Tweet atarak hiçbir şey değişmez

Fırat Tanış hep güzel işler yapar ve ne güzel ki biz o işlerden hemen sonra bir araya gelir sohbet ederiz. Bu kez de “Öğrenci İşleri” filmi için buluştuk Fırat’la. Filmi konuşurken son günlerin gündeminden; Su Kutlu’nun diziden kovulması olayından da söz etmeden geçmedik.

Haberin Devamı

* “Öğrenci İşleri” vizyonda, konuşacağız. Ama önce konserlerinden bahsedelim.

- Bu memlekette konserden kasıt barda, içkili mekânlarda cover çalmaksa, ben dinleti demeyi tercih ediyorum tabii ki. Sen kendi besteni çalarken, sana peçete sıkıştırıp başka şarkılardan istekte bulunan birileri olmuyor o zaman.

* Bunu, yani dinleti tarzı işleri yapabildiğin yerler var mı?


- Kadıköy’de bu işleri yapabildiğim çok güzel mekânlar var.

* Onun için mi buraları tercih ediyorsun? Cihangir’den uzaktasın genelde?

- Üşeniyorum oralara gitmeye. (Gülüyor) Bu kadar dip dibe yaşamanın da bir anlamı yok bence. Biraz dışarı çıkmak, başka semtlerde gezmek, insana değmek lazım.

* Bu iş ortamlarından uzak olmanın dezavantajlarını nasıl dengeliyorsun?

- Bu büyük bir avantaj bence. Özel hayatım bana ait, rahatım. İş olduğunda da herkeste telefonum var, arıyorlar, ben de gidip buluşuyorum.

* Ama masa başında, rakı sofrasında da bir sürü iş bitiriliyor!


- Enteresan gelecek belki ama ben hiç öyle masa başında iş halletmedim. Yanlış bir şey mi yaptım acaba?

İÇKİ İÇMEMEK ÇOK HAVALI BİR ŞEY

* İçki dedin de, sen bağımlılıktan kurtulalı bayağı oldu. “Artık tamam, bu işin üstesinden geldim, yendim” diyor musun?


- İçkiyi bırakalı altı yıl oldu ama bu iş öyle belli bir zaman geçince iyileştin, bitti denilecek bir şey değil. Bir kere bağımlılık tıpkı şeker, kalp gibi bir hastalık. Hasta ömür boyunca kendine dikkat etmek ve bu hastalık bazında bir hayat inşa etmek zorunda...

* Aklına geliyor mu arada?


- Yok, gelmiyor. Arada içen arkadaşların yanına gidiyorum ama tabii.

* Sosyal içicilik de mi yapamıyorsun?

- Yok, hayır.

* Ben içki içmem ama geceleri çıktığımda içenlerin yanında kendimi eğlenmesini bilmeyen bir uzaylı gibi hissettiğim oluyor.

- Hiç öyle değil, içki içmemek çok havalı bir şey. Ben de çok içen insanlara ayak uyduramıyorum çoğu zaman.

* Son görüşmemizde kızın Zeynep doğmamıştı, sen baba adayıydın. Şimdi Zeynep kaç aylık oldu?


- 10’unca aya giriyor. Bütün bebekler gibi çok tatlı, büyüyor. Beklediğimden çok daha üstün ve güzel bir şeyle karşı karşıyayım.

ÇOCUK ORTAK SORUMLULUK

* Yeni baba olan erkeklere sorulan klişe sorudur; altını değiştiriyor musun, gazını çıkarmasına yardım ediyor musun?


- Herhalde yani. Bunları yapmayan erkekler geçmişte kaldı. Emzirmek dışında her şeyi yapıyorum. Yapılmalı da. Çocuk, ortak bir sorumluluk.

* Doğuma gireceğim diyordun, girdin mi?

- Tabii, eşimin yanında olmak çok güzeldi. Rahat bir doğumdu ve ben çok sakindim.

* Zeynep için nasıl bir gelecek hayal ediyorsun? Ne yapsın istersin?

- Canı ne isterse onu yapsın. Bunu kimseye ihtiyaç duymadan yapsın ve sorumluluğunu taşıyabilsin. Allah korusun çok istiyor diye “Baba beni bırak uyuşturucu batağında kaybolmak istiyorum” da demesin tabii. Ama hayatındaki seçimlerde serbest. Futbol oynayabilir, oyuncu olabilir. Bir gün eve “sevgilim” dediği Ayşe diye biriyle de gelebilir.

* Ne yaparsın böyle bir durumda?


- Başımın üstünde yeri olur Ayşe’nin de. Zeynep’in değer verdiği herkes, her şey kabulümdür. Bir gün çarşafa girmiş halde de gelebilir. Bu da başımızın üstünde. Yeter ki adaletli olsun, içinde olduğu durumu kimseye ihtiyaç duymadan anlatabilsin.

* Zeynep’i büyütürken en çok nerede zorlanıyorsun?


- Uyku eğitiminde zorlanıyoruz. Bebeğin bir süre sonra kendi odasında yatma alışkanlığını edinmesi lazım. Onun ağlamasına, yalnız kalmasına katlanmak zorunda kalıyoruz, içimiz gidiyor ama.

* Albüme gelelim. En son biz konuşurken “İblis” olacaktı albümünün adı, sonra değişti “Mor Rüyalar” oldu. Neden?


