Hiç…

“Varımı ben Hakk’a verdim gayr-ı varım kalmadı / Cümlesinden el çekip pes dû cihanım kalmadı” (Hz.Aziz Mahmud Hüdâî)

Haberin Devamı

Șimdilerde amatör tasavvuf meraklılarının dilinde popüler bir slogan, konuşmalarında kuvvetli bir argüman “Hiç”. Eskiden dergahlarda asılı olurmuş mutlaka “Hiç” yazılı bir tabela, ibretlik. Ne yüksek bir mertebe olduğu biliniyor mu günümüzde gerçekten? Gelişigüzel kullanımına bakılırsa bilinmiyor. Çünkü hiç olan kendini reklam etmez ki, hiçlikle övünülmez ki. Bu bir haldir, öncelikle de tevazunun eşlik ettiği. Derler ya “sövene dilsiz, dövene elsiz” diye, en basitinden öyle bir şey işte.. İddia sahibi olmayacaksın; teslimsin, ölü yıkayıcının elindeki meyyit gibi. Hani nerede? Değilsin ama özeniyorsun o hale; güzel. Başla o zaman terk etmeye; dünyayı, ukbayı, haydi tüm heva ve heveslerini terk eyle. Zor ha! Mış gibi yap önce sen de. Yap da, iddiasında bulunma fakat, sen bil, Rabbin bilsin, elalemse ne derse desin. Öyle ilan çıkartmakla ancak komik duruma düşülüyor yokluk arsasında. Söz sahibine yakışır. Biz bir hata ettik vaktinde, bari sen etme! Zannediyorsundur ancak. Lakin delil soruyorlar erenler meclisinde. Delil gösteremeyenin ensesine bir şaplak, nereden geldiğini dahi anlayamazsın, ’ah’ da diyemezsin; hani hiçtin, yoktun, oyuncak mı sandın! Yuvarlanıverirsin sonra dipsiz bir kuyunun içine, oxymoron yankılar, anlamlandırmaya çalıştıkça çarparlar yüzüne yüzüne; karanlık ışık, sessiz çığlık, apaçık sır, korkunç sevmek, diri diri ölmek… İmdaat! Kolay mı ‘vahdet’e ermek? Olsun, olur, samimi olalım da medet isteyecek yüzümüz olsun bari, bakarsın yeter. Yetişir, Ya Kâfi!

 

Haberin Devamı

“Edepsizden edebi öğreniniz!” Sözleri ters anlam kullanarak kuvvetlendiririz. Akıla da bir tekme.. Șaşırınca paralize mi oldu zavallı, ne gam! Biz de fırsattan istifade aşk bayrağını açarız aklın olmadığı yerde. Aşıklar ‘hiç’i bilir zira. Yok olmuşlar ki Hakk’ın nefesinde.. “La ilahe”; sen değilsin ilah, yok ilah, sen yoksun, “illallah”, O var! Başka bir şey görüyorsan, hayalet görmüş gibi oluyorsun işte, hayal et dur. Vay be, amma çarpılmışız yokluk aynasında. Gören göz lazım ki çarpıklığı görmeye! Haydi sil gözlerini! Mutlak yokluk yoktur! Çatma kaşlarını! Allah’ın olduğu yerde olur mu hiç? Ah batıl insan… Çabuk yok ol karşımdan!

Haberin Devamı

Deniyor ki; “Mutlak adem zulmet, mümkün adem gölgedir. Mümkün adem, Hakk’ın tecelli ettiği bir aynadır. Hak yokluk aynasında zuhur eder. Varlıklar ve eşya yokluk aynasındaki yansımalardır. Madde, alem ve tüm varlıklar kendi asıllarına göre madum(yok), Hakk’a göre vardır, varlıklarını O’ndan alırlar. Bunun dışında onlara atfedilen varlık bir vehim ve hayaldir”(Tasavvuf terimleri sözlüğü - Prof. Süleyman Uludağ / Kabalcı)..

 

Tabi ‘bilimsel’ konuşmak da lazım bu çağda artık sözünün dikkate alınması için. Öhöm! Efendim, modern ‘kuantum teorisi’ boşluğun hiçlik olmadığını söylerken, ‘kuantum köpüğü’ kavramı ile de hiçbir şeyin olmadığı varlıktan bahsetmektedir(Wikipedia). Dahası mı; “David Bhom, quantum altı düzeydeki karşılıklı bağlantıların yapısını en iyi ve her şeyi kapsayacak biçimde açıklayarak buna “Quantum Potansiyel Alanı” adını vermiştir. Bu alanın özellikleri, sistemi alışılmışın dışında açıklayarak bizi hayret verici sonuçlara götürmektedir. Bunlar, ‘bütünsellik ve mekansızlık’ özellikleridir (Zaman, mekan ile mevcuttur, mekansızlığın bulunduğu bir yerde zaman da yoktur. Böylece bu özellikle tanımlanan şeyin yok olduğu sonucuna gidilir. Yok olan bir şeyin de bütünselliğinden bahsedilemeyeceğinden, bir şeyin aynı anda hem mekansızlık hem de bütünsellik özelliğine sahip olması anlamsızdır. Dolayısıyla bu “bir nesnenin varlığı, onun aynı zamanda yokluğudur” anlamına gelir. Yani var olan şeyin varlığı hükmi bir kabulden ibarettir. Başka bir deyişle her şey quantum potansiyelinde “yok” olarak mevcuttur).”(www.kisacanedir.net) Ne acayip!

