Ergenekon’la değişen siyaset, asker, yargı dengeleri

Yargıtay’ın dün Ergenekon davasını bozması, Ankara’daki güç dengelerindeki önemli bir değişikliğin artık yeni bir aşamaya geçtiğinin göstergesi.

Haberin Devamı

Nasıl mı?

 

Ergenekon davasının nasıl başladığına ve nereye geldiğine bakmak yeterli olabilir.

 

Hayır, ayrıntılara girmeyeceğim. Mesela Ergenekon iddianamesine konu edilen, Tuncay Güney tarafından verildiği öne sürülen o MİT disketinin neden bir yıl, bir hafta bekletildikten sonra dönemin hükümetinin dikkatine getirilmiş olduğunu filan sorgulamaya ayrı bir yazı, belki bir dizi lazım.

 

Ama sadece genel resme bakmak dahi Ankara’da siyaset-asker-yargı güç denkleminin nasıl değiştiğini göstermeye yetiyor.

 

***

 

Haberin Devamı

Ergenekon soruşturmalarını tetikleyen, 2007’deki cumhurbaşkanlığı seçimi tartışmalarının ısındığı bir aşamada Genelkurmay tarafından 27 Nisan’da yaptığı bir açıklama oldu.

 

Kamuoyunda E-muhtıra olarak isim takılan bu açıklamada cumhurbaşkanlığı seçimi ve muhtemel sonuçları konu ediliyordu.

 

Dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan ekibini topladı.

 

Bir yandan cumhuriyet mitingleri yapılıyor, emekli generaller boy gösteriyor, AK Partililere her şey askerin siyaset iştahının mı kabardığı sorusunu hatırlatıyordu.

 

Genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt’ı aradı. Büyükanıt telefona çıkmayınca olaylar farklı seyretmeye başladı.

 

***

 

Erdoğan derhal erken seçim kararı aldı, 1 Mayıs.

 

Ardından Büyükanıt’ı İstanbul’a, Dolmabahçe’de görüşmeye çağırdı, 4 Mayıs, 2,5 saat, konuşulanlar bugün dahi sır.

 

Daha sonra Ergenekon iddianamesinin nüvesini oluşturacak polis baskınlarından ilki Ümraniye’de bir gecekonduda el bombaları bulunmasıyla sonuçlandı.

 

***

 

Haberin Devamı

22 Temmuz’daki seçimlerde AK parti oyunu yüzde 47’ye çıkardı.

 

28 Ağustos’ta Dışişleri bakanı Abdullah Gül, cumhurbaşkanı seçildi.

 

22 Ekim’de cumhurbaşkanının artık Meclis değil, halk tarafından seçilmesi için halkoylaması yapıldı, kabul edildi.

 

Güç dengesi siyasetten yana değişiyordu, ama Erdoğan açısından artık ok yaydan çıkmıştı, aklında bu şüpheyle devleti yönetemezdi.

 

***

 

Ergenekon duruşmaları 20 Ekim 2008’de başlayana kadar askerinden öğretim üyesine, gazetecisinden avukatına dek yüzlerce kişi içeri alınmıştı.

 

Kurunun yanında yaş da yanacak uyarılarına aldırmadan Danıştay cinayetinden 28 Şubat “irtica soruşturmalarına” dek ilgili ilgisiz ne varsa, şimdi sahte olduğuna karar verilen gizli tanık ifadeleriyle, düzmece olduğuna karar verilen dijital kayıtlarla soruşturmalara dâhil edildi.

 

Haberin Devamı

O süreçte, aslında her seçim öncesinde bir soruşturma daha başlatıldı; Balyoz, askeri Casusluk, OdaTV ve diğerleri.

 

***

 

Bu soruşturmalarda Türkiye Zekeriya öz diye bir savcıyı yakından tanıdı.

 

Fethullah Gülen hareketiyle irtibatlı olduğu söyleniyordu.

 

28 Şubat günlerinde Çevik Bir’in üstlendiği türden, yargıdaki bir ekibin adeta sembol ismiydi.

