Dünden bugüne 'İlahi müziklerimiz' konusuna kuşbakışı…

Müzik insana, (Kalubela)'Elest bezmi'nde Allah'ın(cc) tüm ruhlara seslenişinden kaynaklanan bir sefadır.. "Müzik ruhun gıdasıdır" diye boşuna dememişler! Bana göre kast'edilen ilahi müziktir. İnsanda ulvi duygular uyandıran, aşkı, aşkınlığı, güzelliği, iyiye yönelmeyi, halden anlamayı, bilgeliği esinlendiren her müzik benim için 'İlahi'dir…

Haberin Devamı

Dünyanın farklı coğrafyalarında Müslümanlar Kur'an okuma estetiğine verdikleri önemin yanında, ilahi, kaside, naat ve türlü yerel formlarda Allah'a yakarışlarını seslendirmişler. Zamanla oluşan farklı 'İslami' müzik türlerinin pekçoğu gelişim süreçlerinde Sufi kültüründen ziyadesiyle etkilenmiş. Kaynak bir ve aynı olmasına karşın mesela Hindistan'da icra edilegelen müzikle, Balkanlar'da yahut Afrika'da icra edilen müziklerin öz, duygu ve temel İslami kavramları dile getirmeleri dışında biçim, enstrümantasyon vb. bakımından müthiş farklılıklar içerdiğini en amatör kulak dahi rahatlıkla farkedebilir.

Bu çeşitliliğin başta gelen sebebi, İslam'ın ilk çağlarında çoğunlukla tebliğ vazifesiyle uzaklara seyahatlar eden sahabe ve onları takip eden nesiller, tabiyyin, tebe-i tabiin ve ilk dönem sufilerinin, gittikleri yerlerde insanlara İslam'ın hakikatini anlatmak ve sevdirmek üzere şekilden ziyade öze ve manaya önem vermeleri olmuştur diye düşünüyorum. Böylelikle İslam'ı seçen bir Hintli, duygularını kendi folk müziği enstrümanlarını, dil ve müzik formlarını, Afrikalı da kendininkileri kullanarak ifade edebilmişler. Binaenaleyh kendilerine ve kültürlerine yabancılaşmadan 'Allah' demeyi benimsemeleri kolaylıkla mümkün kılınmış. Adaptasyon sağlanmış. Kılıçla yapılan fetihlerdense kalıcı etki bırakan yaklaşım da bu olmuştur bence. İslam'ın evrenselliği, özde birliğe verdiği değer bu şekilde, yaradılışla uyumlu harika bir renkliliğe imkan vermiş..

Bundan, din adına 'Şeriat'ın dışında hareket etmenin teşvik edilebileceği manası çıkmamalıdır ve öyle olmuş olduğunu da düşünmüyorum. İfade etmeye çalıştığım, İslam'da helal dairesinin oldukça geniş olması ve olgun Müslümanlar'ın Hak'tan sapmamak kaydıyla ekseriyetle esnek, kolay uyumlanabilen, uzlaşmacı, çözümcü ve çoğunlukla da ilerici, yaratıcı kimseler olmasıdır. Konumuz müzik olduğuna göre örnek olarak, Hint 'Raga' müziğinin en temel enstrümanlarından 'Sitar' ve 'Tabla'nın 13.yy'da sufi şair ve müzisyen 'Amir(Emir) Khusro' tarafından icad edildiğini söylemem sanırım şimdilik yeterli olur.

Gerçekten de Sufiler başta olmak üzere bilhassa erken dönem Müslümanları, bağnazlığın İslam'a henüz hakim olmadığı yer ve zamanlarda, bilim dallarının birçoğunda olduğu gibi, sanatta, müzikte de insanlığı çağın ötesine taşımakta büyük hizmetler etmişler. Bu bakımdan coğrafyamız özellikle kısmetli olmuş. (Günümüzde de az sayıda 'Has Müslüman' bu misyonu devam ettirmektedirler.).. Zamanla bu gidişe ket vurulmuş ve İslam'ın altın çağları ufukta yitmeye başlamış. Görünen sebep, dini ve tarihsel geçmişinden ders alamayan insan nefsinin tekrar tekrar dünyeviliğe, süfliyata düşmesidir. 'Asrı saadet'te nispeten sağaltılan bu kötü eğilim hemen Hz.Peygamber'in(sav) vefatından sonra yeniden hortlamaya başlasa da, iyi yetişmiş Müslümanlar'ın çabaları ve Hz.Hüseyin(ra) gibilerin doğruluk uğruna kendilerini feda edip 'ışık şehidi' olmalarıyla düşüş yumuşatılmış, batıla karşı Hakk'ın izzeti nurunun gönüllerde soluklaşması geciktirilmiş..