 

Haberin Devamı

“O’nun zatından başka her şey yok olucudur. Hüküm yalnızca O'nundur ve kesinlikle O'na döndürüleceksiniz.” (Kassas suresi 88.ayet meali)

 

Biraz da felsefe.. Diyalektik düşünceyi zirveye taşıyan ünlü filozof G.W.F.Hegel’in ‘yokluk’ üzerine tezi: “Mutlak ve saf varlık”, antitezi: “Mutlak yokluk”, sentezi ise: “Mutlağın varoluşu” olmuş özetle. ‘Allah’(cc) dememiş tabi ama bize göre tercümesi “La mevcude illallah”(yoktur var olan, Allah’tan başka) oluyor, Sübhanallah! Ve İbn-i Sina da diyor ki: “Her mevcudun hüviyetinin tabiatında mutlak yokluktan nefret bulunur. Madde ise yokluğun karar kıldığı yerdir!” Böylece hakikati arayıştan uzak düşenlerin neden mutsuz, huzursuz oldukları da açıklanabilir oluyor. Nefret ettiğin bir durumun içinde mutlu olabilir misin? Nefsine tabi olup da huzura erebilir misin? Hiç!

 

Haberin Devamı

Bizler hiçlikten bahsederken öyleyse, ancak göreceli hiçlikten bahsedebiliriz, o da nefsimizin durumuna tekabül eder. Nefs, kendine dayalı bir varlık iddiasında iken hakikatten uzaktır. Bu dayanaksız fantezi onu yorar hem de tutsak eder. Yokluğa tutsak kişi zamanla kendinden gizli gizli nefret eder, nefret ettiğini ise ister istemez yok eder. Yoklukta yok olmak cehennemimizdir. Kurtuluşumuz varlıkta yok olmaktır. Ki hakikatimiz budur; Fenafillah! Allah’ta fena bulmak, nefsini O’nun varlığında eritmek.. Bunun ön aşamaları var tabi. Tasavvuf erbabı etraflıca anlatıyor; fena-fil-ihvan, fena-fiş-şeyh, fena-fil-resul ve nihayet ‘fenafillah’… İnşaallah!

Haberin Devamı

Yolu bizim nefs terbiyesi dediğimiz yol. Aslı güzel ahlak sahibi olmak. Fıtratımıza(yaradılışımıza) uygun yaşamak. Bunun için fabrika ayarlarımıza dönmek gerek. Ve bunu da bilinçli bir kabulle yapmak, böylece irfan sahibi olmak… Aşk ve ilim bir arada olacak.. ‘Hiç’ olmaktan korkuyor nefs ancak gayri çare yok, nitekim sonrasında yokluğunda varlık bulacak; Bekabillah, Allah ile varolmak, ebedi huzur! Madem ‘fakr’ benim övüncümdür diyen bir peygamberin ümmetiyiz… Elbet miras bu olacak.

 

“Tasavvuf külli yakmaktır vücudun nâr-ı lâ ile / Tasavvuf nur-i illâ ile insan olmağa derler” (Hz.İbrahim Ma’şukî)

 

Tevazu ile kulluk… Hiç mi olmak istiyorsun? Haddini bil! Önce korkunu yen, tembelliği aş, sev, sevdiklerini öncele, hizmet et, daha çoğunu sev, devam et. Cimrilikte hiç ol, öfkede hiç ol, nefrette, kıskançlıkta, ara bozmada, kusur bulmada, açgözlülükte, şikayet etmede hiç ol. Hepsinin kökü kibirde hiç ol. Kendini bu kadar büyütüp önemseme! Derler ya; “çekil aradan, kalsın seni Yaradan”, öyle.. Delilini görene kadar, sınavlardan geçene kadar, ehliyet verilene kadar da sakın henüz olmadığın şeyi başkalarının önüne olmuşsun gibi sürme, hiçlikten ders verip iddiacılık etme. Hiçlikte de hiç ol.. Kendime söylüyorum aslında. İster üzerinize alın, ister hiç alınmayın. Sonuçta bizimkisi laf-ı güzaf, madem ‘bir haldir’ dedik, iyisi mi hiçliği asıl olmuşlardan seyredin bir de. Görüyorsunuz fakirin halimi; ben hiç değilim. Korkarım enseme bir tokat atana aynen iade etmedeyim. Lakin çenemi tutamadım, meslek hastalığı, yine ukalalık ettim. Yandırmayın lütfen bir hiç uğruna, affedin! Bu sevgililer gününde, Allah aşkına… Huu

 

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları