Hayat devam falan etmiyor!

HAYIR, hayat devam etmiyor.

Haberin Devamı

Ağzında tükürük kalmayana dek “Barış” sözcüğünü tekrar, tekrar ve tekrar telaffuz edenlerin...

Acının, adaletsizliğin ortasında hâlâ umut dolu cümleler kurabilenlerin tek tek veya topluca öldüğü, katledildiği bir yerde hayat devam etmiyor.
Benim için, devam etmiyor. Edemiyor.


*


Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin bir kültür mirasını koruma çağrısı yapmasının hemen ardından ensesine saplanan kurşunla öldüğü haberini aldığım bir cumartesi sabahı derin bir “Offf” çektikten sonra gün olağan akışında devam edemiyor.
Gidip bir Boğaz havası alamıyorum. Sokaktaki orkestranın ezgileri eşliğinde hülyalara dalamıyorum. Sinemaya gidip saçma bir film izleyemiyorum. Eş dostla buluşup incir çekirdeğini doldurmayacak konulardan konuşamıyorum. Bir parka oturup çocukların neşeli koşuşturmacalarını izleyemiyorum. İndirim mesajlarıyla telefonumu terörize eden markaların mağazalarından birine, kaç zamandır aklımdaki o lacivert atkıyı almaya gidemiyorum.
İçimde giderek büyüyen, durmadan bastırmaya ve dönüştürmeye çalıştığım öfkemle oturup kalıyorum.


*

Haberin Devamı


Çaresizlik hissiyle doluyorum. Dolu olanı boşaltamıyorum. Boşaltacak bir yer yok, bırakmadılar.
Milim fark yaratamamanın öfkesini bazen kendime yönlendiriyor, kendimi dövüyorum...
Bazen diğerlerine yöneltip onları suçluyorum. Böyle bir günde Instagram’a selfie koymakla meşgul olanlara, bir çocuk doğum gününde diğer çocukların anneleriyle boş muhabbetlere dalanlara kızıyor, sonra başkalarını yargıladığım için dönüp yine kendime kızıyorum.


*


Öldürmeyen şey güçlendirirmiş, doğru.
Her gün biraz daha dirayetli oluyorum, kendimi daha güçlü hissediyorum. Acılar önce aylara, sonra günlere bölününce direnme gücüm artıyor, biliyorum.
Ama tedirgin halde, bir gün patlar mıyım diye de kaygılanıyorum.
Daha, taziye evine dönmüş Cumhuriyet’i ziyaret edip oradaki emekçilerin üzgün ve moralsiz, kalan son enerjileriyle işlerini yapmalarını izleyeli 24 saat bile olmamış...
Sabah gözümü açmamla, hayatını barışa adamış bir insanın katlini haber almışım.
Biliyorum ki, bugünün ertesinde de birileri ölecek. Artık ölüm, saldırı, katliam tatil günü falan tanımıyor, günbegün kendini acımadan, hoyratça, kalpsizce, hırsla ve hınçla dayatıyor.


*

Haberin Devamı


En kötüsü de, bilmiyorum.
Bu daha ne kadar böyle sürecek bilmiyorum.
Her gün insanların patır patır öldüğü bu yerde hayatta kalanlarımız da en sonunda kederden ölecek diye korkuyorum.
Herkes birbirine soruyor: “Peki ne olacak? Sonunda ne olacak?”
Herkes kendince tahminlerini dillendiriyor ama aslında kimse bilmiyor.
Onları dinlemek, gazeteden burcunu okumak gibi bir şey. İnanmıyoruz ama dinlemeden de, okumadan da edemiyoruz.
Barış diye haykıran, adalet için savaşan insanlar öldükçe biz de biraz ölüyoruz.
Hani hayatta önemli olan varacağın yer değildi? Hani yolculuğun kendisiydi güzel olan?
Bizim yolculuğumuz çok zorlu. Yollar dikenli, her metrede bir engel, bir çukur.
Kanaya kanaya, nefesimiz kesile kesile, kayıp vere vere yürüyoruz.
Mecburen yürüyoruz... Çünkü belki gelecekte ne olacağını bilmiyoruz ama...
Eğer yola devam etmezsek yanı başımızdaki çukura itileceğimizi biliyoruz.

Yazarın Tüm Yazıları