Karınca adamın öğrettikleri

Ertuğrul Özkök yazdı, Tansu’nun suda boğulmaktan son anda kurtardığı ağustos böceğini.

Haberin Devamı

İşte bir ağustos böceğinin, bir karıncanın, bir küçük sineğin nefesini hissedebilmek, onun gözünden dünyayı görmek, empati kurabilmek böyle bir şey.
Marvel’ın yeni filmi Ant-Man’in olayı da bu.
Karınca Adam’ın bir karınca boyutuna geldiğinde yaşadıklarını, hissettiklerini gördükten sonra, bastığınız yerde karınca, böcek var mı diye daha bir dikkatli olacağınıza şüphem yok.
Lavabodaki küçük sinek, suyu açtığınızda akıntıya kapılıp ölür mü diye düşünecek, belki de musluğu açmadan onu oradan almak için uğraşacaksınız.
Ben bu bilinçaltına sinyaller gönderen gizli öğretilerinden dolayı pek bir sevdim Ant-Man filmini.
Ant-Man, Marvel’ın en sempatik ve mütevazı kahramanlarından biri bence.
Film genel anlamda eğlenceli de üstelik.
Marvel filmlerinin olmazsa olmazı ek sahnelere gelince.
Film bitince hemen koltuğunuzdan kalkmayın, bekleyin, geliyor, hem de bir değil iki tane.

Haberin Devamı


Volkan’la güzel bir karşılaşma


Bayramda küsler barışırmış gerçekten de. Bayramın ikinci günü Bodrum’dan İstanbul’a dönüş uçağında karşılaştık Volkan Demirel’le.
Antrenmanlara bir günlüğüne ara verildiği için ailesinin yanına gitmiş, kampa geri dönüyormuş.
Detaya girmeme gerek yok, sosyal medya üzerinden hoş olmayan sözler sarf edilmişti. Hayvanlar söz konusu olduğunda kendimden geçiyorum ben.
Volkan’ın bir çıkışına verdiğim ani cevapta biraz abarttığımı kabul etmeliyim.
Volkan’ın ve ailesinin hayvanları çok sevdiklerini sonradan da olsa öğrenmiştim ama bir türlü doğru iletişimi kuramamıştık.
Havaalanında güzel bir karşılaşma, samimi bir sohbet oldu.
Kırgınlıkları sildik attık, unuttuk gitti.
Belli mi olur, belki ileride hayvanlar yararına bir Haçiko etkinliğinde bir araya geliriz.


TEM’de tatilcilere taşlı saldırı!

Hayatlar Bodrum, hayaller İstanbul.
Yok yok yanlış okumadınız, gerçekten de böyle.
Bayramın birinci günü Bodrum’da İstanbul’un hayalini kurarken buldum kendimi.
Tatile değil, konserim var diye gidiyordum Bodrum’a ve kabus uçakta başladı.
Şunu gördüm; bir saat boyunca ara vermeden çığlık çığlığa ağlayabilen çocuklar var!
Kemere alerjileri var bunların, takar takmaz başlıyorlar yaygaraya, çıkarana dek susmuyorlar.
Uçaktan kafam şişmiş halde, can havliyle kendimi dışarı attığımda kapıda beni fırın havası karşıladı.
Sıcak, çok sıcak.
Ve Bodrum yolu; yağmurlu bir günde, iş çıkış saati İstanbul gişeler!
Yani ilerlemiyor.
Düşündüm ki; herkes buradaysa, İstanbul ne de güzel, bomboştur şimdi, hem de püfür püfür esiyordur, ağlayan çocuklar da Bodrum’a geldiğine göre sessizdir, sakindir.
Beynimde bunlar dönüp dururken bayramın son günü bir Zaytung haberi okudum, güldüm ve her şakanın içinde biraz gerçek olduğuna iyice emin oldum.
Şöyle yazıyordu; “İstanbul’a dönüş yapan tatilcilere TEM Çamlıca gişelerinde taşlı saldırı; gelmeyin lan!”

Yazarın Tüm Yazıları