Bayraklı “Harmandalı”yla Guinness’te…

 Aslında taze taze medyadan izlemişsinizdir; “93. yıldaki tüyler ürperten görsel şölen”i… “Kartal esintili Harmandalı” ile aynı anda “zeybek oynayan” Cumhuriyet çocuklarının, ”insanların oluşturduğu en büyük ülke haritası” kategorisindeki rekoru eskidi bile…

Haberin Devamı

Bu “ortak akıl”dan yenilerini ve daha büyüklerini beklemek için çok sebep var ! Hemen hemen bütün ulusal TV’lerin, kendini, “etkinliği canlı yayınlamak zorunda hissettiği” bir iş çıkartmak, Bayraklı Belediyesi ve Başkan Hasan Karabağ’ın “halkla ilişkiler” becerisini gösterir. Saat tam “19:23”te, Cumhuriyet vurgusuyla başlayıp, 2123 kişiyle, 200. yıla göndermede bulunmanın; “100. yılda hesap görmek isteyenler”e, bir “ilelebet payidar kalacak” mesajı vermek iddiası taşıdığı da, altı çizilmesi gerekenler arasında…

 

Malûm tekerlemeyi bile zorlayan istatistikler vardı; En genci 5, en yaş almışı 78 yaşındaki katılımcılar, sanki “Çanakkale ruhu”nun, “her evden biri oradaydı” sembolizmasını yeniden yaşayıp, yaşattılar hepimize. “Ben de oradaydım” diyerek tarihe not düşen heyecan için, bizim hâneyi de eşim temsil etti meselâ.

 

Haberin Devamı

Perşembe akşamki tabloyu yöneten Volkan Bakkallar’a, daha Nisan 2008’de teşekkür ederken, “Çakırcalı Efe, Yörük Ali Efe derken, sonunda salonun özlemine ve isyanına ‘Sarı Zeybek’ ile tercüman oldular;  BORDER’i ciddiye alın” diye başlık atmışım. Görevimiz, sadece ve sıradan bir “alkış çavuşluğu” olmamalı. Sadece görüntüye takılıp kalmayalım. Bu çalışmaların şekillendirdiği tazelenme, “seyirlik bir kazanç”tan çok fazlasıdır.  Başarıya asıl rengini veren zaman yönetiminden, bu etkinliğin perde arkasındaki tedarik zincirinden,

teknik donanım ve yeni nesil düzeneklerden ve en önemlisi, “2 kazı güdemeyen insanların çoğunlukta olduğu bir memlekette”, Genetik şifremizi inkâr eden, atipik bir dokunuşla, deneyimin parladığı “organizasyon becerisi”nden kimse bahsetmiyor. Teşekkürün ve kutlamanın adresi 2123 kişiden fazla olmalı…

 

Malabadi İzmir’deydi…

 

“10 – 15 yıl  oldu, sahneden selam vermeyeli İzmir…” diye başladı söze; Okyay Göksu. Oysa Malabadi, 1993’te Okyay ve Göktay Göksu tarafından İzmir’de kurulmuştu. Yani “büyümek için İstanbul gitmek gerektiği”ni fark ettikleri 1995 yılından sonra, az biraz ihmal etmişti doğduğu kenti Grup… Birkaç ay önce “7 Bilgeler”de görüldüler, geçen hafta da Gazi Kadınlar Sokağı’ndaki Bios Bar’da… 2008’de, “Vesaire Vesaire” filminin müziklerini bir “soundtrack albümü”nde toplamışlardı. Malabadi, canlı performanslarında, Türkçe ve İspanyolca parçalara da kendi bestelerine de yer veriyor. Çarpıcı olan, Doğan Canku’dan  Hotel California’ya, Gibsy Kings’den Timur Selçuk’a kadar neye dokunurlarsa dokunsunlar Flamenko soundunda, dahası ritim ve vurgusunda bir değişiklik olmuyor. Yani, kısaca “Flamenko düşünmek”ten ibaret bir yorum hakim… Yeni klipleri “Bu kadar olmaz” da seslendirildi geçen akşam. Son albümde de yer alan parçalar arasında, küçük bir de özlem bestesi var: “Urlam”. Alkış sahipleri arasındaki “meraklısı”na, yakın zamanda tekrar buluşmak için söz verdiler. Bu sefer kaçırdıysanız, “sosyal medyadan yeni bir performansı takip edin” derim.

 

Haberin Devamı

“Arı”nın Başkaydı Coşkusu…

 

Eğitim Kurumları arasından, 29 Ekim törenleri için, bu yıl “İTÜ Geliştirme Vakfı Özel İzmir Okulları”ndan bir davet aldım. Böyle törenler genellikle birbirine benzer. Ama “paylaşılmaya değer ayrıntılar” ıskalanmamalı. Bu yaşıma geldim; “Hoşgelişler ola Mustafa Kemal Paşa” türküsünü ilk defa anaokulu öğrencilerinden dinlemek nasip oldu ki, “büyüklerin söylemesi yasaklansın” diyesim var… Cumhuriyetin kuruluş hikâyesini biraz daha büyüklerden dinledik; “Cumhuriyet Oratoryosu” ile. Drama olarak kurgulanmış “Cumhuriyet Balosu”nda, Gazi’yi canlandıran öğrenci,“Köklerimizi doğuya dayadığımızı, yüzümüzü batıya çevirdiğimizi” söylerken nasıl da inançlıydı… Vardar Ovası da vardı, Tuna Dalgaları Valsi de… Ama dizini yere vurmadan meydan okunmuş olunamazdı. “Harmandalı” olmadan da Belkahve’den İzmir’e bakmış sayılmazdı muzaffer Komutan… Hepsi vardı; hepsi inceden inceye düşünülmüştü: Ve “Öğretmen’in coşkusu öğrenciye nasıl geçer”, asıl onu gördük sahnede. Cumhuriyet çocukları emin ellerde…

Yazarın Tüm Yazıları