“Trafik canlısı” ve kendi kuralları

Hepinizin başına gelmiştir...

Haberin Devamı

Trafiğin yoğun olduğu bir caddedesiniz diyelim.
Bir sokaktan otomobilinizle çıkacak ve bu caddeye karışacaksınız.
Trafikte medeni davranışlar gösterebilen, kanun ve kurallara uygun araç sürenlerin ülkesinde bu, hayli kolay bir harekettir.
Yoğun trafikli, herkesin adım adım ilerlediği herhangi bir caddeye bir biçimde dahil olursunuz, bunun için “Kim daha atak şoförmüş, görelim” gösterileri, tehlikeli hareketler, uyanıklıklar yapmanız gerekmez.
Bizde trafiğe çıkınca geçici bir delilik hali yaşanıyor, en “kurallara uyuyorum” diyen insan bile tuhaflaşıyor.
Kanun, kural bilmeyen ama otomobil kullanabilenlerin dünyasında kanuna göre davranmak enayilik sayılıyor.
Araç trafiğinin insanı en çıldırtan yönlerinden biri, sürücülerin yol kapma savaşları.
Yol vermek bir kısım trafik canlıları için adeta namus meselesine dönüşmüş.
Yol verince ucunda ölüm varmış gibi sanki, asla izin vermiyor geçmene.
Aracına teğet geçecek kadar sokuluyor, sen geçme diye normalde sakince ilerleyecekken 3 metrelik yerde gaza basıyor, deli deli işler yapıyor.
Kaza yapmayı göze alıyor, arabasının çizilmesini göze alıyor, orada saatlerce kalmayı göze alıyor ama yol vermiyor.
Yol verse oysa, hem kendisi, hem de başkaları için hayat daha kolay olacak ama... İnatlaşmaktan kendini kaybediyor.
Bu inatlaşmanın sonunda yol vermeyen/yol isteyen kavgaları meşhurdur, malum.
Aynadan el-kol yapanlar, ZART diye el frenini çekip “Ne diyon len?” naralarıyla yolun ortasında aracından inenler... Hepsini gördük.
Fakat ben bu ülkenin trafiğinden ne zaman ümidi kesmeye başladım biliyor musunuz?
Bu kavgalar kesildiği zaman.
Yol alma-verme inatlaşması normalleştiği zaman.
Eskiden bu bir kavga sebebi olabilirdi, şimdi dünyanın en sıradan işi sanki.
Adam yine eskisi gibi yol vermiyor.
Yine senin aracına teğet geçecek kadar yaklaşıyor, yine 3 metrelik yere sen girme diye gaza basıyor ama sonra kafasını camdan çıkarıp küfür sallamıyor.
Yol vermemesi, aracının dibine kadar sokulup seninle “kim önce burnunu sokacak” yarışı yapması bu dünyanın en normal işi, bunu o kadar içselleştirmiş ki, araçta aynayı ayarlar gibi rahat.
Yol istediğin için sana kızmıyor, normal olan yol vermemek olduğu için, o görevini yapıyor.
İşte, insanı sinir hastası edecek bazı konular normalleştiği zaman ümidi kesiyorsun.
Yayaya yol veriyorsun, adam arkanda çıldırmış gibi korna çalıyor ve bunu normal sanıyor.
Sen aracın içinde kafayı oynatıyorsun.
Anlatamazsın çünkü kornacıya. “Bak arkadaş, normal olan bu” diyemezsin.
Sinyal verip sağa döneceksin, bunun için yavaşlıyorsun, yapışmış arkana korna çalıyor.
Anormal olan senin sağa dönme isteğin ya.
Korna çala çala, küfrede küfrede gidiyor adam, arkasından koşturup doğruyu anlatamazsın.
Ters yöne girmiş, sen yol vermeyince zıvanadan çıkıyor.
Ne olur ki yol versek, öyle değil mi? Hatalı olan, inatçı olan yol vermediğin için sensin.
Normal olan “kurala uymamak” olduğu için, ona göre sen anormal ve tuhafsın. Gıcıksın.
Tıkalı bir kavşakta yolların kesişim noktasını bloke etmemesi gerektiğini bilmiyor, inadına giriyor, sonra sonsuza kadar korna çalıyor, çünkü korna çalınca, varlığıyla iyice çözülmez hale getirdiği düğüm çözülecek.
Kural bilmiyorlar, kendi kurallarını icat edip bizim de bunlara uymamızı bekliyorlar.
Yanlış olan “yeni doğru”, kuralsızlık ve kanunsuzluk, düzensizliğin yeni düzeni haline geldi yollarda.
Direksiyon başındaki halimize insan değil “trafik canlısı” desek yeridir.

Yazarın Tüm Yazıları