Sıkılmaya vakit kalmadı

Sıkılmanın kıymeti üzerine çok kitap var. Edebiyat sokakları, sıkılıp duran kahramanlarla dolu. Sanat yapan, icat eden insanlara dikkatle bakınca sıkıntı tozunu görürsünüz üzerlerinde.

Haberin Devamı

Canları olup bitenden ya da olup bitmeyenden o kadar sıkılmıştır ki, bir şey yapmaları neredeyse zaruri hale gelmiştir.
Kendilerini oyalamaya, yokluğa bir şey çıkarmaya mecbur kalmışlardır.
Ben sıkılmaya dikkat ediyorum. Oğluma da sıkılması için bol vakit veriyorum.
Yazarların çocukluklarını anlattıkları bir kitap okuyorum. Çocukluk zaten hayatın en romantik dönemi. Bir de üzerine yazarlık eklenince, sayfalardan börekler, kardeşler, mahalleler, baba bıyıkları, anane kokusu taşıyor.
Bir çocuk, ilk üç yılı silinmiş hafızasıyla, geleceğine neler taşır merak ediyorum. Neyi nasıl kaydeder... Özlemini çeker, iç çeker, iç geçirir, içlenir... Merak ediyorum işte.
Kendi Ankara’da geçmiş çocukluğumun, hatırladığım bölük pörçük parçalarından bir kolaj yapıp baktığımda, en kıymetli zamanlarımın sıkıldığım zamanlar olduğunu görüyorum.
Her şeyin arasındaki boşluk sıkıntı. Hayat oradan hava alıyor. Ne saçmalıyorsun sen demeyin. Açın bakın, can sıkıntısının çok kıymetli bir zaman olduğunu anlatıyor son zamanlarda akademisyenler, araştırmalar, kitaplar.
Ne yazık ki, artık canımız eskisi kadar sıkılamıyor. Bizi oyalamak için bir sürü şey icat oldu. Mesela, cep telefonu.
Bir kafede oturup, ağız tadıyla sıkılamıyorsun. Ya da uzun bir tren yolculuğunda. Ya da annenin salonunda.
Halbuki eskiden ne sıkıcıydı bunlar. Şimdi Instagram’da, tanıdık tanımadık başkalarının, sabah kahvaltısına, ne giydiğine, ne dinlediğine, nereye gittiğine filan bakarken, geçip gidiyor zaman.
Edward Hopper’ın “Nighthawks” (gece kuşları) resmini çok seviyorum. Amerikan diner’ları da sıkılanların yeri mesela. Gece gece ne güzel sıkılınır öyle bir yerde düşünsenize.
Denilecek tek kelime kalmamış bir oda gibi. Susup için için sıkılmak. Özlüyorum o duyguyu.
Merve de öyle bir fotoğraf çekmişti. Güneş batarken bir benzincide, arabasına dayanıp sıkılan, hatta içi sıkılan Elvan’ı ne güzel çekmişti. Hayatımda içinde olmayı en istediğim fotoğraf o, niyeyse. Ben yaslanıyor olmak isterdim o arabaya.
Edward Hopper’ın diner’ında da, resimde sırtı dönük oturan fötr şapkalı adam olmak isterdim.
Kıymetini bilirdim o sıkıntının ben. Hemen gider bir şarkı yazardım evimin mutfağında çay kaynarken.

Yazarın Tüm Yazıları