Yaşlı çapkınların sorunu hormonal!

“Güldür Güldür” reytingleri almış başını giderken, Alper Kul senaryosunu da yazdığı “Olur Olur” ile çıktı karşımıza. Bu film için “Star komedisi değil ekip işi” diyen Kul, bir sonraki filminin adını şimdiden bulmuş bile: “Oldu Galiba!” Alper Kul’un Aylin Kontente’yi ailesinden istediği gün ben de yanındaydım; bu röportajda o günden yola çıkarak Aylin, aşk, evlilik ve baba olmakla ilgili de uzun uzun konuştuk.

Haberin Devamı

Okul yıllarından başlamak istiyorum. Öğrenmeye açlık insanı iyi öğrenci yapar. Sen nasıl bir öğrenciydin?
- Çok rezil bir öğrenciydim.

Bu kadar akıllı ve meraklı olup!

- Yok, bende konsantrasyon problemi var. Bir şeye uzun süre konsantre olamıyorum. İlk yarım saat çok güzel dinliyorum, ondan sonra imkan ihtimal yok kafam hiçbir şeyi almıyor. İlgi alanımı değiştirmem lazım yani... Farklı ders olur, farklı konu olur. Yeter ki
değişsin. Ben yazarlık yaparken de tek bir şey yazamıyorum. İki ayrı metne birden başlıyorum.

Şaka yapıyorsun.
- Yok, gayet ciddiyim.

Yaşlı çapkınların sorunu hormonal

Okulda rezil bir öğrenci olduğunu söyledin. Peki nasıl oldu da geçtin sınıfları?
- Kopyayla... Buradan Tülin’e teşekkür ediyorum, sağ olsun.

Bir de kopya vermeyenler, kağıdını kapatanlar vardır. İyi ki onlara denk gelmemişsin.
- Denk gelmez olur muyum? Fatma... O saklardı. Ona da buradan selam söylüyorum.

Ne olmak istiyordun çocukken?
- İşadamı oldurum diye tahmin ediyorum.

Var mı ticaret kafan?
- Vardır vardır... Çocukluktan beri çok çalıştım.

Ne işler yaptın?
- Küçükken su sattım, tartıyla gezdim, niyet çektirdim.

Yaşlı çapkınların sorunu hormonal

ATIM BENDEN DAHA ÇOK KAZANIYORDU
Niyet tavşanın mı vardı?

- Tavşanım yoktu, bir kartondan kazıyarak gofret, çikolata falan bulunan niyetler vardı, onlardan hazırlıyordum. Fatih’te büyüdüm. Fatih’te Fatih Camii’nin avlusunda çok çalıştım. Valla 5-6 yaşından beri sokaklardayım.

Başka neler yaptın?
- Tezgahtarlık, Antalya’da kamyon şoförlüğü... Otobüs bileti sattım. Hatta at bile alıp sattım bir dönem. Polonezköy’de çiftlik açtık. Aynı dönemde oyunculuk da yapıyordum bu arada. Benim kaşem 400 liraydı. Bir atım vardı, onun kaşesi 2000 liraydı. Atı reklama yolladığım zaman kıskanıyordum. Yanında gidip sette yönetmene yancılık yapıyordum belki bana da rol verir diye.

Babanın hayatındaki yeri büyük. Kuşak farkını nasıl dengeliyorsunuz?

- Ben daha eski kafalıyım babamdan, daha muhafazakârım. O her türlü yeniliğe açıktır.

O ne olmanı istiyordu?
- Otobüsçü.

Nasıl yani?
- Otobüs işletmesi kurarım diye düşünüyordu. Ben de onun sanatçı olacağını düşünüyordum. Yıllarca birbirimizi büyüttük, o kimya mühendisi oldu, ben oyuncu...

Baban da oynamış filmde...

- Evet, filmde Şinasi Yurtsever karakteri, cinsel gücü artırıcı ilaçlar satıyor. En büyük müşterisini de babam yaptım.

Az önce “Atım bile benden daha fazla kaşe alıyordu” dedin...
- Çok uzun sürdü benim para kazanamama durumlarım. “Kınalı Kar” diye bir işte oynuyordum Bursa’da. Arada Bursa Hipodromu’na gidip tendon problemi olan ya da nalı çatlamış atları ucuz fiyata alıyor, İstanbul’a getirip eğitiyordum. Aynı zamanda binicilik hocasıyım.

Uzun süre başaramamak, oyunculukta istediğini elde edememek hayal kırıklığı yaratmadı mı?

- Ben kafaya bir şey koyduysam mutlaka ona ulaşmaya çalışırım. Bir yılda olmaz, dört yılda olur ama mutlaka olur. Çünkü vazgeçmem. Bir gün umudumu kaybetsem, ertesi gün küllerimden doğarım.

