Son yılların “9 Eylül” yazıları

EFENDİM, “benim yazı günüme denk geliyorsa” bir şeyler karalamışım. Gönül isterdi ki “eskisin bu yazılar!” Ama öyle değil galiba...

Haberin Devamı

Bir yazıda, “9 Eylüller...” demiş ve sıralamışım;

1921 - Sakarya Savaşı’nda Mustafa Kemal Paşa, bazı komutanlarla Yunan birliklerinin mukavemetinin kırıldığı Zafertepe’ye gelerek, Yunan Ordusunun durumunu inceledi.
1922 - Yunan ordularını önüne katan Türk orduları İzmir’e girdi. İzmir’in Kurtuluşu.
1923 - Cumhuriyet Halk Partisi, Mustafa Kemal Atatürk tarafından kuruldu.
1933 – Sergi’den Fuar’a uzanan yolda, “9 Eylül Panayırı”, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak tarafından açıldı... Üzerinden nice 9 Eylül’ler geçti...
“Ve İzmir, bir daha hiç o günler kadar mutlu olamadı...”
Tekrar tekrar kutlu olsun!

Bir başka yıl, “9 Eylül sadece bir noktadır ama” demişim... “Nokta her zaman bir son demek değildir! Adam Fawer’in deyişiyle, ‘Bazan, kendinden sonraki harfin büyük olacağını gösterir’. Gazi’nin ‘Anadolu İhtilâli’ne İzmir’de konulan nokta da bu sınıfa girer. Tarih, o büyüklüğü bugün küçük göstermeye çalışanları, hep ‘küçük adam’ olarak hatırlayacaktır...”

Haberin Devamı

“Vilâyetin balkonuna çekilecek bayrak” konusunda, “U dönüşü” yapılan sene, ben de herkes gibi, ilgili bakan’ın cephanelik patlamasına “takdir-i ilâhi” demesine söylenmiş ve 9 Eylül günü, araya bir “gururlu bir hüzün öyküsü sıkıştırmışım:
“...1922’de Ankara’ya gelen ve Mustafa Kemal tarafından kabul edilen Buhara Halk Sovyetler Cumhuriyeti elçisinin getirdiği hediyeler içerisinde, üç adet kılıç vardı. Bu kılıçlardan biri Mustafa Kemal’e, biri Batı Cephesi kumandanı İsmet Paşa’ya, diğeri ise İzmir’e ilk girecek subaya verilmek üzere getirilmişti. Ve Başkomutan bunu, Meclis kürsüsünden duyurmuştu... / “O subay”a, Mustafa Kemal Paşa, İzmir’e gelişinden iki gün sonra, “İzmir” soyadını, 15 Eylül’de de “Üçüncü kılıç”ı verdi. 1951 yılında öldü. Eşi Siret Hanım, “üçüncü kılıcı” İzmir de açılması planlanan İnkîlap Müzesi’ne verilmek üzere İstanbul Valiliği’ne teslim etti. (Kılıcın akıbeti bilinmiyor). O subayın, Bu topraklarda, “Türk Bayrağı asılsın mı, asılmasın mı?” tartışmalarını “görmeden ölmesi”, “lûtf-u ilahî”dir. “Takdir-i ilâhi” ise Vilayet’in balkonuna Türk bayrağını çeken o yüzbaşının, “Şerafettin” adını taşımasıdır. “Şerafet”, “şerefli olma” halidir. Kısaca şeref... Nurlar içinde yatsın, “Şeref” elden gidince, “takdir-i ilahî”, işte bugünkü gibi tecelli ediyor...

Haberin Devamı

Ve ne 9’la, ne de eylül ile ilgisi olmayan bir haziran gününde ise, “9 Eylül ruhuyla” bir “İzmir Manifestosu...” kaleme almışım: “İzmir gibi...” (demek); Güneş gibi demek; ışıklı, “Gölgesiz...” Yakmak için değil, ısıtmak için donanmış! / Ay gibi, parlak, bulutsuz... / Aymaz değil, “Aydın”. / Karanlığı sevmez, gerekirse mehtap... / Fazladan, “Aydınlık...” / Çünkü “Şeffaf”, içi-dışı bir; Ve belki de onun için, güne “Günaydın”la başlamasını bilir... / Deniz gibi, kâh sütliman, kâh dalgalı... / Sakınan değil, bereketli. / “Paylaşımcı”, üretkenlik faslında... / Ve bilen bilir; lâciverdin koynunda, bir “Sakin Güç”tür aslında... / Gökyüzü gibi; kapalı değil, örtüsü filân yok! / Gizli – saklı bilmez; Ve belki de onun için, hatayı görmez de “Hoş görmeye bakar” gözleri... / İmbat gibi; ferahtır, tazeler. / Gelenekten akla doğru eser... Ve belki de onun için, durduğu yerde, “Demokrat” yapraklar bırakır. / Ve nihayet... Zemberek gibi; dolar boşalır... / “Mişli geçmiş”ten uzak, “Geleceği kurmaya tâlip...”

Haberin Devamı

Bu yıl bu paragraflara, sevgili Lüftü Dağdaş’ın mail ile gönderdiği bir armağanı ekleyeceğim. Malûm “Kültürpark” yüzünden, buruk bir “9 Eylül” yaşanıyor şehrimde... Ve bakın, Konstantinos Kavafis, Cevat Çapan çevirisinde, “Şehir” için neler diyor?

(...) “Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın / Bu şehir arkandan gelecektir. / Aynı mahallede kocayacaksın; aynı evlerde kır düşecek saçlarına. / Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda. / Başka bir şey umma... / Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte, / Öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de”.

Yazarın Tüm Yazıları