‘Unutursak kalbimiz kurusun’ dedik çetele tutmaktan yorulduk

Haberin Devamı

SOMA davasının beşinci duruşmasında ifadeler alınırken bir madenci annesi mahkeme heyetine seslendi: “Deniz olsam isyanım kıyılara vururdu; bize bunların yalanlarını dinletiyorsunuz. Onlara şunu sorar mısınız: Siz hiç kucağınıza ölmüş bir evladınızı aldınız mı?”
Derin bir sessizliğe yol açan, insana insanlığını sorgulatan çıkışlardan biri. Bu ülkede bu soruların mezar başlarında, duruşma salonlarında yankılanmadığı gün olmuyor.
Her gün anaların, babaların acı çığlıklarını dinlemekten, isyanlarını çaresizce izlemekten heder olduk.


*


Özgecan Aslan’ın annesi kızının mezar taşını ve fotoğrafını öperek “Güzel kızım, kıyamam sana kına gözlüm” diye ağıt yaktığında...
Babası “Masallarla büyüdük. Bir varmış bir yokmuş. Bir Özge varmış, bir Özge yokmuş. Seni öpmeye kıyamadım, uykuda severdim, melek kızım benim” dediğinde...
Ali İsmail’in babası oğlunun resmini okşayıp gözyaşı döktüğünde...
Abdocan’ın annesi “Katil takım elbise giymiş, tıraş olmuş. Ama benim oğlum toprak altında” diyerek fenalaştığında...
Ethem’in annesi “Ölene dek bu mahkemenin önüne gelip gideceğim” dediğinde...
Ermenek’teki faciada oğlunu yitiren 75 yaşındaki Ayşe Gökçe “Oğlum yüzme bilmezdi, suyun içinde ne yaptı” diye sorduğunda...
Arama kurtarma çalışmalarında su tahliyesi yapan hortumun altını tırnaklarıyla kazarak evlatlık oğlunu suyun altından kurtarabileceğini sanan Nazmiye Gözbaşı “Bir dilim ekmek için çocuğumu bu hallere kattılar. Karınca kadar değeri yokmuş” diye veryansın ettiğinde...
Öz annesi “Salıverseler de ben de şu dağlara çıksam, gitsem oğlumun yanına. Allah’ım beni de alsın oğlumun yanına” diye feryat ettiğinde...
Oğlunun cenaze töreninde Sevim Kandemir “Soma’nın madeni yedi çocuğumu. Ben seni Soma’ya tabutla mı gönderdim? Doyamadım sana. Keşke senin yerine ben ölseydim” derken baygınlık geçirdiğinde...
Aynı faciada iki oğlunu birden kaybeden kanser hastası Mustafa Akçan “Beni şimdiye kadar onlar ayakta tuttular. Benim ölmem lazımdı ama sırayı benden önce kaptılar” dediğinde...
Askeri helikopterin düşmesiyle ölen üsteğmenin cenazesi getirildiğinde anne Neşe Pürlü tabuta sarılıp “Yavrum, anan geldi. Nerede kaldın?” diye ağladığında...
Omzu çıkan 14 yaşındaki kızını tedavi olsun diye üniversite hastanesine götürüp kapıdan cenazesini çıkaran İsrafil Odabaşı “Çiçek gibi kızımı getirdim, solmuş götürüyorum. Ebru’nun ölümünü Sağlık Bakanlığı duysun” diye isyan ettiğinde...
10 yaşındaki oğlunun av tüfeğiyle öldürüldüğü olayla ilgili takipsizlik kararı üzerine Bayram Boz “Komşunun tavuğunu kessen devlet hesap soruyor. Benim oğlumun tavuk kadar değeri yok mu” diye yetkililere seslendiğinde...
Kadın cinayetine kurban giden gencecik kadının annesi kızının naaşının ardından “Beni bırakıp gitme annem, gitme” diye bağırdığında...
Her seferinde “Unutursak kalbimiz kurusun” dedik. Çetele tutmaktan bitap düştük.


*

Haberin Devamı


Polis şiddeti, kadın cinayetleri, iş cinayetleri derken ana-babaların gözyaşları hiç dinmedi.
Yerine göre -kadın, genç, işçi, yoksul- zayıfı ezmekten geri durmayan politikalar ve uygulamalar, yerini bulmayan adalet artık bu ülkeyi nefes alınmaz bir yere dönüştürdü.
Siyasi partiler art arda seçim bildirgelerini açıkladılar.
Bu bildirgeleri dikkatlice okuyun, seçiminizi yapın.
Ama ne olur bu seçimi yaparken, ağlamaktan göz pınarları kurumuş ana-babaları da hesaba katın.
Seçim sizin ama sonuçlarının sorumluluğu da size ait.
Halkın sesi hakkın sesidir. Hakkın sesi olun.

Yazarın Tüm Yazıları