Yaşlı çapkınların sorunu hormonal
Fotoğraflar: Uğur YURDAKUL

SAVAŞ DİNÇEL’İ SEYREDERKEN OYUNCU OLMAYA KARAR VERDİM
Hayatındaki kırılma noktan neydi?

- Amerika... Oradan döndüm, Şehir Tiyatroları’na girdim. Savaş Dinçel benim meleğimdir. Allah rahmet eylesin, onun sayesinde oyuncu olmaya karar verdim.

Neden, nasıl yani?
- Otogarda bilet kestiğim dönemdi. Bir gün oyununa gittim. Ve bu işi meslek olarak yapabilirim diye ilk onu sahnede izlerken düşündüm. O yüzden, belki birisi de beni izleyip hayatının kırılma noktasını yaşıyordur diye hep işimin hakkını vermeye çalışırım.

Bu işin eğitimini nerede aldın?
- Savaş Dinçel’in ders verdiği Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde okudum. Üç senede mezun ettiler beni, sınıf atlattılar yani... Savaş Hoca “Amerika’ya git” dedi, emir kabul ettim. Orada da tiyatro oyunculuğu ve yönetmenliği okudum. Döndükten sonra her şey çok daha iyi oldu. Belki “Amerika’dan geldi bu çocuk, iyidir”in büyüsü de vardır.

Para ne anlam ifade ediyor senin için?
- Türkiye’de sosyal güvenlik iyi çalışmadığı için benim paraya bir tek yaşlılığımda ihtiyacım var. Zaten aynı standartta yaşıyorum. Aynı semtte oturuyorum. Karım da gözü çok yükseklerde, büyük hırsları olan biri değil. Çocuğumuzu da öyle yetiştireceğiz.

Yaşlı çapkınların sorunu hormonal

EŞİMLE BİRBİRİMİZİ KISKANMAMIZ SAÇMA OLUR
Bir evde aynı meslekten iki kişi zor olur derler. Siz nasıl başarıyorsunuz?

- Valla öyle diyorlardı. Bana da olmaz gibi geliyordu ama oluyormuş. Mutluyuz. Çünkü kimse kimsenin özel alanına karışmıyor, birbirimizin iyi niyetinden eminiz ve birbirimize desteğiz...

Kıskançlık olmuyor mu arada?
- Yok niye olsun canım? Aylin’i benim ya da Aylin’in beni kıskanması enteresan bir saçmalık olurdu. Sürekli birbirimizi motive edip yüceltmeye çalışıyoruz.

Siz nasıl tanışmıştınız?
- “Beşer Beşer”den sonra “İnsanlar Alemi” olarak başka bir kanala gittik. Oraya gelmişti Aylin. Gördüğüm an “Tamam” dedim, “Bu kızı alayım ben. İnsanlar Alemi’ne almasak da ben kendi hayatıma alırım bunu”...

Ne numaralar yaptın o dönem?
- İkinci gün gittim yanına, “Bak seninle şuralara gideceğiz, şöyle çocuğumuz olacak” falan diye anlatmaya başladım. Deli olduğumu düşünmüş. Ama neticede çok kısa bir süre içinde ne dediysem gerçekleşti.

Yıldırım aşkı herhalde.
- Valla bende öyle oldu da, onda nasıl oldu bilemiyorum.

Peki ne kadar sonra evlendiniz?
- Bir yıl geçmeden evlendik. Çeşme’ye kız istemeye gittiğimizde, stres atmaya senle birlikte dışarı çıkmıştık. Sen o gün inanamıyordun.

Hâlâ inanamıyorum. Ama gerçekten ben seni uzun zamandır tanıyorum. Haşarı, hayatını yaşayan genç bir adamdın...
- Tipik yay burcu erkeği. Gezer, tozar, paraşütle atlar, kayalara tırmanır, dalar, at biner, hiperaktiftir.

Ne oldu şimdi?
- Burcumu değiştirdim (gülüyor). Çocuk insanı sakinleştiriyor. Öyle bir vakit de yok ayrıca... Evlendim, evlendikten sonra çocuğumuz oldu, bu süre içinde bir sinema filmi ve bir tiyatro oyunu çıktı, televizyon devam ediyor.

Baba olarak neler yapıyorsun, hangi görevler senin?
- Ben hâlâ anlamaya, durumu çözmeye çalışıyorum. Isınma turlarındayım.

En çok ne şaşırttı seni?
- Çocuğun sürekli şaşırması şaşırttı. O çok enteresan. Dünyayı, hayatı öğreniyor, çok büyülü bir şey o. Çocuğun hiçbir damak zevki yok düşünsene, o kadar tatsız bir mama yiyor ki. Çocuğa bal vermek istiyorum, barbekü sos vermek istiyorum falan.

Altını değiştiriyor musun?
- Tabii canım.

Yaşlı çapkınların sorunu hormonal

ÇOCUĞUM MUTLU OLSUN DA İSTERSE HOMELESS OLSUN
Peki, klasik, sorarlar hep, çocuğun ne olsun istersin?

