Bir ‘kara kutu’ olarak Ebru Gündeş  

Gönül isterdi ki Brad Pitt ve Angelina Jolie gibi arkalarından ağıtlar düzülecek, “Vah vah niye böyle oldu, bu örnek aşk nasıl biter” diye dertlenilecek, tatlı tatlı geyikleri yapılacak bir ünlü çift olsalardı.

Haberin Devamı

Oysa onların ilişkisinde aşktan çok hep para konuşuldu, para akıllarda kaldı. 

Pahalı hediyeler…

Jetler… 

İkiz yalı arasındaki asansörler…

Hep daha fazla ışıltı, hep daha fazla… 

Finale doğru araya suç da girdi, olanlar oldu yani. 

Ve sonunda bu altı yıllık evlilik bitti. 

Doğrusu bitişi de ilginç olmadı mı? 

Reza Zarrab kendisi duyurdu, Ebru Gündeş değil. 

Türkiye’nin son altı yılının da özeti gibiydi bu evlilik: 

Güç, suç, görkem, aşırılık… 

Hiçbir yerinde aşk yoktu.

Varsa bile bunların ardında hiç mi hiç hissedilmedi.  

Hep yüksek irtifada seyreden bu ilişkide Zarrab’ın Amerika’daki tutuklanışını bir uçak kazası gibi görürsek, geriye şu anda ‘kara kutu’ olarak özgür bir Ebru Gündeş kalmış görünüyor. 

Tüm veriler onda kayıtlı. 

Gün gelir bu altı yıla dair konuşur, içini döker mi acaba? 

 

Haberin Devamı

Fendi gerçekten davet etti mi 

Dün Hürriyet Pazar’da Sibel Arna Snapchat fenomeni Kerimcan Durmaz’a soruyordu: “Ben 20 yıllık moda yazarıyım, bu Fendi defilesine niye Türkiye’den sen gittin?” 

Durmaz’ın yanıtı ise malum, “abla”lıydı yine: “Ablan ikon bebeğim.”
Sibel’in bahsettiği Fendi defilesi haziran ayında Milano’daki moda haftasında yapılan defile.
O sırada Prada defilesini izlemek üzere ben de Milano’daydım.
Prada defilesinin Türk davetlilerini organize eden ekip aynı zamanda Fendi’ye de bakıyordu, hâlâ da öyle.
Dün gibi hatırlıyorum, Fendi defilesine katılacağını Kerimcan Snapchat’inden duyurduktan sonra çok ama şaşırmışlardı.
Çünkü ellerindeki listede Kerimcan’ın adı yoktu. Sonuçta davetli Türkler onların sorumluluğundaydı, onaylayıp İtalya’ya gönderiyorlardı.
Sibel’in sorusunu röportajda okuyunca bu ilginç ayrıntı aklıma geldi.
Yani: Ablan davet edilmemiş bebeğim...

 

Meryem’in son dakika manevrası

Meryem Uzerli bu kez tükenmişlik sendromuna kapılıp diziyi terk etmedi.
Daha farklı bir şey yaptı:
Tamamen tükeneceğini anlayıp gemiye hiç binmedi, yani son dakikada Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz dizisinin kadrosuna katılmaktan vazgeçti.
Doğrusu bu ya, Meryem’in kariyeri de kendisi gibi samimi, doğal ve kafasına göre:
Bir an yükseliyor “Tamam” diyor, sonra içinden bir ses “Boşver” diyor, “Bu yol senin yolun değil” ve hop karar değiştiriyor.
Meryem’in kariyeri ve özel hayatını takip etmek dizisini izlemekten daha zevkli hale gelir oldu.

 

Haberin Devamı

Nasıl geçti habersiz hafta sonu

* Öldü, bitti, kimse gitmiyor derken cuma gecesi Soho House “Back to School” partisiyle eski günlerine döndü. Eski günleri dediğim ilk açıldığı aylardaki hareketli dönemler.
Öyle ki, Back to School partisinde tüm katlar doluydu.
Katlar arasında müthiş bir insan trafiği vardı.
Hatta havuzu nedeniyle kapatılan teras katının bir bölümü bile sigara içme alanı olarak açılmıştı.
Şu cümle sıkça havada uçuştu tabii: “Çok tanımadığım yüz var, galiba bunlar yeni üye.”
* Cuma gecesi uğradığım Asmalımescit’teki 5 Cocktails ise civarın en iyi kokteyl barlarından biri olmakla kalmamış, sıkça uğranası bir parti mekanı da olmuş. Perşembe gecesi yapılan GZone partisi hâlâ dillerdeydi. Cuma gecesi de kalabalığı dışarıya kadar taşmıştı.
Tek sorun, mekana turist edasıyla, sadece meraktan gelip gidenler, enerjiye uyum sağlayamayanlar... Bu profil her yerde var. Enerji emici müşteriler diyorum onlara.
* Cumartesi gecesi La Boom’un terasında ve iç kısmında ayrı ayrı kalabalıklar vardı.
Terasta Aslı Şen ve arkadaşları yemek yiyordu. Alt katta ise genç bir kalabalık Özant Emil’in müzikleriyle coşuyordu. Gizli Kalsın’ın ‘demirbaşı’ ünlüsü Çağatay Ulusoy evet yine oradaydı...

 

Haberin Devamı

Önce kendine ait sözün olsun 

Sosyal medyada en çok bıkkınlık veren şey şu:
Özlü söz paylaşmak...
Bir: Başkalarına ait sevgi dolu özlü söz paylaşanların aslında pek de sevgi dolu olmadığını düşünmüyorum. Amaç, şık ve erdemli bir vitrin yaratmak.
Songül Öden dün Hürriyet’e verdiği röportajda çok doğru söylemiş: “Mevlana’nın, Şems’in cümlelerini paylaşıyoruz sosyal medyada, ama kalbimizden çok uzakta tutuyoruz o cümleleri.”
İki: Önce kendine ait bir sözün olmalı.
Başkalarının zamanında söylediği sözleri habire paylaşıp duruyorsan dijital çağın tembelliğine ortak olmuşsun demektir: Yani üretmiyorsun, kafayı çalıştırmıyorsun, üzerinde düşünmüyorsun, bol bol kopyala yapıştır yapıyorsun.
“Nasıl olsa” diyorsun, “herkes böyle yapıyor”. Ama işte herkes gibi oluyorsun. Ayırt edilmen güçleşiyor...

  

 

 

Yazarın Tüm Yazıları