Türkiye’de basının makûs talihi

CEZAYİR, Azerbaycan, Bahreyn, Bangladeş, Beyaz Rusya, Kamerun, Çin, Küba.

Haberin Devamı

 

Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Mısır, Eritre, Etiyopya, Gambiya, Hindistan, İran, İsrail, Kırgızistan, Makedonya, Moritanya, Meksika, Fas, Myanmar, Rusya, Suudi Arabistan, Somali, Svaziland, Suriye, Tayland, Türkiye, Özbekistan, Vietnam.

 

Bu ülkelerin cezaevlerinde gazeteciler yatıyor.
Bu ülkeleri şöyle bir gözünüzün önünden geçirdiğinizde ne görüyorsunuz?
Birkaçı güçlü.
Birkaçı zengin.
Pek çoğu ise gelir adaletsizliğinin yaygın, yoksulluğun kol gezdiği ülkeler. Yani azgelişmiş. Gelişmiş olanları ise sosyal kalkınmasını sağlayamamış.
Niye?
Çünkü bu ülkelerin hiçbirinde gerçek anlamda bir demokrasi yok.
Buralarda kurulu düzeni eleştirmeyi bırakın, sorgulamak dahi suç sayılabiliyor.
Çoğunluktan farklı düşünenlere ‘hain’ gözüyle bakılıyor.
Farklı düşüncelerin ve düşünenlerin baskılandığı yerlerde yaratıcılık sıfırlanır, toplumlar durağanlaşır ve her alanda gelişme sağlanamaz.
Gazetecileri hapseden ülkelerde eleştiri tolere edilmez, tek tip düşünce toplumda dalga dalga yayılır.
Böyle yerlerde bireyler de toplumlar da ilerleyemez.

 

 

*

 

Haberin Devamı


Takrir-i Sükûn, 1931 Basın Yasası, Milli Şef Dönemi, Tan Matbaası’nın basılması, DP iktidarı, 12 Mart, 12 Eylül derken yeniden “Medya, en antidemokratik dönemini yaşıyor” cümlesinin yankılandığı bir dönemdeyiz.


Bu ülkenin hiçbir zaman gerçekten özgür bir basını olmadı. Her kuşak, gazetelerin, dergilerin kapatıldığına, gazetecilerin cezaevlerini boyladığına tanık oldu.
Yani, konu haber alma ve yayma özgürlüğü olduğunda Türkiye toplumu hiçbir zaman gün yüzü görmedi. Her daim resmi ideolojiye hapsoldu, gerçekleri tam olarak bilmediğinden onu değiştirme, başka dünyalar tasarlama ya da en azından hayalini kurma hakkına sahip olmadı. Oysa, her yurttaş ülkesine dair sözünü söyleyebilmeli. Ama sözünü söylemeden evvel bilgiye ulaşması ve o bilgiyi özgürce değerlendirebilmesi, tartışabilmesi gerekli. Özgür bir basın olmadan bu mümkün değil.

 


*

 

Haberin Devamı


Can Dündar ve Erdem Gül’ün yaptıkları haber nedeniyle tutuklanmaları ülkemizde basının makûs talihinin son kalemi oldu.
Basın özgürlüğünün ne olduğu İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 19’uncu maddesinde açıkça ifade edilir:


“Her fert fikir ve ifade özgürlüğüne sahiptir. Bu hak kimsenin müdahalesi olmadan bilgi toplamak ve her türlü medyada bilgi ve fikir yaymak hakkını içerir.”
Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlükleri Koruma Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesi bunu biraz daha detaylandırır: “Bu hak; resmi makamların müdahalesi ve ülke sınırları mevzubahis olmaksızın; fikir sahibi olmak, haber ve fikir almak veya yaymak özgürlüğünü içerir.”


Avrupa İnsan Hakları Divanı resmi daha da net çizer:

Haberin Devamı


“Düşünceyi açıklama özgürlüğü sadece yararlı veya sadece ilgisiz ya da zararsız bilgi ve haberlerin alınıp verilmesini değil, devleti veya halkın bir kesimini düşündüren, sarsan veya onlara aykırı gelen bilgi ve haberleri de içerir. Demokratik toplumun vazgeçemeyeceği çoğulculuk, hoşgörü ve açık düşünce bunu gerektirir.”
Yani, her şey olup bittikten ve geçtikten sonra, Dündar ve Gül AİHM’ye yollanırlarsa eğer, çıkacak karar gün gibi ortada. Türkiye bir kez daha kınanacak.

 


*

 


ABD’nin kurucu babalarından Thomas Jefferson’ın dediği gibi; “Hükümetler sansüre geçit vermemelidirler ve bu ancak basının özgür olması ile olabilir. Eğer erdemli bir hükümet ise kendisine karşı yapılacak herhangi bir saldırıdan korkmasına gerek kalmayacaktır.”

Haberin Devamı


Ülkeleri yönetenlerin görevi basınla uğraşmak değil, işlerini en doğru biçimde yapmak olmalı.

Yazarın Tüm Yazıları