Arapçalasak da mı eğitsek 

Arapçaya kıl değilim.Hatta bir Arapça şarkıyı çok sevip ezberlemişliğim bile var habibi (Lübnanlı şarkıcı Elissa’nın Kermalak şarkısı sağolsun). Ama şu seçmeli Arapça dersi tartışması başladığından beri sayıkladığım şey şu: “Ne şanslı jenerasyonmuşuz!”Çünkü biz ilkokul-ortaokul-lise şeytan üçgeninde debelenirken, en azından Arapça seçmeli ders olsun mu olmasın mı gibi bir saçmalık yoktu.

Haberin Devamı

Gerçi onun yerine Milli Güvenlik dersi diye bir şey vardı (Televizyonda da gri tonlardaki Michael Jackson). Seçmeli değildi, gayet almak zorundaydın. 2012’de bu ders ancak kalkabildi.Her siyasi dönem başka bir kafa yapısı dayatıyor işte. Esas mevzuyu da bile isteye atlıyorlar her seferinde:Çok aptal, ezberci, şekilci bir eğitim sistemimiz var. Birkaç tane gayretli ve şahane öğretmenim dışında mesela, o yıllarımı boşa geçmiş olarak hatırlıyorum.  Hani derler ya “Şu anki aklım olsa.” Olsaydı eğer, liseden itibaren üç beş kuruşla yollara düşer, ülke ülke gezerdim sefil sefil. Dünya dili İngilizce de o şekilde daha kolay öğrenilirdi. Hatta belki üzerine İspanyolca, ne bileyim. Bu yüzden seçmeli Arapça ya da Çince dersi über lüks. Hele ilkokuldan itibaren. Ona gelene kadar İngilizce’yi, hatta Türkçe’yi doğru dürüst öğret di mi? Sosyal medyadaki Türkçe imla hataları felaket. Tabii amaç başka. Hepimiz biliyor, çakıyoruz. Lakin böyle böyle vakit kaybediyoruz. Günlük hayatlarında bizden çok daha iyi İngilizce konuşan Araplar bu tartışmaları duysa gülerdi. Artık vakit kaybetmesek.Artık şu ülke saçmalamayı bıraksa. Kendine yazık etmese.İnsanın içini daha fazla şişirmese...

Haberin Devamı

Amerikan Sapığı Patrick’in yerli versiyonu

Adamın çok güzel bir hayatı varmış. Evi, arabası, parlak bir kariyeri, son derece sosyal bir hayatı...Hani reklamcı tabiriyle A plus bir hayata sahipmiş. Yakın bir arkadaşının da söylediği gibi, zaten hep “arabasının, evinin, karısının, çocuğunun güzel olması gibi bir kaygısı” varmış hayatı boyunca. Olabilir, vardır böyle takıntılı insanlar. Her şeyin en güzeline, en iyisine ulaşmak gibi bir mükemmellik depresyonunda yuvarlanıp dururlar. Gel gör ki bu adamın, bir çocuğun üzerine asit atabilecek kadar karanlık bir başka yüzü daha varmış. Develi Kebap olayında bununla tanıştık. Bir tür Amerikan Sapığı’ndaki Patrick’in Türk versiyonuyla...O günden beri şoktayız.“Nasıl olabilir?” diyoruz. Ben demiyorum da, diyorlar. Mesela geçenlerde lüks bir restoranda kadınlar kendi aralarında konuşuyordu: “Benim bir arkadaşım tanışıyormuş o adamla. Hâlâ inanamıyor! Nasıl yapabilir diyor...”İnanamadığımız nedir, onu anlamıyorum. Şiddet, A plus yaşayan insanlara yakıştırılamıyor mu? Ya da tehlikenin çok yakınlara kadar gelmesi mi insanları asıl tedirgin eden? Belki de bu kadar planlı programlı yapılıyor olması...Farkında değiliz ama, İstanbul’daki üst düzey yöneticiler arasında bir “en iyi olma, en iyi şekilde yaşama savaşı” var.Ve bu aptalca stres insana her şeyi yaptırabilir, insanlıktan çıkarabilir. Kısacası: A plus şiddete hoş geldiniz. Ne de olsa böylesine alışkın değiliz, yeni tanışıyoruz. “Nasıl olabilir?” diye hayıflanmamız bundan. 

Haberin Devamı

Yetti artık

Niran Ünsal’dan sıkıldım, sıkıldık; kesin bilgi. Her adımının haber olması hoşuna gidiyor. Çünkü biliyor ki, malzeme iyi. Son olarak da malum, İzmir’de bir mekânda sahne alacak oluşu haber oldu. Mekanın afişlerinde başı açık, dekolteli. Ama sahneye -tesettürlü olduğu için- perukla çıkacakmış Ünsal. Yorum yapmaya bile değmez. Kafasına göre takılabilir Ünsal. Sadece şuna yorum yapılır: İyi bir şarkıcı-besteci bu özelliklerini geri plana atıp bu şekilde geyik sosu olmayı nasıl içine sindirir, nasıl?

Yazarın Tüm Yazıları