Aşkı öldüren kaybetme korkusudur

“Masumiyet” filmi ve “Şaşıfelek Çıkmazı” dizisiyle pek çoğumuzun hayatında iz bırakan Derya Alabora, yaz aylarını çalışarak geçirdi; tam üç sinema filminde rol aldı. Kendisini biraz olsun dinlenmek için gittiği Bodrum-Gümüşlük’te yakaladım. Söz hayalindeki rollerden, oyunculuktan açıldı, Uğur Yücel’e, aşka, yaşamdaki önceliklerin kadar uzandı. İşte o sıcak sohbetten geri kalanlar...

Haberin Devamı

Bodrum-Gümüşlük gibi bir yerde deniz ve doğayla iç içeyken bu soru saçma aslında ama sorayım yine de; nasılsın bu aralar?
- Çok iyiyim. Bu yaz üç filmde rol aldım.

Hangi filmler onlar?
- Çiğdem Vitrinel’in ikinci filminde küçük bir rol aldım. Mustafa Haktan’ın ilk filmi “91.1”de oynadım. Bir de Gupse’nin (Özay) senaryosunu yazıp Hakan Algül’ün çektiği BKM filmi “Deliha” var.

Geçen gün “Deliha” ekibiyle çekimlerin bitişini kutladınız. Ben de oradaydım, herkes çok neşeli, mutlu ve tatmin olmuş görünüyordu. Nasıl bir film oldu “Deliha”?
- İlk kez başrolü kadın olan bir komedi çekildi, bu nedenle çok önemsiyorum. Kadına değer verilmeyen bir toplumuz. Komedilerde de bir maçoluk hakim, niyeyse hep maço kültürüne gülüyoruz.


Aşkı öldüren kaybetme korkusudur

Güçlü ve ayakları üzerinden duran bir kadın olarak, bu kültürle nasıl mücadele ediyorsun?
- Bazen bazı şeyleri üstünden akıtıyorsun, bazen kavga ediyorsun.

Senin yumuşacık bir kalbin olduğunu, hoş sohbetini ben biliyoruz. Ama uzaktan soğuk göründüğünü düşünenler de yok değil...

- Haklısın. Beni tanımayanlar sert bulur, aslında tam tersiyimdir. Küçükken utangaç bir çocukmuşum. Utangaç insanlar kendilerini ele vermemek için daha sert görünürler. Biraz da karakter yapısıyla birleşince uzaktan “ulaşılmaz” gibi bir algı bırakabiliyorum. Tabii ilk
rollerimin de etkisi vardır. “Masumiyet” o kadar sert bir filmdi ki, seyirci bu kadar sert, küfreden bir kadın karakterle ilk kez karşılaşıyordu.

İnsanların seni hangi rolle tanıyıp akıllarında tuttuklarını düşünüyorsun?
- Sinema seyircisi az olduğu için daha çok “Şaşıfelek Çıkmazı” dizisiyle tanındım. “Masumiyet”tekine tamamen zıt bir karakterdi.

Aşkı öldüren kaybetme korkusudur

Komedi mi dram mı? Hangisi senin için daha kolay?
- Komedi oynamak zor şey. İyi bir komedyen, her rolün altından kalkabilir bence. Dünya starlarına bak, hepsinin çok iyi komedi oynadığını görürsün.

Oynadığın karakter senin günlük hayatına ne kadar hükmediyor, ne kadar sende kalıyor?
- Ben rolümü içselleştiren bir oyuncuyum, ama hayatımı rolümle yaşamam. O duyguların sende kalması şizofrenik bir şey olur.

BENİ BIRAKSAN SABAHA KADAR DANS EDERİM
“Utangaç bir çocuktum” dedin. Nasıl bir utangaçlıktı bu?

- Evet ama serseriydim de... Bahçelere dalardım, ağaçlara tırmanırdım, gül çalardım.

Çocukken oyuncu mu olmak istiyordun?
- Aslında hep dansçı olmak isterdim. Oyuncuyum ama beni bıraksan hâlâ sabaha kadar dans edebilirim. İnsanın iç enerjisiyle ilgili bir şey bu.

Aşkı öldüren kaybetme korkusudur

Oyuncu eğitmenliği yapıyorsun. İyi bir oyuncuyu gözünden anlar mısın?
- Bir öğrenci kapıdan içeri girdiğinde anlıyorum hem de...