Eskiden beri Türk ve Persler'in, Arap ve Hintliler'in yanında İslami müziği incelikle geliştirmede tatlı bir rekabet içinde olduklarını görürüz. Özgür rekabet ortamı sanatı geliştirir. Bizler de kurduğumuz İslami İmparatorluğa yaraşır bir müzik kültürü geliştirmişiz.. Önceleri Emeviler'den kaçarak topraklarımıza sığınan 'Ehli Beyt' muhiplerinin ve zaman içinde büyük oranda ardıllarınca oluşturulan sufi ekollerinin Anadolu 'İslamı yaşayışı'na, dolayısıyla da akabinde 'Osmanlı İslam kültürü'ne etkileri önemlidir. Topraklarımızdaki en güzide dini/manevi müzik türü olan 'Tasavvuf musikisi' zaman içinde yerel formları komşu kültürlerinkilerle de sentezleyip geliştirerek, rafineleştirerek oluşmuş ve sonuç itibariyle bir özgünlük, evrensellik yakalanmış. Bu bağlamda mirasçısı olduğumuz Osmanlı müziğinin gücünü, büyük oranda tasavvuf musikisine borçlu olduğunu iddia etmek bence abartılı olmaz. Daha yakın tarihe kadar, 'Türk sanat müziği icracı ve bestekarları'ndan kendini fark'ettirenlerin dahi büyük çoğunlukla 'Tekke tozu yutmuşlar'dan çıktığını söyleyebiliriz. Bu da doğaldır, çünkü tasavvuf müziği ilhamını 'Allah aşkı' gibi bereketli bir kaynaktan alır ve aksettirir. Bu kaynaktan üstünüze konan bir toz zerresi bile nice gönüller fethettirir.. Halen bu mirası yemekteyiz.

Bir yanda olgunlaşan ve klasik saray müziğimizi besleyen 'Tekke müziği', öte yandan başta 'Alevi-Bektaşi' geleneğinin zirveye taşıdığı, halk müziği formlarındaki 'Nefesler, ilahiler vb.' kültürümüzü adeta ihya etmişler ve nice kimseler bu yüksek şiir ve musiki vesilesiyle irşad olmuş. Bu türler çeşitli baskılara, yasaklamalara ve ihmale rağmen halen varlıklarını sürdürmekteler. Ama tabi nerede eskinin en az 3-5 bin ilahiyi ezbere bilen 'Zakiranbaşı'ları, şimdilerde birkaç yüz eseri usuluyla bilen ve icra edebilenin eli öpülesidir…

Zamanında su sesleri, şiir ve 'Makamat' bilgisiyle iyileştirilen hastalar artık 'Prozac' ve türevlerinden medet ummakta, ruhuna huzur arayan birçok entelektüel, müzik mağazalarının raflarındaki 'New age' yahut 'Relaxation music' cd'lerini tüketmekteler. Niteliksiz 'Pop müziğin' ağırlığı ise her zamankinden fazla. 'Pop müzik şeriatı' kendi kontrolu dışındaki bir çoğulculuğa izin vermemecesine insanları aynileştirip, kendi maliyetlerini düşürme ve arz üzerinden talebi şekillendirme peşinde. Kendi hatalarımız sonucu peşinden koşmak zorunda kaldığımız 'Batı kültürü'nün dayatmaları müzik alanında da bize kendimizi unutturmayı neredeyse başaracak..

Bahsedilen süreci yöneten 'Batılı müzik endüstrisi', kendini çokuluslu şirketler ağına dönüştürürken, türlerinde öne çıkan sanatçılarımızı sahiplenmekteki, prodüksyonlarını üstlenmek, yönlendirmek ve hatta paketleyip bize geri satmaktaki maharetlerini geliştirmekten de geri kalmıyor. Artık musikimizden alabildiğimiz 'İlahiyat' ve lezzet bir zamanların suyunun suyudur. Rabbim bu günlerimizi aratmasın.

