İzmir’de “Kahve”den “Coffee”ye geçiş…

Bu bir “beğenmedim” yazısı değil ! “Benim gözlüğümden böyle görünüyor; acaba böyle gören başkası da var mı ?” yazısı.

Haberin Devamı

Hayli zengin ve çeşitlendirilmiş bir etkinlik hazırlanmış ve aslında hoşuma da gitti… TV’de “Ferah Kahvesi” adıyla program hazırlayıp sunan kimliğimle, (davetli olmasam da) “kahve ve deniz kokusu” birbirine karışacak iddiasına kayıtsız kalamazdım. “İzmir'de ilki ve Türkiye'de en büyüğü gerçekleşecek olan İzmir Coffee Festivali” deniyordu duyurularda. Geçtiğimiz hafta sonu, İzmir Arena'da buluştu meraklısı…

İstanbul, bu yıl üçüncüsünü, Ekim ayı başında (Maçka’da Küçükçiftlik Park’ta) düzenledi. Geçen yıl Haydarpaşa Garı’nın (3 vakte kadar buharlaşacak) eşi-menendi olmayan atmosferinde ağırlanan 25.500 kişi ile Londra ve New York’un geride bırakıldığı bilgisi ve “Dünyanın En Büyük Kahve Festivali” unvanının almış olmak iddiası, çarpıcıydı kuşkusuz. Acaba katılımcı sayısı, İzmir’de hangi sayıya ulaşabilecekti ? Bu merakla, oradaydım…

 

Haberin Devamı

Yurt içi ve yurt dışında şubeleri olan, İzmir’den, Karşıyaka çarşısından çıkmış bir “dev bir marka”nın CEO’suna, “Festivalde siz neden yoksunuz ?” diye sordum geçen hafta. “Genellikle 3. nesil (dalga) kahveler sunuluyor” ayrıntısıyla geldi yanıt. “Peki bu kötü bir şey mi ?” diye üsteledim. “Elbette değil ! Ama Siz gidin; ne söylemek istediğimi anlarsınız” diye zenginleştirdi  cevabını; “koyu kahve”sinden bir yudum alırken… “Gönül dostu”nun, önyargı sunmayan açıklaması sayesinde, Festivalde bilgilendim, öğrendim, eğlendim, içimdeki “babadan kalma kahve tutkusu”nu gezdirmiş oldum… “Eee, daha ne istiyorsun ?” diye ısrar ederseniz, sanırım “beni çoğaltmadı; bir şeyler eksikti” demek ihtiyacındayım.

 

Popüler kültür,  küreselleşme adı altında, her alanda “yerel”in nefesini kesmeye devam ediyor; edecek de... Konsept, “coffee” olunca, onca zenginliğin içinde, haliyle öksüz kalmış Türk kahvesi. Samimi fikrim, “farklı damak tadıyla büyüyen bir kuşağın temsilcisi olarak”, Türkiye’de düzenlenen ve “kahve”nin başrolde olduğu bir festivalde, Geleneksel Türk Kahvesi’nin bu kadar küçük bir gölge vermesini, “yadırgadım” yollu olacak.

 

Haberin Devamı

Vakıa, workshoplar (atelyeler) içinde, “Kahve demleme yöntemleri”nin yanında, “Türk Kahvesi Pişirme Tekniği” de vardı. “Sleeve tasarımı ile Bir Cafe nasıl dizayn edilmeli” türünden, yetkinlik artırıcı söyleşilere de yer verildi, “İyi kahve için iyi su” ayrıntısı da irdelendi ama“Kahveci güzeli’nin ruhu” yoktu; yerini “Latte Art’a odaklanmış Barista”ya bırakmıştı…

 

Tam, “ziyaretçilerin hatırı sayılır bir bölümü, bütün enerjilerini ‘selfie’ çekmeye ayırmıştı. Çok az ‘profesyonel içici’ye rastladım. Kahve, galiba çoğunluğun umurunda değildi…” demeye hazırlanırken, Ekşi Sözlükte, İstanbul’daki festivalin ruhuna ait çok hoş bir eleştiriye rastladım. Kesip yapıştırın; İzmir’in de işini görür: “…izleyebildiğim kadarıyla bir festivalden çok fuar havası vardı. Kahve zincirlerinin kendi ürünlerinin tanıtımı için düzenlediği bir organizasyon gibi düşünebilirsiniz. Başta baristalar olmak üzere neredeyse herkes, kremaya şekil çizme derdindeydi… Düşünün ki etrafta sınırsız espresso (dahası, çok fazlası…) deneyimleme fırsatı var; ama insanlar midelerini sütle şişiriyor…”

 

Haberin Devamı

“Rakı Ansiklopedisi”nin sunuş bölümünde şöyle der: “Biz Rakı içeriz… Türkiye denildiğinde ilk akla gelen birkaç şeyden biri, içine su katıldığında beyazlaşan o anason kokulu sert içkidir. Doğrusu rakı, böylesine güçlü bir kültürel simge olma ayrıcalığını fazlasıyla hak eder. Bu coğrafyada yaşayan uygarlıkların ortak kültür mirasıdır. Dünyada, üstüne özgün yemek kültürü geliştirilmiş yegâne içkidir. Batıda şarap, yemeğe uygun biçimde seçilir. Ama çilingir sofrası, rakıya uygun mezelerle kurulur…

 

Benzer bir paragrafı, hele son cümleyi “Türk Kahvesi” için yazmaya kalkarsanız, meseleyi aynı üslûpla ve sosyal hayatın içinden kaleme almanız gerekir. Güçlü, yerleşik ve kadîm bir mirasa dayanan, orta şark için bir kültürel simge anlamı taşıyan, dahası paylaşılan ortak damak tadını, ritüelini, hikâyesini, deyimlerini, edebiyatını, şarkısını-müziğini, adâbını, falını ve hatırını da anlatmanızı bekler okuyucu. Yazar da biraz bunu bekliyordu işte !

Yazarın Tüm Yazıları