- “İblis” olsa “Bu adam kafir, şöyle, böyle” diye saçma yorumlar gelecekti, uğraşmak istemedim. Zeynep de var hayatımda, hadi gelin üstüme, heyt, hüyt yapmak istemedim. İslam edebiyatında şeytan üzerinde anlatımlar var diye anlatmak isterdim ama bunları konuşacak mecra yok, uğraşmayayım dedim.

* Müzik mi oyunculuk mu desem müzik diyecekmişsin gibi geliyor bana, yanılıyor muyum?

- Müziği çok seviyorum ama müzik konusunda kariyer kaygım yok. Uzun zamandır müzikle ilgili bir şey yapmadığımı gördüm, albümle birlikte daha çok çalışmaya başladım. Müzikle daha çok zaman geçiriyorum artık.

* Geçtiğimiz günlerde 23 Nisan’ı kutladık, neler diyeceksin bu özel günle ilgili? Neşe doldun mu sen de?

- Bu tabii ki çok özel ve anlamlı bir gün. Ama ben genel bir şey söylemek istiyorum, Türkiye’de çocuklara gerekli önemin gösterilmediğini düşünüyorum. Son dört yılda 180 bin çocuk gelin var. Milyonlarca çocuk işçi var bu ülkede. 2 aylık bebek, annesiyle hapse girecek. Çocuk hapishanelerinde çocuklar tecavüze uğruyor. Hangi 23 Nisan’dan bahsediyoruz?

* Sosyal medya haksızlıklara karşı durma konusunda sence ne kadar etkili?

- Son iki yılda tweet atarak hiçbir şey olmadığını gördüm. Bazı şeyleri çok fazla tüketmek itibarsız, önemsiz hale getiriyor. Bir şeyi değersizleştirmek istiyorsan her gün konuş, yaz onun hakkında.

Haberin Devamı

SU’YA YAPILAN MOBBING

Haberin Devamı

* Su Kutlu bar kavgası nedeniyle oynadığı diziden atılınca sen Twitter’dan hayli sert çıktın. Hatta yönetmen Mustafa Şevki Doğan’ı mobbing yapmakla suçladın!

- Bu, Allah’ına kadar mobbing. Buna başka ne denebilir? Birincisi ortada yasa diye bir şey var. Bu durumdan şikayetçi olanlar varsa, dava ederler, olay mahkemeye taşınır. Sana ne oluyor? Orada durum ne olursa olsun kızın yaşındaki insanın yanında olmaktır doğrusu. Gonca Vuslateri’nin de başına gelmiş benzer bir şey.

* Evet, karavanda öpüştü diye diziden çıkarmışlardı.

- Yahu size ne! Özel hayat nedir arkadaş? Oyuncu icracı, sanatçıdır, eser sahibi değildir. “Özel hayata dikkat edeceksin” dediğinde bu ticari anlaşmayı geçer, kölelik anlamına gelir. Bu örnekte arkadaş işini mi aksatmış? Bu memlekette erkekler her türlü hakkı kendilerinde görüyorlar. Ben o kızı tanımıyorum bile ama o gencecik kız da Gonca da kendilerine bunları yaşatanları mahkemeye verip donlarına kadar almalılar.

* “Öğrenci İşleri”, “Hababam Sınıfı” tadında bir sinema filmi olmuş. Sen neden bu projede yer aldın?

- Neden Türk sinemasının 100’üncü yılında “Hababam Sınıfı” açık ara birinci, neden Kemal Sunal’a çok gülüyoruz, neden Münir Özkul’un yeri başkadır, neden Şener Şen’in filminin bilmem kaçıncı izlemesinde aynı hisleri duyarız? Çünkü o dönemde yapılan eserlerde akıllı bir sentez var. Kemal Sunal çağdaş bir İbiş, Münir Özkul çağdaş bir meddah, Şener Şen ve İlyas Salman bir Hacivat Karagöz. Bunlar genlerimize işlemiş, geleneksel motifler. Buna çok kıymet veriyorum. “Öğenci İşleri”nin mizahı da bu çeşit olduğu için yer almak istedim.

* “Hababam Sınıfı” filmlerinde seni en çok etkileyen karakterin oyuncusu kimdi?


- Adile Naşit. O anaç, o şefkatli, müşfik, anlayışlı kadın. Kimseyi ayırmayan, tam bir toprak, belki de o filmdeki Anadolu’ydu Adile Naşit.

Haberin Devamı

LÜTFEN SİNEMAYA GİDİN

* Okula girip “burası asgari ücret kokuyor” diyebilen kötü, rezil bir adamı canlandırıyorsun “Öğrenci İşleri”nde. Nasıl katlandın ona?

- İsmet, öz evladın olsa sevilmeyecek bir adam. Memlekette hiç örneği yok böyle bir adamın. Öyle zorlandım ki oynarken! Aklı parada pulda olan, her yeşilliğe AVM dikmek isteyen bir müteahhit, üçkağıtçı işadamları olmadığı için ülkemizde, çok zorlandım, çok. (Gülüyor)

* Var mı son olarak söylemek istediğin bir şey?

- Rol arkadaşım Murat Akkoyunlu’dan alıntı yapacağım; sinema sinemada izlenir, lütfen sinemaya gidin.

Yazarın Tüm Yazıları