Eğitimdeki değişimler

Biliyorum “eğitim yaz boz tahtası oldu” sözü Milli Eğitim Bakanlığı yetkililerinin pek de hoşuna gitmiyor.

Haberin Devamı

Çünkü eğitimin yapısı gereği değişmesi gerektiği, bunun da kötü bir şey olmadığı düşüncesindeler. Tabii eğitimde değişimler olmalı, yüzyılın, bulunduğu ortamın gereklerine uymalı, teknolojiyi içine almalı, yeni neslin öğrenme şeklini etkilemeli ama hep aynı sorunların etrafında da dönmemeli. Örneğin siyasetle bu kadar içiçe olmamalı, bakana, başkana göre değişmemeli.
20 yılda 11 Milli Eğitim Bakanı koltuğa oturursa, üstelik gelen her bakan kendi bildiği doğruyu bilimsel bir araştırma ve altyapı olmadan uygulamaya kalkarsa temel eğitimin unsurları farklılaşır.
5 farklı YÖK Başkanı ve ÖSYM Başkanları sınav sistemi ve katsayılarla sürekli oynarsa, üstelik sınava giren öğrenciler de bütün bunlardan son anda haberdar olursa yükseköğretim yeniden sorgulanır.
15 günde çıkarılan 8 yıllık zorunlu eğitim yasasını yok etmek üzere yerine getirilen 4+4+4 de aynı hızla gündemimize oturur; okullar, öğretmenler, öğrenciler, veliler ne olduğunu bilmediği sistemin içine çekilirse, altyapı hazırlıkları yapılmadan getirilen yeni duruma ayak uydurmaya çalışırsa işler pek de yolunda gitmez.
Ortaöğretime giriş sistemi sürekli değişirse bir sınavlık giriş sistemi OKS, 3 sınavlık SBS’ye, ardından iki aşamalı sınav TEOG’a dönüşürse neredeyse 2-3 yaş arayla her çocuk farklı bir yöntemle liseye girerse, daha doğrusu eğitim sistemimiz sınavlar üzerine kurulursa 20 yılda bu konuda çok fazla ilerlediğimizi kimse iddia edemez.
Dünya 0-5 yaşın çok önemli olduğu ve okul öncesi eğitimin çocuğun gelişiminde büyük rol oynadığından hareketle bu alana eğitim yatırımı yaparken biz geriye gidiyorsak şapkayı önümüze koyup biraz düşünmemiz gerekiyor. Üstelik 32 yıl süren bilimsel araştırmalara sahip Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, Prof. Dr. Sevda Bekman, Prof. Diane Sunar gibi bu alana adını altın harflerle yazan akademisyenlerimiz varken.
TIMMS, PISA gibi ezbere değil, okuduğunu anlamaya, yorumlamaya dayalı uluslararası araştırmalarda listenin sonlarında ülkemizin adını görüyorsak bunun nedenini sorgulamak yerine eleştirilere gözümüzü kapatıyorsak eğitim yaz boz tahtasına dönmüş demektir.
Kopya ve şifre skandalları eğitim tarihimizde yer alırken, çocuklarımız 4 seçenekli şıklar arasında doğru cevabı ancak bulabiliyorsa eğitimde bir arpa boyu yol alamamışız demektir.
Her ne kadar iPad’li, akıllı tahtalı eğitimlerle caka satarken öğretmensiz okullarımız, birleştirilmiş sınıflarımız varsa hiçbir aşama kaydedememişizdir.
Felsefe eğitiminin, müzik ve sanat eğitiminin gerilerde kaldığı, din eğitiminde ders ve okul sayısının arttığı bir ülkede geleceğin eğitimini gerçekleştirdiğimizi kimse iddia edemez.
20 yılda iyi şeyler de oldu. Örneğin, 100 kişilik sınıflar 30-40’a çekildi. Öğrencilere kitaplar bedava dağıtılıyor. Özel okullara gitmek isteyenlere küçük de olsa teşvik veriliyor. Okullara süt dağıtımı yapılıyor. Ücretsiz takviye kurslarından isteyen yararlanabiliyor. Her ile üniversite açıldı, isteyen ve biraz da parası olan üniversiteli olabiliyor. Tabii ki bunları gözardı edemeyiz. Ancak tüm bu olumlu gelişmeler, eğitimdeki yap bozların öğrenciler üzerindeki olumsuz etkilerini silmeye yetmiyor, yetemiyor.

Yazarın Tüm Yazıları