Liderleri, “Narlıdere”de yemeğe davet ediyorum

SADECE liderleri değil! Cumhurbaşkanı’nı, Başbakan’ı, mitingde Malazgirt’ten girip İstanbul’un fethinden çıkan, lâkin ağzı Atatürk demeye bir türlü varmayan, “Gazi Meclis” diye gururlanıp, o Meclis’i açanın “rahmetli Gazi” olduğunu unutmuş görünen olan Meclis Başkanı’nı; ana muhalefet partisi başkanını, (sevgi pıtırcığı olan dahil) diğer muhalefet partisi liderlerini...

Haberin Devamı

“Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı”nı, İzmirli bakanları; bakanlar yetmez “görenler”i de İzmir milletvekillerini, partilerin İzmir il başkanlarını, Narlıdere ilçe başkanlarını, İzmir Büyükşehir ve Narlıdere belediye başkanlarını, İzmir Valisi’ni, Narlıdere Kaymakamı’nı ve konuyla ilgisi olup da unuttuğum kim varsa hepsini... (T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı) “Narlıdere Huzurevi”nde, bir öğlen “karavana” yemeğe davet ediyorum.

Neden mi? Hani, şu 1923’ten beri ilk defa tesis edildiği söylenen ve (bunun bir yanılsama olduğunu fark etmiyor görünmelerini tuhaf bulduğum, yeni “kandırılmış ve -bana ahmak diyebilirsiniz- namzetleri” de dahil...) hemen herkesin saf saf alkışladığı “millî birlik” hallerimiz var ya? İşte bu hallerimiz “normalleşmeden”, eski bir yarayı kaşımak için, “fırsat bu fırsattır” diyorum.

Haberin Devamı

İki yıl önce bu köşede, “zan yok, iddia yok...” tadında yazmıştım. “Kulağımıza böyle ulaştı, dileriz yanlıştır” dileğimi de eklemiştim. 9 ana başlıktan söz etmiş ve hepsinin sonuna, “doğru mu, yanlış mı?” diye bir soru işareti yerleştirmiştim. “...Maksadımız, ‘üzüm yemek’tir... İzmir’in göz bebeği olan bu ‘efsane yuva’nın, haklı şöhretine yakışır bir çizgide hizmetine devam etmesine katkıda bulunmaktır. Dileğimiz, varsa, ‘gözden kaçanlar’ın fark edilmesi, olası ‘yanlış anlaşılmalar ile algıda seçici yorumlar’ın ortadan kaldırılmasıdır. Beni her ziyaretimde çok etkileyen ve tesisin ana bina girişinde, misafirleri ‘Yaşlı yok düzen yok’ diye karşılayan Uygur Atasözü’ne gerçekten inanıyorsak, birlikte çok daha iyisini yapabilmeliyiz... Bu köşenin yazarı, ne zaman istenirse, elini taşın altına koymak üzere hazır beklemektedir” diye de noktalamıştım yazıyı. (“Meraklısı”nın, web arşivinden, mutlaka eski yazının tamamını okumasını öneririm).

Eylül 2014’te yazdığım bu yazıma, hâlâ bir yanıt alamadım! Çünkü, o yazıdan hemen sonra, “ben yeni atandım, araya bayram giriyor; Önümüzdeki günlerde sizi bir kahve içmeye davet edeceğim, ilginize teşekkür ederim...” nezaketiyle beni arayan yetkilimiz, “kahve ikramı ve daha iyisini yapmak” hakkında verdiği sözü (aradan 2 yıl geçmiş olmasına rağmen...) tutmadı da ondan. Özellikle, alanında, Türkiye ve Avrupa’nın birinci, dünyanın ise ikinci büyüğü olan tesisin, “her gün birçok kuruluşa yemek yollaması neticesinde, yemek kalitesinin giderek bozulduğu...” yönündeki duyumumuza hiç itibar edilmediği, aksine ihmalin her geçen gün büyüdüğü ve yemeklerin artık yenemez hale geldiği, sakinler tarafından bana tekrar iletildi de ondan...

Haberin Devamı

Hazır diyorum, şu “millî birlik” rüzgârı atarlanmışken, “ikinci bahar”ını yaşayan eli öpülesi kuşaklara da bir faydamız dokunsun. Her şeyden, herkesten tasarruf edebilirsiniz. Ama bu memleketin “emekli”lerine “ucuzcu” yaklaşamazsınız. Onların hakkı, “vasatın üstü”dür her zaman. Üstelik bu insanlar, aldıkları bu hizmet ve yedikleri yemek için (Meclis ve Orduevi tarifelerinden daha yüksek...) bir bedel de ödüyorlar. “Bedavacı” da değiller yani!

Narlıdere’ye bekliyorum hepinizi... “Analarımıza, babalarımıza revâ görülen yemekler”i birlikte tadalım. Kızaracaksa, hep birlikte kızarsın yüzümüz, “millî birlik” şuuru içinde... Bu işlerin “şiirle değil şuurla düzeleceği”ni hep birlikte fark edelim. Ben de kalemimi, bir dahaki sefere daha ağır kullanmak zorunda kalmayayım...

Haberin Devamı

“Bu kadar kişiyi davet ediyorsun. Hesabı kim ödeyecek?” diye sorarsanız, iş oraya varınca bir Silifke türküsü (Keklik) çalacağız: “Aslı yok yaylasında bin beş yüz koyunum var benim, herkes kendi kesesinden yesin içsin saltanatım var benim...” diyeceğiz.

Yazarın Tüm Yazıları