 

Gülenciler asker, yargı, bürokrasi, üniversite ve medya içinde kendince engel gördüğü kim varsa temizliyor ve Erdoğan’ın gözüne giriyordu.

 

Erdoğan başbakanlığın zırhlı makam aracını ona tahsis etti. Erdoğan’ın yakın korumaları Cemaate yakınlığı konuşulan polislerden seçildi.

 

***

 

Askeri kademelerdeki tutuklamalar Temmuz 2011’de, Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner ve üç kuvvet komutanının istifasına neden oldu.

 

Haberin Devamı

Bu gelişme, Türkiye’de ileri demokrasi önündeki tek engeli askerin siyasete iştahı olarak gören Türkiye’nin Batılı dostları tarafından “askerin havlu atması” olarak yorumlandı.

 

Bu zafer kısmen Gülen’in sayılırdı.

 

İşbirliğinin zirve noktasında Gülen izleyicilerine gerekirse ölülerini mezardan kaldırıp oy kullandırtmaya çağırdı.

 

***

 

Bu mutlu günlere ilk gölge emekli genelkurmay başkanı İlker Başbuğ’un Ocak 2012’de tutuklanmasıyla düştü.

 

Erdoğan ilk defa Ergenekon’la ilgili bir yargı tasarrufuna “Tutuklu yargılanmasaydı” diye Başbuğ olayında karşı çıktı.

 

Ama hem Erdoğan hem AK Parti yönetiminde “Gülen tehdidi” algılamasına yol açan olay, bir ay sonra MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın sorgulanmak istenmesiydi.

 

***

 

Haberin Devamı

Ergenekon davası 8 Mayıs 2013’te sonuçlandı.

 

Erdoğan’ın Genelkurmay Başkanlığını yapan Başbuğ, Erdoğan’ı yıkmak için gizli örgüt kurup yönetmek suçlamasıyla ömür boyu hapse mahkûm edildi.

 

Araya Gezi girdi; ortak hedef arada büyüyen husumeti arka plana atmış, ama ortadan kaldırmamıştı.

 

***

 

Bardağı taşıran damla 17-25 Aralık 2013 yolsuzluk soruşturmaları oldu.

 

O zamana dek askerin darbe tehdidine karşı hep yolları açık olan Gülencileri kendisine karşı darbe girişimi içinde olmakla suçladı.

 

Gülenciler’ “Fethullahçı Terör Örgütü FEYÖ)/Paralel devlet Yapılanması” olarak dışlanmaya götüren yol böyle açıldı.

 

***

 

Roller hızla değişti.

 

Bir zamanlar baş tacı yapılan savcılar, hâkimler, polisler birer birer görevden alındı.

 

Yargı bu defa 2014 yılında Ergenekon davasının yeniden görülmesi, sanıklarının tahliye edilmesine karar verdi.

 

Aynı yargı, Cemaate yakın –medya kuruluşları dâhil- şirketlerin yönetimlerine el koyup kayyum atamaya başladı.

 

Zekeriya Öz bugün kaçaktır. Bir zamanların muktedir polis şefleri hapistedir.

 

***

 

Yargıtay’ın kararı işte bu nedenle Ankara’da değişen güç dengelerindeki yeni aşamanın göstergesidir.

 

Asker ve yargı, PKK ile mücadele ve Gülen cemaatiyle mücadele gündemlerini öne çıkarmış durumdadır.

 

Sivil bürokraside yeni bir temizlik dalgası, bu defa Gülencilere yönelik olarak yoldadır; MİT’ten Dışişlerine, Adaletten İçişlerine dek.

 

Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu da bunun farkındadır ve hem askere, hem yargıya, deyim yerindeyse iyi bakmaktadır.

 

Özlük haklarından tutun da terörle mücadelede verilen yasal dokunulmazlık zırhına dek her şey değişen yeni güç dengelerinin kanıtı gibidir.


Ankara’da siyaset-asker-yargı arasındaki güç dengesi, bu defa halkoyuyla seçilmiş bir cumhurbaşkanı etrafında yeniden şekillenmektedir.

Yazarın Tüm Yazıları