Halkidikya notları

TURİZMİN İnsan Kaynakları bacağına, 30 sene önce hayli emek verdim.

Haberin Devamı

Onun için, (bu yazıyı yazdığım Halkidikya’dan bakınca) Çeşmeli turizmcilerin, “Yunan adaları bizim dengimiz değil” feryadına da hak veriyorum ister istemez.

“Doğrudur; onların dengi olabilmek için, daha 40 fırın ekmek yemeniz icap eder...”
Önce fırsatçılık ve açgözlülükten vazgeçmeniz lazım. Yaptığınız işi sevmeniz lazım.
Hepsini bırakın bir tarafa, “tabakları, masaya müşterinin kafasına atar gibi koymamayı” bir öğrenin gelin, fiyat ve geride kalan ayıplarınızı ondan sonra konuşalım. Tavsiyem, mahcup (hatta rezil) olacağınız bu konuları, çok da kurcalamamanızdır. Alan memnun, satan memnun! Mekanınıza gelenleri kazıklamakla yetinin işte...


***


Langadas’ta T3 VW’ne 14 kişi bindiren Dimitris’ten sonra, Panteleimono sahillerinde de Thomas ile sıkı ahbap olduk... ARION CAMPİNG’in işletmecisi. Aslen avukat. Ayrıldığımız sabah adliyede duruşması vardı. Ağabeyi Vangelis ise Bizans dönemi üzerine çalışan bir arkeolog. Ailece hizmet veriyorlar.
Elinde bir kavanoz çam balı ile geldi, “çarşıda satılmaz bu. Özel bir lezzet. Hediye...” Biz de (Şirin Baba’nın kilerinde ne bulabildiysek...) ev yapımı bir vişne reçeli armağan ettik kendisine. Güleryüz, samimiyet ve içtenliğine hayran bıraktı bizi. Bütün kampinglerde zaman, yıllar önce durmuş gibi. Her şey temiz, bakımlı ve çalışır durumda. Biraz modeller ve tasarım eskimiş. Onun da Türkçesi şu demek:
“Bu tesisler ve hizmet standardı (en az) 30 yıl önce de vardı...”
Kampçılar ve karavancılar, güzel memleketimde geceleyecek kamping bulamıyor hala... Üzerinde düşünülmesi gereken çıkarım, asıl budur!


***

Haberin Devamı


(Eski) Panteleimono’da, Zeus’a hayli yaklaşmış bir rakımda, uçsuz bucaksız sahillere karşı kahve içerken de İzmir’den gelmiş olmamızın ayrıcalığını, tebessüme ve iletişime yansıyan bir farkla yaşadık. Cafenin işletmecisi, “Büyükbabam Mudanya’dan, Büyükannem Ayvalık’tan...” diye araya sokuşturuverdi, mübadelenin gizli hüznünü... Direksiyona geçtikten birkaç saat sonra, Nea Moudania (Yeni Mudanya) tabelasını geride bıraktık. Ve ister istemez aklımdan şunları geçirdim:
“Artık, iki yakanın, ancak 3’üncü bir dil kullanarak anlaşabilen insanlarıydık. Oysa annelerimiz, aynı Ege güneşine çamaşır asmışlardı... Siyasetçileri hiç ama hiç sevmiyordum...”

Yazarın Tüm Yazıları