‘Çok güzeliz çok şahaneyiz’ dili

Lafa genelde şöyle başlıyorlar; “Canım benim, bugün yine o kadar güzelsin ki”.

Haberin Devamı

Devamı daha da fena:
“Hele o üzerindeki kıyafet, aman Allah’ım ya, nefis. Tüm gözler senin üzerinde, çok da güzel zayıfladın, bir kurşun döktür bak, nazar değecek.”
Bitmiyor: “Sana tavsiye ettiğim diyeti uyguladın di mi? Ah tabii, en iyisini söylemiyor muyum her zaman?
Senin için hayatım, kendim için değil. Bak diyorum, parlıyorsun resmen. Sadece dışın değil için de öyle. Gerçek insansın biliyorsun di mi?”
‘Her şey çok güzel, ama biz daha da güzeliz’ dili diyorum ben buna.
Müsebbibi Türk sosyetesinin önde gelen kadınları!
Öğleden sonra yaptıkları kafe buluşmalarında birbirlerini bu tür kalıp cümlelerle övgülere boğup durdular.
Ve işte bu konuşma balonları oralardan çıkıp bir virüs gibi yayıldı etrafa.
Öyle ki, geçenlerde üst düzey bir iş toplantısından çıkan arkadaşım şöyle püskürüyordu:
“Bu ne ya! En az yarım saat toplantıdaki herkes birbirini aşırı övüp durdu. Ne kadar hoşsun, sen de nasıl başarılısın, ah biz yok mu biz diye diye nefeslerini tükettiler. Nasıl bir
delilik bu?”
Bir an şöyle yanıt verecektim, ama kendimi tuttum tabii:
“Ya ne tatlı konuşuyorsun! Nasıl da haklısın, sen var ya sen!”

Haberin Devamı

Ne kadar hoş saçlarınız var


Bu bahsettiğim övgü freni patlamış konuşma balonları röportajlara da sirayet etmiş durumda.
Röportajcının karşısındaki ünlüden über etkilenme halini çoktan geçtim, ama hafta sonu iki ayrı röportajda şöyle cümleler okuyunca “Nasıl yani?” oldu bünye.
Birinde Şükrü Özyıldız’a “Saçlarınız önlerden de böyle hafif hafif, tatlı tatlı beyazlaşmış” deniliyordu!
Diğerinde ise Özge Özpirinçci’ye yine saçı üzerinden coşuyordu röportajı yapan:
“Saçlarını çok beğendim güle güle kullan. Bu tonla gözlerin ortaya çıkmış.”


Bade’den sonra Ece

Ünlü kadınlar eşlerinin foyasını mahkemeye verdikleri dilekçelerle ortaya döker oldu.
Önce Bade İşçil, şimdi de Ece Erken.
Meğer Erken hamileliği sırasında şiddete maruz kalmış.
“Seni öldüreceğim, seni keseceğim” tehditleriyle karşılaşmış.
Tüm bunları Aile Mahkemesi’ne “koruma talebiyle” verdiği dilekçeden öğreniyoruz.
Bu tür olaylarda bir yanım (filmi izleyen ya da kitabını okuyan nedenini anlayacaktır) her daim bir Gone Girl (Kayıp Kız) şüphesi taşısa da, bizim toplumun kadınları ve erkeklerini düşündüğümde o şüpheden pek eser kalmıyor:
Çünkü günün sonunda kadınlar haklı çıkıyor.
Çünkü erkekler illa ki ilişkinin bir yerinde tehditle, şiddetle ilişki lastiğini patlatıveriyor.

Haberin Devamı


Yunan adaları övgüsü

Cengiz Semercioğlu yazdı. Kimi turizmciler klişe pazarındaki bir demet yasemene tutunarak yakınıyormuş,
“Yazarlarımız Yunan Adaları’nı çok övüyor, Yunan medyasına bakın, onlar Türk turizmini övüyor mu?” diye...
Emin olun bundan yakınan turizmci bile teknesine atlayıp Yunan Adası’na gidiyordur koşa koşa.
Çünkü ucuzluğu, yemeği, şusu busu bir yana insanların son yıllarda Yunan Adaları diye coşmasının esas nedeni; oraların bakirliği, rahatlığı ve kimi adalarında gerçekten eğleniliyor oluşu.
Bu yanlarını da oralara giden/gezen herkes doğal olarak över tabii. Ama dozunda. Abartmadan. Neyse o.
Bizimkilerin payına da maalesef hep yakınmak düşer.
Oyuncağı elinden alınmış çocuklar gibi.

Haberin Devamı


Saigon geliyor

Şişhane’deki İKSV Binası’nın üzerindeki X Restoran geçen aylarda sessiz sedasız kapandı.
Yerine yeni bir mekân olacak mı derken haberi geldi:
Pek yakında burada Café Saigon adında iddialı bir mekân açılıyormuş.
Ve hayır, yurtdışındaki Saigon’larla bir ilgisi yokmuş yeni mekânın.
Mekânın işletmecisi/yaratıcısı ise cemiyet dünyasının yakından tanıdığı Esra Kaktüs’ün oğlu Fabio Suarez’miş.


Kavurucu sıcakta film izlemek

Meteoroloji “Üç gün boyunca kavrulacağız” uyarısını verdi.
Malum, genelde bu tür “Kavrulacağız, donacağız, biteceğiz, ortalığı sel götürecek” şeklindeki iklimsel haberler felaket filmi tadında anonslanmaya başlandı, artık alıştık.
Madem kavrulacağız, en güzeli klimalı ortamda kavurucu DVD seyretmek. Dört tavsiyem var:
* François Ozon’un Swimming Pool’u...
* Anne Fontaine’in Adore’u...
* Alfonso Cuaron’un Y Tu Mama Tambien’i...
* Catherine Breillat’nın Fat Girl’ü...

Yazarın Tüm Yazıları