Dilleri fırıncı küreği, vicdanları kaknem

GEZİ direnişi sırasında eyleme katılan veya yoldan geçen çok insan gaz fişeğiyle gözünü kaybetti.

Haberin Devamı

Beyin kanaması geçirenler, kalp krizinden ölenler, başına kapsül, çenesine fişek saplananlar, yüzü parçalananlar, defalarca ameliyat masasına yatanlar, dalağı alınanlar, psikolojik ve nörolojik tedavi görenler, fişlenenler, kalabalık fobisi geliştirenler oldu.
Polisin orantısız güç kullanımı nedeniyle binlerce insan yaralandı.
Yüzbinlerce gaz bombası atıldı, binlerce ton su sıkıldı.
Biber gazı tüfekleri insanları yaralamak veya öldürmek üzere hedef gözetilerek kullanıldı. Çivili sopalarla millete saldıran siviller olduğu ortaya çıktı.
Eylemlere katıldı diye insanlar işlerinden atıldı, yeni iş bulamaz oldu.
Gencecik çocuklar, Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, Berkin Elvan, Medeni Yıldırım, Mustafa Sarı, Ahmet Atakan canından oldu. Babalar ağladı, analar “Adalet!” diye haykırdı.


*

Haberin Devamı


Siz bakmayın iktidara sırtını dayamış bu sözüm ona gazetecilerin karbon kâğıdından çıkma “Diliniz Kaba, Vicdanınız Taş” yazıları yazdıklarına...
Babalar ağlarken, analar “Adalet!” diye haykırırken, meydanlar polis zulmüyle savaş yerine dönmüşken...
Onlar insanları kandırma ustası P. T. Barnum’un meşhur sözünü kendilerine düstur edinmiş gibiydiler: “Her dakika yeni bir enayi doğuyor.”


*


Hepimizi enayi yerine koyuyorlar.
Hiçbirimiz Stephen Hawking’le aşık atmıyoruz belki ama...
Tom of Finland’ın fetiş soslu erotik çizimlerinden fırlamış 70 yarı çıplak erkeğin engin bir fantezi ürünü olduğunu göremeyecek kadar da saf salak değiliz.
Milleti birbirine kırdırmaya çalışanların uydurduğu, aktardığı, taşıdığı, abarttığı, yaydığı bu pespaye yalana kılıf bulma çabaları, çıkıp mertçe “Yalan” dememek için 13 köşede bin dereden su getirmek yalanı silmek şöyle dursun...
Altını keçeli kalemle bastıra bastıra çizmekten başka işe yaramıyor.
Gazeteci dayanışması adı altında oturmuşlar, aynı başlıkla yalanı ve yalancıları savunmuşlar.
Yalanı kabul edenleri geri adım atmakla suçlayıp yalanı sahiplenenleri “dik duruşlu” diye tarif etmişler.


*


Yalancılar bir kez değil, defalarca olta atarlar. Kaçıncıda yersen...
Kabataş’ta attıkları ilk oltaya takılı yem “Kadının beyanı esastır” oldu. Sonra görüntüler ortaya çıktı da oltanın iğnesi pek kimsenin boğazına takılmadı.
Gelsin ikinci olta...
MOBESE şirketinin görüntüleri gizlediği imasında bulundular.
En son da “Gezi’de bir değil, binlerce taciz olayı yaşandı” diye salladılar.
Öyle kör gözüm parmağına bir yalan ki bu...
21’inci yüzyılda dünyanın uzaydan çekilmiş fotoğrafları önünde dururken, bir meczubun çıkıp “Dünya düzdür” diye ortalığı inletmesine benziyor.
Yalan ne kadar absürd ve aşikârsa, yalancılar da o kadar beceriksiz.
Yapıştıkları yalanın doğru olduğunu ispat edemedikleri gibi, “Buyurun, yalan olduğunu ispat edin” demeye getirecek ya da geçmişin başörtüsü mağduriyetini yalanın kamburlaştırdığı sırtlarını taşıyabilmek için ellerine baston yapacak kadar pişkinler.
Bizim ne dilimiz kaba ne vicdanımız taş...
Ama onların dili fırıncı küreği, vicdanları kaknem.

Yazarın Tüm Yazıları