‘I hear you’ yani ‘dediğini duyuyorum’

Bizim buralarda konular tartışılırken dikkat ediyorum, herkes kendi sesini git gide açıyor. İlle de benimki duyulsun. “Benim sesim baskın gelsin”ciyiz.

Haberin Devamı

Çoğu zaman karşımızdaki konuşurken onun sesini televizyon gibi kısıyor, bir sonraki cümlelerimizi diziyoruz kafamızda. O yüzden dikkat edin, biri sizi dinler gibi yaparken, gözleri böyle ölü balık gibi mat oluyorsa kendi bir sonraki cümlesini düşünüyordur.
Hâl böyle olunca da, kimse kimseyle bir şey konuşmuyor oluyor. Diyalog değil, monolog deniliyor böylesine. Özellikle, bu güzel ve yalnız ülkede konuş konuş bitmeyen siyasette bu böyle. Herkes kendi diyeceğini bağırıyor. Karşı taraf diye bir şeyi kabul etmiyor.

Devlet büyüklerinden aile büyüklerine her yerde tema bu olunca, insana iki seçenek kalıyor. Ya git gide bağırarak sesini kısacaksın ya da sesini kesip oturacaksın. İlki yorgunluk, ikincisi korkaklık. Seç bakalım, yorulacak mısın korkacak mısın?

Haberin Devamı

Halbuki İngilizce’de inanılmaz güzel bir cümle var. Adı: I hear you. “Seni duyuyorum” demek. Aynı fikirde olmayanlar tartışırken bu lafı kullanıyor. Peki ne demek ‘seni duyuyorum’?
Kendi fikrim bu değil ama seninkine de sağır değilim, demek istediğini duyuyorum ve kabul ediyorum. Senin dediğinde de bir geçerlilik, bir bakış açısı var evet. Ben böyle düşünmesem de, sen böyle düşünmekte ve bunu dillendirmede serbestsin. Rahat ol. Çünkü biz bir diyalogdayız ve ben seni anlıyorum. En önemlisi senin benimkinden farklı olan bu düşüncene saygı gösteriyorum” demek. Ne kadar çok şey demekmiş değil mi?

Bazı dillerde bazı kelimelerin olması, oranın düşünce şeklini ve dolayısıyla kültürünü belirliyor. Dil bu kadar güçlü bir şey. Bir cümle söylüyorsun, tercümesi yok, ve o kültürün DNA’sına işliyor.
Tartışmaları empati dolu olunca, gerginlikleri de azalıyor. Yorulmak ya da korkmak zorunda kalmıyorlar. Bağırmaları ya da susmaları gerekmiyor. Kendi ayarlarında kalarak fikirlerini serbest bırakabiliyorlar.

İnsan kendi fikrini bulana dek çok zaman geçiyor. Belki 30 yıl. O zamana kadar hep ailenin, arkadaşlarının şunun bunun fikrini giyiyorsun. Üstünde eğreti duran bu fikir kıyafetlerinden kurtulup, kendine olan bir şey dikmen zaman ve emek istiyor. İnsanlar Hindistanlara gidip, gurulara soruyorlar sonra: “Yalvarırım söyleyin ben ne istiyorum?!” Çünkü ‘i hear you’ları olmamış. Onları duyan olmamış. ‘Hear me’leri (duy beni) olmuş sadece. Seni duyan olmazsa konuşmuyorsun, dinlemiyorsun da.

Haberin Devamı

Herkes başka bir düşünceye beyninde yer açabilir. Beyin, ekersen bağ olan bir yer. İlla kendi dediklerimize saplanıp kalmayalım. Arkadaşımızla politika, çocuğumuzla hayat, sevgilimizle ilişki konuşurken duyalım. Ne dediğini kafatasımızın duvarlarında bir çınlatalım.
Karşımızdakinin laflarını içeri buyur edersek, bir tas çorba verirsek bir şey kaybetmeyiz. Biz başka fikirlere misafirperver olmazsak, günün birinde bizimkilere de kapı açılmaz.

Do you hear me? (Beni duyuyor musun?)

Yazarın Tüm Yazıları