Nasıl? Daha mı rahat oluyorlar?

- Tam tersi. Bence utangaç insanlardan daha iyi oyuncu olur. Duygularını içinde biriktirmen gerekir ki zamanında onları kullanabilesin. Dünya starlarına, Türkiye’deki önemli oyunculara bak; hepsi içe dönük, kendi dünyalarıyla ilgili insanlardır. Bir de bir aura lazım tabii. Derinlik olması gerekir bir sanatçıda. Derinlik olmazsa o insan göürünmez, ışık saçmaz.

Mimar Sinan üniversitesi’nde hocalık yaptın, şimdi Ekol Drama’dasın.
- Hocalığı çok sevdim, çok şey kattı bana.

Oyunculuk öğretmek zor mu?
- Oyunculuk kendini tanımak, duygularını çıkarmakla ilgili bir iş... Benim derslerim zor, çünkü duygularınla karşılaşmak zor şu hayatta. İnsan kendisiyle karşılaşmak, hesaplaşmak istemez çoğu zaman. Ama oradan da iyi şeyler çıkar. Sonunda oyuncu olmasan bile oyunculuk dersi almak faydalı. Çünkü insana kendini tanıma fırsatı veriyor. Bir kadın bana gelip “Hayatta ilk kez hayır demeyi öğrendim” demişti.

Aşkı öldüren kaybetme korkusudur


AŞKI SADECE GÜZEL İNSANLAR YAŞAMIYOR
Güzel kız, yakışıklı erkek, artık yıldız oluveriyor. Sektörün bu kadar şekilci olmasını nasıl değerlendiriyorsun?

- Sinema ya da televizyon çoğu zaman ticari bir şey. Ama Ertem Eğilmez bunun formülünü çözmüş. Arkada Münir Özkul, Adile Naşit; müthiş bir oyuncu kadrosu var. Önde de bir güzel adam ve kadın... Böyle olunca seyirciye geçen duygu daha doğru oluyor. Biz hayatı yansıtıyoruz, hayatta herkesin güzel olduğu bir ortam yok. Aşkı da illa güzel insanlar yaşayacak diye bir durum söz konusu olamaz. Amerikan sinemasında da çok güzel oyuncular var ama yetenekliler de... Amerikan sinemasında bizde olduğu kadar manken görmezsin.

Magazinle aran nasıl?
- Özel hayatımın detayları bana kalsın istiyorum. Magazin benim ağzımdan çıkmayan bir şey yazdığında geride kapanmayacak yaralar bırakabiliyor. O yüzden kontrolüm dışında gelişen kısmından uzak durmak istiyorum.

Uğur Yücel hem senin hem de bizim hayatımızda çok önemli bir insan, değerli bir sanatçı. Onunla ilgili birkaç cümle alsak senden...
- Uğur çok özel bir insandır gerçekten... Çok yeteneklidir. Ama başka bir ülkede yaşasa çok daha üretken olabilirdi diye düşünüyorum. Ülkemizde ticari işler daha çok destekleniyor, derinlikli anlatımlar ise kabul görmüyor. Bunlar “sanat filmi” diye bir kenara itiliyor. Uğur’un bundan sonra da çok iyi filmler yapacağına eminim.

Astroloji ve enerji çalışmaları nasıl gidiyor?
- Enerji hepimizin hayatında çok önemli. Kuantum fiziği ve paralel evrene de ilgim var. Tek başımıza dünyada olmak tuhaf geliyor. Doğum tarihlerimizin karakterlerimizi etkilemesi saçma değil bence... Neden olmasın diye düşünüyorsun. Astroloji Rusya’da okullarda okutulan bir şey sonuçta.

Aşkın tanımı desem...
- İki enerjinin karşılaşması. Birbirinin çekim alanına giriyorsun ve bunun mantığı, açıklaması asla yok. Hayatta bu karar dert varken sabahtan akşama kadar aynı insanı düşünebiliyorsun. Kurtulana kadar çok acayip bir şey...

Kurtulmak derken...
- E aşk biten bir şey tabii.


