AB ile restleşmenin dayanılmaz çekiciliği

Hisler karşılıklı, ne AB Türkiye için ölüp bitiyor, ne Türkiye AB için, görünüm bu.

Haberin Devamı

AB kendi dertlerine gömülmüş durumda, mülteci meselesi de olmasa Türkiye’ye ayıracak enerjisi yok.

 

Bir yandan Rusya ile gerilimleri artıyor, mesela Türkiye’nin Rusya ile barışıp hızla yakınlaşması dahi onları tedirgin ediyor.

 

Diğer yandan Brexit, yani İngiltere’nin AB’den ayrılma kararı.

 

Türkiye’nin ise AB ve AB’deki geleceğiyle ilgili meseleleri en çok konuştuğu ülkeler arasında İngiltere bulunuyor.

 

Türkiye’yi halen AB sistemiyle bağlayan en önemli, hatta neredeyse tek konu, mülteciler-vize anlaşması.

 

Haberin Devamı

Dün Ankara’yı ziyaret eden İngiltere’nin AB İşleri Bakanı Alan Duncan ile AB İşleri Bakanı Ömer Çelik’in düzenlediği ortak basın toplantısında da en ağırlıklı konu buydu.

 

Çelik, daha önce Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun “Vize anlaşması yılsonuna dek uygulanmazsa veya yenilenmezse, mülteci anlaşması biter” uyarısını bir kez de İngiliz bakana yineledi.

 

Oysa vize anlaşması daha Brexit öncesinde de Schengen sistemi dışında olan İngiltere’yi ilgilendirmiyordu.

 

Şimdiyse AB Komisyonu da İngiltere’nin artık AB’nin geleceği hakkında konuşmasını istemiyor.

 

Çünkü Türkiye AB’ye girmek isterken, İngiltere çıkmak istiyor.

 

Türkiye ne istiyor?

 

Türkiye’nin AB’ye muhtaç olduğundan çok AB Türkiye’ye muhtaç söyleminin hayatta bir karşılığı yok.

 

Türkiye 2008-9’dan itibaren parça parça batıdan uzaklaştıkça Doğu’nun bataklığına kapıldı, şimdi çıkmaya çalışıyor.

 

Haberin Devamı

Mustafa Kemal Atatürk’ün İstiklal Savaşı sırasındaki meşhur sözü “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır; o satıh bütün vatandır” sözünün dün Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından güvenlik ve dış politikaya uyarlanışına tanık olduk. (Aynı şekilde laiklik ilkesi küçümsendikçe inanç istismarının ulaştığı boyutları 15 Temmuz’da acı tecrübeyle yaşamadık mı?)

 

Erdoğan’a göre Türkiye artık kendisini hat müdafaasına mahkûm eden dış politika anlayışını bırakıyordu, alan müdafaasına ve önleyici dış politikaya geçiyordu. İyi de bu sürecin son 14 yılını Erdoğan yönetmemiş miydi?

 

Türkiye’nin yüksek katma değerli ürün ihracının yarısı AB ülkelerine yapılıyorken, ekonominin yenilenme ihtiyacı gün gibi açıkken, 5 milyon civarında Türkiye kökenli kişi AB ülkelerinde yaşıyorken, Suriye, Irak savaşları burnumuzun dibinde sürüyorken hangi Doğu Türkiye için cazibe odağı olabilir?

 

Haberin Devamı

Olamaz. Türkiye’nin AB sistemine, üyelik şu anda hayal dahi olsa sırtını dönmemeli; alttan almalı demiyorum, çünkü o da hakların korunması açısından zafiyete yol açıyor.

 

AB ile restleşmenin iç politika açısından dayanılmaz çekiciliği de ortada. Ancak böyle bir gerçekliğin olmadığını da bilen biliyor.

 

Şu anda AB’nin bambaşka sorunları olsa da Türkiye ile ilişkilerinin kopmaması gerektiği, aklı başında her Avrupalı siyasetçi tarafından görülüyor; Türkiye’nin üyeliğine açıkça karşı olanlar tarafından bile.

 

Şu sıralar Türkiye-AB ilişkileri ciddi bir sınavla karşı karşıya; o da mülteciler-vize anlaşması.

 

Bu anlaşmanın devam etmesi için hem Brüksel’e, hem Ankara’ya iş düşüyor.

 

Haberin Devamı

İlişkiler o kadar bıçak sırtında ki, anlaşmanın sürdürülmesi halinde daha iyiye gitmesinin bir garantisi dahi yok, ama devam etmemesi halinde daha da kötüleşeceği garanti.

 

Madem artık dış ve güvenlik siyasetinde sathı müdafaa dönemine, önleyici diplomasi dönemine giriyoruz, AB ile ilişkileri de yeni bir raya oturtmanın zamanıdır. 

Yazarın Tüm Yazıları