Tamam, hesabı ben ödeyeceğim

ddBİRKAÇ hafta önce, “büyüklerimiz”in cümlesini, “Narlıdere Huzurevi”nde, “karavana” yemeğe davet etmiştim.

Haberin Devamı

 

Taaaa Eylül 2014’te yazdığım ilk yazıya göndermede bulunmuş, “alanında, Türkiye ve Avrupa’nın birinci, dünyanın ise ikinci büyüğü olan tesisin, ‘yemek kalitesinin daha da bozulduğu, yemeklerin artık yenilemez hale geldiği...’ yakınmalarına itibar edilmediği”ni yazmıştım.
“Gelin; analarımıza, babalarımıza revâ görülen yemekler”i birlikte tadalım.
Ben de kalemimi, bir dahaki sefere, daha ağır kullanmak zorunda kalmayayım...” diye eklemiştim.
Yazıyı, “...herkes kendi kesesinden yesin / içsin saltanatım var benim...” diyen Silifke türküsüyle bitirdiğim için olsa gerek (?!) “büyüklerimiz”in hiçbirinden aks-i sadâ gelmedi.
Tamam hesabı da ben ödeyeceğim! Yeter ki gelin.
Yeter ki, bu yazılar, bir kişinin umurunda olsun.
Yeter ki, huzurevi sakinleri, onlara yakışır yemeklere kavuşsun.
Eskiler, “İzzet-i nefis tanburasına, hakaret mızrabıyla vuruyorum; lâkin aks-i sadâ yok...” derlermiş. O haldeyiz yani!
Ben yazmaya devam edeceğim, gerisini sizler düşünün...

Haberin Devamı


Okuyucularımdan...

“Piyonları kayıran” son yazıma, çok güzel geri-bildirimler aldım.
Hiç değilse bazılarını paylaşmak isterim.
“İşte bu! / ...Tebrikler dostum / ...Çok güzeldi, ama finali çok çok güzeldi / ...Harika bir yazı paylaşım için teşekkürler. Oyun, şahlar için hiç bitmez. Çünkü, şahlar hiç bitmez. Dolayısıyla soytarıları da... / Kutu da birisinin koltuk altına... / Bol çağrışımlı hoş bir yazı... / ...Giderek yükselen bir çıta, her gün bir öncekinden daha iyi edebiyat. Benim altını çizdiğim bölüm: ‘Hukukun üstünlüğü mü, üstünlerin hukuku mu?’ Kutluyorum sevgili Nihat bey...”
Hele içlerinde, “yerel gündemle ilişkilendirilmiş” bir tanesi var ki, kendi yazdığıma üzülesim geldi: “...İçinde bulunduğumuz kent de dahil olmak üzere, bu oyun her zaman her yerde bu şekilde oynanıyor aslında...” cümlesi, dokunmadı desem yalan olur. Bir başkası ise, “deterministik oyunların hayata benzeyen yönleri azdır.. / ...bu millet poker bilseydi, başımıza gelen 15 Temmuz faciasını sadece falcılar tahmin etmezdi...” diyerek, dikkatleri, “şans, matematik, strateji ve blöf” birlikteliğine çekmiş.
Tabii, herkes “alkışlayacak” diye bir kural yok. Nitekim, bir başka okuyucum da önce Einstein’dan bir alıntı yaparak, dolambaçlı bulduğu üslûbu eleştirmiş: “Basitçe ifade edemiyorsan, yeterince anlamamışsındır...”
Ardından, (farkında olmadığımı, hatta ıskaladığımı çıkarımladığı) bir görüş eklemiş: “Satrançtaki şah, piyonları ve diğer taşları temsil eden devlet demektir. Seçkin değil...”
En sonunda da, “Sanırım yazarımızın Satranca bakış açısı berraklaşmıştır...” diyerek, “öğretilebilir olduğum” yönündeki tahminini dile getirmiş. Bütün katkılara müteşekkirim. Ama son yorumun (bence) yumuşak karnına biraz dokunmak zorundayım:
“Şah’ın devleti temsil ettiği”, zaten “bilinen, sıradan ve dayatılan” görüştür. Ben sadece, “ya öyle değilse?” sorusu üzerinde birlikte düşünelim istemiştim ki, an itibariyle başarılmış görünüyor. Son olarak, saygıdeğer okuyucuma, “yazarın tavla, satranç ve go” üzerindeki “berrak bakış açısı”nı daha yakından gözlemleyebilmeleri için, “Bir El Hayat Oynar mısınız?” kitabıma göz atmalarını önereceğim. (Beyaz Yayınları / Mayıs 2010, İstanbul)

Yazarın Tüm Yazıları