- Huzurlu ve mutlu olsun isterim. Onun dışında ne olursa olsun... İster homeless olsun, ister taksici, garson ya da nalbur olsun. Ne istiyorsa onu yapsın. Ahlaklı, edepli, mutluluk veren ve mutlu bir insan olsun yeter.

Senin “Mağara Adamı” diye bir oyunun vardı. Mağara adamı evlenince ne oldu? Değişti mi?
- Değişmez mi... Evlenince yerleşik düzene geçiyorsun bir kere... Zaten medeniyet de avcı toplumdan yerleşik düzene geçmekle başlıyor. Mağaradan çıktık, bir eve girdik Allah’ın izniyle.

Avlanmaya çıkmıyor musun artık yani?
- Yok canım. Evde var her şey.

Ne güzel. Sen tekeşliliğe inananlardansın.
- Evet. Ama yaşla da ilgili bu... Şimdi 20 yaşında bir çocuğa “Sen tekeşli olacaksın” desen çocuk zaten anlayamaz. Hormonlarıyla öyle bir savaş içinde ki garibim, testosteron seviyesi olması gerekenin 20 katına çıkmış. Testosteron 30’lu yaşlarda azalıyor; güç
azalınca erkek ya mesleki başarıya ya da aile kurmaya yöneliyor ki eksik kalan gücünü tamamlasın. Ölmeye yakın da serotonin yükseliyor; seni mutlu, huzurlu yolculuyor öbür dünyaya.

Peki bu durumda 50 yaşındaki çapkınları nasıl açıklayacaksın?
- Hormonal bozukluk (gülüyor). Hormonlu gıdalarla beslenmesinler, organik beslensinler.

Yaşlı çapkınların sorunu hormonal

Haberin Devamı

KADIN DİYALOGLARINI KADINLAR VE GAY’LER DAHA İYİ YAZIYOR
“Olur Olur”dan bahsedelim biraz. Ve filmde oynadığın karakterden?

- Ali bayağı loser bir adam. Bunun bir platonik aşkı var. Yarım akıllı olduğu için ona takılmış kalmış. O kız da Ferhat diye daha yakışıklı başka bir adama meyilli. Allah da Ferhat’ı sanki bu bizim Ali kendini kötü hissetsin diye yollamış. Ali’nin bisiklet aldığı gün o araba alıyor. Motor kullanıyor, iyi basket ve futbol oynuyor, yakışıklı, saçları var, zengin, kabiliyetli...

Araya gireceğim. “Saçları var” diyorsun. Sen bu dazlaklığı çok sevdin.
- Evet, çok hoşuma gidiyor.

Halbuki herkes gibi sen de ektirebilirdin. Ben seni ilk tanıdığımda bayağı saçlı bir adamdın sen.
- Yok o kadar değildim. Eczanelerde satılan pudra gibi dökülen şeylerden kullanıyordum. Sen beni bir de yağmur da görseydin. Yandan doğru siyah siyah akan damlalarım oluyordu.

Yine de ektirme yolunu seçebilirdin?
- Çok doğal gelmiyor bana ekilenler. O yüzden ben de kazıttım. Kafa yapım da iyi çıktı neyse ki, bilmiyordum böyle olduğunu. Bir kazıdım baktım ki kafa yapısı gayet güzel, Brezilyalılarınki gibi. Kafatasımdan kurtardım durumu.

Neyse araya girdim, çıkıyorum. Ali’ye dönelim.

- Kendini kıza beğendirmek için olmadık şeyler yapıyor. İngilizce şarkılar yazıyor falan. Derken Onur Buldu’yla Şinasi Yurtsever’in canlandırdığı karakterler hayatına giriyor. Onlar Ali’yi daha sosyal, daha olmuş bir adam haline getirirken hayatını mahvediyorlar
aslında. İşin komedisi de oradan başlıyor.

Eşin Aylin Kontente’nin de ufak bir rolü var filmde...
- Karıma bunun için bir kez daha çok teşekkür ediyorum. Gerçekten asla oynamayacağı minnacık bir rolü benim hatrım için oynadı. Bana torpil yaptı.

Niye daha fazla rol yazmadın onun için peki?
- Kadın diyaloglarını, erkek diyalogları kadar iyi yazamıyorum. Kadın diyaloglarını kadınlar ve gay’ler çok daha iyi yazıyorlar.

Filmin adı neden “Olur Olur”?
- Bir sürü isim önerdiler. “Bu olur mu?” “Olur” diyorum ben. “Bu olur mu?” “O da olur” diyorum ben. Olur olur olur olur. Bir baktım ki çok kullanıyorum. Çok da motive ediyor, umut veriyor. Olur yani. Asu Maralman’ın söylediği “Olur Olur Bal Gibi Olur”u da Ayça Varlıer çok güzel yorumladı bu arada...

Yazarın Tüm Yazıları