır” diye...
Öyle bir rahatlık, aman burası dış dünyadan daha güzelmiş hali...
Oysa içeride bitmeyen korku efektleri var. İki dakika rahat bırakmıyor adamı. Yok pencere çarpıyor yok dolabın kapısı... Bir şeyler inliyor/tıslıyor, arada geriyor bünyeyi.
Neyse ki arkadaşlarım sağ olsun arı gibi çalışıp şifreleri buluyorlar.
Ben ise bir ara o eski divana oturuyorum.
Hoop, bir dış ses uyarıyor: “Oturmaaaa!”
Böyle böyle kah gülüp kah tırsarak bir saatin sonunda odadan kaçmayı başarıyoruz.
Bin kez filan dışarıdan ipucu isteyerek tabii...

KAÇIŞ OYUNLARI COŞMUŞ!

Halihazırda ülkedeki her akıllı insan, “Bu gündem manyağı topraklardan nereye kaçsam?” diye düşünürken bu küçücük odalara kapanıp kapanıp kaçış provaları yapmak bana ilginç geldi. Nasıl derler, zamanlama manidar Paramparça Keriman...
Bu arada çıtlatayım: Geçen yıl başlamıştı bu kaçış oyunları modası. Şimdi o kadar çoğalmış ki, doğrusu farkında değildim.
The Victim, Excape, Senin Maceran... Hepsi ayrı bir kaçış macerası vaat ediyor.
Benim deneyimlediğim kaçış oyunu Trump AVM’nin içindeki Escapist’teydi. Oyunumuzun adı ise Metruk’tu.
Dahası; bizim dışımızdaki beş farklı odada, aynı anda beş ayrı kaçış oyunu oynuyordu genç insanlar.
Kaç genç kaç durumu yani...
Unutmadan, Escapist’çiler yakında Ahmet Ümit’in Agatha’nın Anahtarı romanını da kaçış oyunu olarak müdavimlerine sunacakmış.

Haberin Devamı

Bana hikayeyle gelin

Haberin Devamı

Tamam yazı bitiyor, ama son iki notum var.
1. Bu kaçış oyunlarının doğduğu memleket Japonya.
Oradan tüm dünyaya saçılmış. Maksat malum, bilgisayar oyunlarındaki heyecanı, gerilimi gerçek kılmak...
O gerilimi hissediyor musun peki?
Evet hissediyorsun, ama ben galiba şifre bulmakla uğraşmak değil de, hikaye çözmeye çalışsam daha mutlu olurdum.
Şifre bul, odadan çıkmaya çalış fikri çok cazip gelmedi. Bana karmaşık hikayeyle gelin yani, o zaman değil bir saat 24 saat bile kalırım odalarda ışıksız!
2. İçerideki oyun bir anda gerçek olsa, odanın kapısı tuhaf bir şekilde hiç açılamasa ya da odanın kapısı Alice’in Harikalar Diyarı’ndaki gibi başka bir odaya açılsa...
Diye diye çok düşündüm içerideyken.
Ama olmadı! Bu yazıyı yazdığıma göre olmamış yani!
Hepimiz gerçeğiz kuzular, hadi dağılın şimdi, kaçın bu sütunumdan yol yakınken...

Yazarın Tüm Yazıları