Ben bir kara deliğim şu evrenin ortasında

Az önce konuştuğun manasız meseleyi, kafanı yorduğun rutin problemleri, tekrarlayıp durduğun ilişkileri/işleri, gereksiz yere sinirlerini hırpalayan trafiği ve daha bir sürü şeyi sıfırlayıp zihin açan ve “Kendine gel! Azıcık farklı düşün” diyen filmleri seviyorum.

Haberin Devamı

Takdir edersiniz ki kırk yılda bir çıkıyorlar karşımıza.
En son bir Matrix serisi böyleydi mesela.
Maalesef Türk Sineması’nda izine hiç rastlanmıyor bu tarz filmlerin.
Hâlâ “Deliha”ların peşinden koşuluyor. Orada para var çünkü.
Bir de şu meşhur klişenin kollarında avunuluyor:
“Halk bunu istiyor şekerim...”

KOLAYCI TEPKİYE ALDIRMA
Neyse, bu faslı geçelim. Asıl mevzuya, yani “Interstellar” (Yıldızlararası) filmine gelelim.
Bu upuzun (169 dakika kadar) Christopher Nolan filmi öyle bir macera sunuyor ki izleyene, bir noktadan sonra kimi seyirci “Yok bu kadarı da saçma, mantıksız” tepkisini verebiliyor.
Hatta salondan bu sebeple erken çıkana bile rastlanıyor.
Bu kolaycı tepkilere aldırmayınız, filmi sonuna kadar izleyiniz derim.
Öyle şahane bir final var ki, sürprizini de geç, mesajıyla sarsıcı bir kere.
Elbette ona dair ipucu vermeyeceğim.
Ama “Yıldızlararası” filmi bazı konularda bolca beyin jimnastiği yapmanızı salık veriyor, onları sıralayacağım.

KARA DELİĞİM ŞEFKATİM...
* Kara delikler sandığınız kadar korkutucu olmayabilir. Hatta ufkunuzu bile açabilirler. Lütfen bundan sonra evrendeki kara deliklere şefkatle yaklaşınız...

Ben bir kara deliğim şu evrenin ortasında

ZAMAN MESELESİ
* Zaman, ah bu zaman! Senin şu gezegende 20 yılda yaşadığın şey başka bir gezegende 20 dakikaya denk düşebilir. O zaman oturup bir düşün: Zaman amansız bir şey midir? Zamanı kovalayıp durmak mı lazım, yoksa anın tadını çıkarıp aheste ilerlemek mi?

ESAS TARTIŞMA
* Aslında her şeyin esas kaynağı dön dolaş yine insan mıdır? Bir yaratıcı yok mudur? İnsan aslında kendine mi inanmalıdır? Dahası, “onlar”, yani uzaylılar diye kafamızda yer etmiş başka bir tür hikayesi lüzumsuz mudur?
Evet, aslında “Yıldızlararası”nın en vurucu/tartışmalı mesajı bu gibi: Yaratıcı fikrini tamamen es geçmesi.
Hatırlayınız, aynı tema Ridley Scott’ın “Prometheus” filminde de vardı.

BU BOYUT BİZİ AŞAR MI AŞMAZ MI
* Peki ya boyut meselesi? Dördüncü, hatta beşinci boyut varsa neden algılayamıyoruz? Algılarımız bir gün açılacaksa bu nasıl olacak?
Bu konuda internette gayet anlaşılır belgeseller var, tavsiye ederim.
Bir de o çok faydalı ve sade anlatılmış kuantum belgeseli DVD’sini:
Biz Ne Biliyoruz ki...

BAŞKA BİR GEZEGENDE ÖLMEK?
* “Bu gezegende doğduk ama bu gezgende ölmeyeceğiz...”
Filmde geçen cümlelerden biri bu. Tamam, Hollywood insanlığı başka dünyalara yerleştirmeyi, buralardan bir an önce göçüp gitme fikrini seviyor. Ama insan şunu da düşünmeden edemiyor hani:
Neden olmasın ki?

İÇİMİZDEKİ SES
Daha çok soru var. Bunlar toparlayabildiklerim.
Eğer fizikçi/teorilerle yatıp kalkan bir kafanız yoksa bazı şeyleri sezgiyle çözmek/analiz etmek de mümkün.
Zaten en zevklisi de o galiba: Sezgilere daha çok kulak vermek.
Hani, “İçimden geldi, yaptım” dediğimiz, ama çoğu zaman unuttuğumuz o içteki sese...
Şimdi en güzeli film hakkında düşünmeye devam etmek.
Hatta ve hatta bir daha izlemek.
Paralel evrenden hepinize bin öpücük arkadaşlar...

Haberin Devamı

Ben bir ceviz ağacıyım mahallenin ortasında

Haberin Devamı

Bizim mahallede bir ceviz ağacı var.
Sokağın ortasında, dev gibi. Öyle ki dalları tüm apartmanların pencerelerini yalıyor, o derece.
Güneş gibi bir şey, ortamı aydınlatıyor, değiştiriyor.
Gel gör ki bizim ağaç bugünlerde mutsuz.
Çünkü dallarını sarkıttığı pencerelerden birinin sahibi ondan rahatsız oldu.
Hem de şu sebepten: Gece fırtına çıktığında çok uğultu yapıyormuş bizim ağaç.
İşte bu yüzden canım ağacımızın o pencereye bakan dalları çat çat kestirildi.
Sonradan öğrendim, yıllar önce ağacı dikenle dallardan rahatsız olup kestiren aynı insanmış meğer. Al sana yaman çelişki...
Eğer bu gezegeni (evet, hâlâ “Interstellar” etkisindeyim, dilime de yansıdı mübarek) bitirecek bir şey varsa o da başımıza musallat bu ‘konforundan ne olursa olsun vazgeçmeme’ ve ‘kafamıza göre davranma’ belası.
Tüm mutsuz ağaçlara selam olsun buradan...

Yazarın Tüm Yazıları