Tehlikeli insanlar

“En tehlikeli insanlar” başlığı altında kimleri sıralarsınız?

Haberin Devamı

Muhtemelen aklınıza ilk olarak saf kötüler ve vicdansızlar gelir.
Ardından yalancılar, hak yiyenler, düzenbaz ve sahtekarları sıralarsınız.
Karşısındaki insana vereceği zararın daha dünden belli olduğu kişiler bunlar. Yapabileceklerini anlamak için iyi bir gözlemci olmaya gerek yok.
Böylelerinden uzak durmanız gerektiğini düşünürsünüz, bir biçimde toplumda yükselmiş, önemli yere gelmişse, tehlike saçacağını bilirsiniz.
Yakınlarınızı, çevrenizdekileri, ulaşabildiğiniz insanları uyarmak istersiniz.
Saf kötüler, çıkarcılar, hırslarını gayet güzel maskeledikleri, etraflarına başka göründükleri için genellikle toplum tarafından kabul görürler. Kimi zaman gerçek niyetlerini fark etmek zorlaşır.
Kariyerlerinde zirveye tırmandıklarında, arzuladıkları gücü bulduklarında bir ihtimal yumuşarlar.
Hayat, hırsla çıkılan kariyer merdivenlerinden daha fazlasıymış meğer” der kimileri.
Kimilerine de yetmez zirve. Kazandıkça, güç buldukça daha fazlasını isterler.
Ölümsüzmüş gibi davranırlar. Hayat, hiç bitmeyecekmiş gibi gelir, hem güç, hem para içinde tarifsiz bir sarhoşluk içindedirler, eninde sonunda bir “insan” olduklarını unuturlar.
Yaşam çizgisi olan bir varlık olduklarını, eninde sonunda toprağa karışacaklarını düşünme becerisini yitirirler.

****

Herhalde hayatımız boyunca kötülüğün her çeşidini görme fırsatı yakalıyoruz. Kimisi yakınınızda karşınıza çıkıveriyor, kimisi yönetici olarak dolaylı yoldan hayatınızı esaret altına alıyor...
Kötülükten slalom yaparak sıyrılma sanatı esasında hayat.
Kendi çıkarı için etrafındakilere omuz ata ata yürüyenlerden sıyrılma sanatı.

****

Peki size haksızca zor zamanlar geçirtmiş bir insana, bir siyasetçiye, bir aile üyesine, bir arkadaşınıza kızıyor musunuz?
Kızıyorsunuz elbette.
Haksızlığa kızmak, gücenmek, insanın midesini sıkıştıran hislerle dolmamak mümkün mü?
Hele ki konu siyasetçiler olduğunda; konu, milyonlarca insanın hayatını kişisel hırsları yüzünden mahvedenler olduğunda, işte onları affetmek, iyi hisler beslemek mümkün olmuyor.
Fakat benim bir türlü kızamadığım bir insan tipi var: İnsandan anlamayan, insan tanımasını bilmeyen ve empati kuramayanlar.
Kendini benim yerime koyma becerisine sahip olmayan birine ben neden kızayım? Kızayım da ne olsun?
Veya beni kafasındaki insan sanıp bilenmiş, kötülük etmiş, uydurduğu lafları yaymış insana neden kızayım? Neden hınçla dolayım? Aklındaki hayale saplandığı için mi?
Onun dünyayı algılama biçimi, hayallerinde yarattığı karakterler üzerinden diye küseyim mi? Küsmüyorum. Bekliyorum.
Böyleleri sonunda hayalindeki düşmanla savaşmayı bırakıp gülümsemeye başlıyor çünkü.
Ne demişler, “Gerçeğin, eninde sonunda ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu var.”
Biri size göstere göstere kötülük ettiğinde, hiç panik yapmaya lüzum yok.
Uzun vadede gerçekler bazılarına “Sana kötülük ettirmeyeceğiz” diye bağırıyor ama...
Bu sesi duymayanlar, kaybedenlerden oluyor.

Yazarın Tüm Yazıları