'Hegemonik batı kültürü' çoktandır, müziğin arılaşarak zenginleşip gelişmesi ve 'toplumu olumlu yönde dönüştürmeye katkı sunma' saikiyle hareket etmekten ziyade kar ve çıkarlarını öncülemekle, ilk dönem Müslümanlarla, Sufilerle pek benzerlik göstermiyor doğrusu. Aksi gibi 'Çağdaş Müslümanlar'ın biraz da varoluşsal kaygılarla, hızla ve kaçınılmaz bir şekilde küreselleştiklerini ve gitgide emperyalist, kapitalist, materyelist dogmaları benimseyerek İslam'ın özünden uzaklara savrulduklarını, savrulurken de tutabildiklerini beraberlerinde götürmeye çalışır hale geldiklerini üzülerek deneyimliyoruz.

Müzik endüstrisi artık, türlerin farklılığı bir yana, neredeyse tüm unsurları birbirine bağlı ve nihayetinde global-endüstriyel kültüre bağımlı haldedir. Halkın, öze dokunabilmek bakımından giderek çölleşen 'Şişme kültür-sanat ortamı'nda, aslında bir vahası olduğunu hatırlaması ve farklı kurumlarıyla bu vahaya sahip çıkarak, yeniden bayındırlaştırması, özgürleştirmesi umudumdur.

Böylece, kötü kopyacılığın yanısıra, cahil ve gerici bazı İslami çevrelerin tehditkar baskısı ile, bilinçsizce 'Batı özentisi' diğer bazı sömürü çevrelerinin engellemeleri arasında zor nefes alan Türk Sufi müzik kültürü de yeniden gelişmeye uygun ortam bulacak, belki kısa süreli bir ıslahat döneminden geçerek bu yeni çağın üretim, eğitim, sunum vs. enstrümanlarıyla eski derinliğini ifade eder hale gelebilecek ve hak'edilmiş saygınlığı yaygınlaşabilecektir. Zaten kaynaklarını hızla tüketen batılıların bize gitgide artan ilgilerini, sahiplenme arzularını ve hatta 'Klasik Sufi müziği'nden esinlenerek yeni arayışlara girdiklerini de gözlemliyoruz. Tabi ki bu tüm insanlığa haktır. Ancak müzik üretimi ve icrası, tasavvuf kültüründe gönül eğitimiyle eşgüdümlü olarak geliştirilir, yoksa istenen ilahi etki yakalanamaz, özden ırak düşülür, ortaya dökülen sahte, nefsani bir replika olur. Ülkemizde de bu tür eğitime fazlasıyla ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. İhtiyaca tam anlamıyla cevap veremez durumda olmamız hepimiz için büyük kayıptır. Yoksa korkarım destursuz bağa girenler geride artık ürün veremeyen bir talan arazisi bırakmasınlar..

Ümit edelim ki, ana kaynakla bağını yeniden yapılandıran (krizdeki)müzik camiamız, 'İlahi müzikleri'mizi bir 'Muallak taşı' olarak kabul edip korusun, böylece popüler müzik de dahil tüm öğeleriyle şanına uygun yeni bir çıkış yakalayabilsin, gerek öz değerlerinin yeterliliğiyle, gerek çağımıza ve hem de fıtratımıza uygun sentezlemelerle toplumumuzun tümünü kucaklayabildiği gibi bütün insanlık ailesine de katkı sunsun, algı, duygu, düş ve düşünüş alemlerimizi genişletmeye devam etsin…

İlahi musiki duadır! Madem ki "Yee, yee" müzikli dualarının kabul bulmasıyla başımızın etinin yenmesi, hatta birbirimizi yememiz reva olmuştur, bizlerin de "Allah, Dost, Meded Ya Semi Allah" nidalarımızın yaygın biçimde duyulmasıyla toplumsal huzurun artmasını beklememiz anlayışla karşılanmalıdır…

Musa Dede / GÖLGENİN HAKİKATİ

Bu yazı vesilesiyle ashabın büyüklerinden, telafuzundaki noksanlıklara rağmen güzel sesinden dolayı kendisine ilk ezan okuyan olma şerefi bağışlanmış, nice gönül uyandırmış Habeşli köle(Ümeyyeoğulları'nın kölesi olmaktan Hakk'ın kölesi olmaklığa yükselmiş) Hz.'Bilal'in(ra) mukaddes ruhunu selamlıyorum!

Haftaya sizlere eski bir dj olarak, meraklısı olduğum 'Dünya müzikleri' listemden (kimi biraz sıradışı) ufuk açıçı olacağını umduğum, çeşitliliği bol, 'İslami' bir 'İlahi müzik seçkisi' sunmak üzere, hoşçakalınız. Aşk olsun, Hu!

Yazarın Tüm Yazıları