Aşkı öldüren kaybetme korkusudur

Ömrü üç yıl mı gerçekten de?
- Aşkına göre değişir. Bence çekim alanını kaybetmeden yedi yıl sürebilir. Sonra sevgi gelir arkasından. Yeniden aşık olabiliyorsun o zaman... Ama müthiş bir enerji. Aşksız yaşanmaması gerek.

Aşkı öldüren ne peki?
- Aşık olduğun gün kaybetme korkusu da başlıyor ve bu nedenle aşkı olması gerektiği gibi yaşayamıyorsun. Oysa bir bıraksan nerelere gider kimbilir.

Sen aşık olduğunda ne yapıyorsun?
- Şiir yazıyorum. Kimsenin görmediği şiirler (gülüyor).

Aşkı öldüren kaybetme korkusudur

GERÇEKTEN AŞIK BİR ADAM KADINI KISITLAMAZ
Hayalindeki roller neler?

- Shakespeare’in bütün kadın karakterlerini oynamak isterdim. Daha yere inecek olursam Kate Blanchett ve Meryl Streep’in canlandırdığı karakterleri oynamak ne güzel olurdu.

Röportaj öncesi Grace Kelly’nin hayatını konuşuyorduk. Bir kadının birlikte olduğu erkek için kariyerinden vazgeçmesine nasıl bakıyorsun?
- Ben vazgeçmem. Bunun bencillik olduğunu düşünüyorum. Gerçek bir aşksa eğer yaşanan, adamın bunu talep etmemesi lazım zaten. Karşındakini mutlu eden, besleyen bir şeyi ondan alamazsın. Büyük haksızlık...

Hangi oyuncuları beğeniyorsun?
- Okan Yalabık, Demet Evgar, Şebnem Bozoklu, Serdar Orçin iyi oyuncular. Erkan Avcı ve Erkan Kolçak da hem öğrencilerim hem de çok yetenekliler.

Yeni nesil oyuncuların en büyük hatası ne?
- Oyunculuk uzun bir yol, her oynadığın karakter sıfırdan başlamana neden olur. Bu işte “oldum” diye bir şey de yoktur. “Oldum” dediğinde bitersin zaten. Her an açsındır ve beslenmen lazım.

Bu işte alaylı olunur mu?
- Tabii ki olunur. Okul bazen de kötüdür zaten.

Neden o?
- Eğitimin seni açması lazım. Kötü eğitim oyuncuyu kalıba sokar, yaratıcılığını kısıtlar.

Aşkı öldüren kaybetme korkusudur

ÇOCUĞUM BANA ROL VERİR Mİ BİLMEM
Nasıl bir annesin?

- Çok anaç... Çocuğuma çok düşkünümdür, kollayıcıyımdır.

Can’ı büyütürken işinden feragat ettin mi?
- Bir iki sene çalışmadım ama dublaj yapmaya devam ettim. Bana çalışmamak, işinden vazgeçip sadece anne olmak da doğru gelmiyor. Kendinden asla vazgeçmeden ikisini bir arada götürmen lazım.

Anne olarak takıntıların var mıydı?
- Kaybetme korkusunun devreye girdiği zamanlar oldu tabii. Ama mantığımla kısa sürede kendimi toparladım.

Can şimdi kaç yaşında?

- 29... Babasıyla birlikte film çektiler biliyorsun. Şimdi de Uğraş’la birlikte “Ulan İstanbul”un senaryosunu yazıyorlar.

Belki bir gün Can’ın çektiği bir filmde oynarsın?
- Bilmem. Çocuklar annelerine rol verirler mi bilmiyorum (gülüyor). Bir de bence herkesin alanı ayrı olmalı. Ailelerin aynı projede olmasına hep karşıyımdır.

KADIN YAŞLANDIKÇA DEĞER KAYBEDİYOR
Estetiğe nasıl bakıyorsun? Estetikli oyuncu olmak konusunda ne düşünüyorsun?

- Gayet iyi bakıyorum. Ama çok dikkatli olmak lazım. Kamera öyle bir şey ki yüzüne yaptırdığın her şeyi algılıyor, yansıtıyor. Tabii mutlaka bir şeyler yaptırmak lazım. Çünkü erkek yaşmandıkça, yüzündeki çizgiler arttıkça değer kazanıyor. Kadınlarda ise zaman geriye işliyor, değer kaybediyor. Bu nedenle estetiğe karşı değilim.

Yazarın Tüm Yazıları